Bir yöneticinin en yorucu mücadelesi, alışkanlıkları konusunda direnen ve değişimin karşısında duran çalışma arkadaşlarıdır. Peki başarıya ulaşmak isteyen bir lider bu durumlarda nasıl hareket eder? Bir çok uluslararası şirkette yöneticilik yapan ve THY, Komili gibi şirketlerin başarısında pay sahibi olan “Profesyonel CEO” Cem Kozlu, kendi liderlik tecrübelerini anlatıyor. Peki bir liderin takım çantasında neler olmalı?
Türkiye’nin en önemli CEO’larından birisi Cem Kozlu… Türk Hava Yolları’nı dünya sonunculuğundan ilk üçe çıkarmış, Coca-Cola Doğu Avrupa, Avrasya ve Orta Doğu Grup Başkanlığı yapmış, Komili’yi yağ sektöründe birinciliğe taşımış profesyonel bir yönetici. Türk Hava Yolları’nda tecrübe ettiklerine dair bir kitap da yazan Kozlu’yu başarılı kılan acaba ne? Soru sormak… Kendi başarısının sırrını, sorduğu sorulara bağladı. Türk Hava Yolları’nı da, Komili’yi de, kendisini de sorduğu sorularla geliştirmişti. “Bir şirket neden kurumsallaşmaz, işini ve arkadaşlarını sevmeyen çalışanlar işletmeye nasıl zarar verir, sorunlar nasıl çözülür? Sorularla bireysel gelişim nasıl sağlanır?” gibi birçok sorunun cevabını Cem Kozlu’nun takım çantasının içinde bulduk.
ÖZAL, EŞOFMANLARIYLA
Cem Kozlu, pat diye bir başarı formülü vermiyor ve böyle bir formül olduğunu da düşünmüyor. Kariyeri açısından önemli noktaların, doğru soruları sormaktan geçtiğine inanıyor ve bunu örnekleri ile anlatıyor. Uzun yıllar yurt dışında çalıştıktan sonra 1976’da Türkiye’ye dönen Kozlu, Komili’de genel müdür oluyor, yurt dışına açılmak ve ihracat yapmak istiyor ama o yılların Türkiyesi’nde ihracat kalkınma planlarına bağlı ve ihracat yapmak neredeyse imkansız. Kozlu bu durumu değiştirmek için sürekli raporlar hazırlıyor. Hazırladığı raporlar nedeniyle dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın dikkatini çekiyor.
THY’yi değiştirerek dünyayı açılmayı isteyen Özal, Kozlu’yu THY’nin genel müdürlüğüne getirmeye karar veriyor. O günü Kozlu şöyle antalıyor “Seni Özal çağırıyor dediler. Gittim, Özal beni Harbiye Ordu Evi’ndeki odasında eşofmanı ile karşıladı ve ‘Ben seni THY’ye Genel Müdür yapacağım’ dedi. O zamana kadar bütün genel müdürler asker kökenliydi, efendim nasıl olur dedim, ben kafaya koydum, yapacağım dedi.
Genel müdür oldum, sordum: “Biz koltuk numaralarını neden vermiyoruz?” “Efendim altyapı müsait değil”. Peki geçtik. “Uçaklar pis. Uçakları niye temizleyemiyoruz?” “Efendim uçakları boyamak için kapalı alan lazım… Kapalı alanımız yok.” THY’nin ikramı o zamanlar iki çeşit. Nereye gidersen git… Buradan giderken tavuk-pilav, dönüş pilav-tavuk… “Peki, bunu neden değiştiremiyoruz?” İşte “Efendim USAŞ var. USAŞ şöyle yapıyor, böyle yapıyor falan…”
Ondan sonra Türk Hava Yolları çok kaza yapıyor. En önemli işimiz güvenlik. “Efendim hava alanlarının altyapısı çok yetersiz.” O konuda da yapacak bir şey yok. Koltuk numarasında da yok, ikramda da yok, temizlikte de yok, bakımda da yok… Eee o zaman “Neden kâr edemiyoruz?” diye sormanın âlemi yok. 3 ay içerisinde bir karar vermem lazım, ne yapacağım diye. Bir yol almam lazım. Ama yol alamıyorum. Soru soruyorum. Aldığım cevap insanın önünü daha çok aydınlatacağına, daha çok karartıyor, şaşırtıyor veya yanıltıyor. Personelim yol göstermek, beni aydınlatmak için çaba sarf etmiyor.
SORU, ARANIZDA KÖPRÜ KURUYOR
Ne yapacağım? Ben bunu yurt dışında öğreneceğim. Bülent Eczacıbaşı bana, Jan Carlzon’un bir kitabını göndermişti. O zaman SAS 110 milyon dolar zarardan 150-200 milyon dolar kâra geçti kısa bir dönemde. Ben dedim ki Avrupa’da dolanacağım, gözümü kestirdiğim üç-beş adama soracağım. Bu işi nasıl yaptılar, püf noktası nedir?
Jan Carlzon’a açtım telefonu dedim, ben sana geliyorum. Gittim; “Nedir, anlat?” dedi… Ona THY’de karşılaştığım bütün sorunları anlattım, o da kendi tecrübeleri ile bana yol gösterdi.” Kozlu Avrupalı Havayolu CEO’ları ile görüşmelerini sürdürür, aylarca bu işi kendisinden daha iyi bilen insanlara soru sorarak ve cevaplar bularak harcar.
Bütün bu tecrübelerden sonra Türkiye’ye önemli bilgi birikimleri ile döner ve sürekli negatif cevaplar veren ve çözümsüzlüğü dayatan personelleri işten çıkartıp yerlerine çözüm arayan, zihinleri kirlenmemiş yeni çalışma arkadaşları alır ve bunun sonunda gelinen noktayı Kozlu şöyle özetliyor: “İşte bu şekilde sora sora Türk Hava Yolları’nı geliştirdik. Yusuf Bolayırlı ile gelen yabancı şirketlerin uçaklarını incelerdik. Perdeleri nasıl yapmışlar, koltuklar nasıl, hangi renkleri kullanmışlar. Sora sora THY’yi 16.’lıktan 4.’lüğe kadar çıkardık.”
SAHNE ÖNÜ DEĞİL ARKASI
Eskiden sosyal Activite yazarı gibi makaleler yazardım. Daha sonra gazeteciliğin birçok faydalı özelliğinin olduğunu fark ettim. Bazıları tüm hayatımız boyunca faydalı olabilirdi. Birşey yazarsanız çoğu okur yazdıklarımızın %90’ını okumazlar, sadece bir kısmını okurlar. Sadece başlıkları okurlar. Bu yuzden okur ilk paragrafı okuduğunda şunları okumuş olmalı: Ne oldu? Adam köpeği ısırdı. İyi… Ne zaman ısırdı, kim, nasıl, niçin? Bunlar gazateciliğin temel sorularıdır ve bu yaklaşım profosyonel hayatıma girişte faydalı oldu. Bu sorular cevaplanmalıydı. Bu cevapları içermeyen bir mektup ya da tanıtım benim için değerli değildi. New York Times’ın bir Türkiye temsilcisi vardı. Stephen Kinzer. Bir gün karşılaştık ve şöyle dedi: Bak, bir olayda sadece sahnedekini, görüneni yazarsan bir ehemniyeti olmaz. Sahnenin arkasında ne oluyor? Sahnenin altında ne oluyor? Merdiven altında ne oluyor? O perde oraya nasıl tutturuldu? Elektrik parası nasıl ödeniyor. Bunları araştırırsan bunların içinden etkili bir öykü çıkar. Yoksa sahneyi herkes görüyor.
UNUTAMADIĞI BİR ANISI
Libya’ya gitmişim. İstanbul’a döneceğiz. Tariş Genel Müdürü, Halis Komili ve ben. THY uçağı. First Class bilet aldık. Oturduk yorulmuşuz. Bir hostes hanım geldi. ‘Buraya oturamazsınız’ dedi kaldırdı. First Class yokmuş. THY’ye genel müdür oldum, o hostes karşımda. Baş hostesmiş. ‘İlk görüşmemizde sizi üzdük galiba’ dedi. Ben son görüşme olduğunu söyledim. Çünkü o örnek olmalı.
ŞİŞELER NEDEN DÖRT KÖŞE?
1976 yılında Komili’de kurulan pazarlama şirketine genel müdür oldum. Komili zeytinyağı şişeleri 4 köşeliydi. Aklıma takıldı. “Bu şişe neden 4 köşe?” ‘Gelenek’ dediler. ‘Tüketici alışkanlığı’ İyi mantığı ne? Sorularımı ısrarla sürdürüp biraz iz sürdüm ve ilk defa biz yuvarlak şişeyle çıktık. Ciddi bir patlama yaşadık. 76’dan 88’e. 6. sıradaydık, birinci olduk.
SANATIN ALTINDA SORGULAMA YATAR
Sanat ne? Özünde bir sorgulama. Hayat ne? Sevgi ne? İnanç ne? Artı her başarılı sanat eserinin altında bir sorgulama vardır? Niye böyle yapmış, bu nasıl farklı yapılabilir? Parçalamak, birleştirmek vardır. Benim en çok hoşuma giden kullandığım şeylerden biri Picasso’nun boğanın başı diye bir heykeli vardır. Bir bisiklet başı almış üstüne bir kulp koymuş, hakikaten bakıyorsunuz, bu bir boğa başı… Kimsenin aklına gelmemiş… İşte iş hayatında da olaylara bu şekilde farklı bakınca başarıyı yakalıyorsunuz.
KOZLU’NUN KİTAPLARI
Cem Kozlu, iş hayatındaki tecrübelerini yazdığı kitaplara aktardı. Kozlu’nun “Uluslararası Pazarlama”, “Türkiye Mucizesi için Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri”, “Kurumsal Kültür”, “Sogo-Şoşa” (Dışa Açılmada Bir Japon Dersi), “Öfke’den Çözüm’e”, “Bulutların Üstüne Tırmanırken”, “Liderin Takım Çantası”, “Avrupa’ya Hayır Diyebilen Türkiye” adlı eserleri bulunmaktadır.