Katılımcı Demokrasiyi Yeniden Düşünmek

Asıl hedef, her şeyden evvel herkesin ihtiyaç duyduğu; katılımcı demokrasinin kurumsallaşıp, kök salacağı; sakinlerin eşit ve özgür bir biçimde hizmet alacağı; çoğulcu demokratik ortamın tesis edilmesi olmalıdır. Zira meşruiyet ve gerçek başarı halkı yönetime dâhil etmekten geçmektedir.

Bilindiği gibi yerel yönetimler, halka en yakın yönetim birimleri olarak temel ihtiyaç ve talepler doğrultusunda hizmet üreten; katılım, hesap verebilirlik, etkinlik ve denetleme kanallarının son derece açık olduğu kurumlardır. Bu özellikleri dolayısıyla da katılımcı demokrasinin gelişimi açısından önem arz etmektedirler. Ancak böyle bir gelişim, söz konusu kanalların her daim açık olması ile mümkün olacaktır. Ne var ki uygulamadaki durum hiç de böyle değildir. Zira seçim dönemlerinde halkın sesine kulak veren siyasiler, sair zamanlarda çoğunlukla bu durumu göz ardı edebilmektedirler. Oysa halkı, farklı mekanizmaları kullanarak karar süreçlerine dâhil etmek, yapılanların ya da yapılacak olanların, ortak aklın süzgecinden geçirilmesi anlamına geldiği bir gerçektir. Bu ise kaynakların daha efektif kullanılmasına imkân verecek; sorumluluğu tabana yayarak demokratik kültürün kurumsallaşmasına katkı sağlayacaktır.

Yerel yönetimler bu hususta müstesna kurumlar olarak dikkat çekmektedir. Zira yerel yönetimlerin karar organı olarak işlevler üstlenen meclisler, değişik kesimlerin temsilcilerinden oluşmakta; bu temsilciler ise farklı katmanların ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda karar alınmasının yolunu açmaktadır. Dahası alınan kararları uygulamaya sokan yürütme organını denetleyen meclisler, geleneksel manada demokratik işleyişin tesisine hizmet etmektedirler. Ancak katılımcı demokrasi açısından düşünüldüğünde meclis üyelerinin seçimi ya da üyelerin yetki kullanmalarının önündeki engeller nedeniyle işleyiş yetersiz kalabilmektedir. Dolayısıyla demokrasinin kurumsallaşması için yeni yöntem ya da mekanizmaların geliştirilmesi şarttır. Bu hususta çok farklı yöntem ve mekanizmalardan söz edilebilir. Ancak bu yöntem ve mekanizmalara değinmeden evvel yüklendikleri işlevler bakımından önem arz eden; dahası yasal oluşumlar olması bakımından farklı bir yerde konumlanan kent konseylerine dikkat çekmekte yarar vardır. Öyle ki kent konseyleri, katılımcı demokrasi arayışının en güzel uygulamalarından biri olarak değerlendirilebilir.

Resmi kurum ve kuruluşlardan meslek örgütlerine; STK’lardan üniversitelere; siyasi partilerden muhtarlara kadar geniş bir yelpazede temsilci barındıran kent konseyleri, toplumun bütün katmanlarını yönetime dâhil etme amacındadır. Ancak katılımcı demokrasinin tesisi bakımından iyi düşünülmüş bu oluşum, uygulamada istenilen sonucu verememiştir. Zira yönetmeliğinden kaynaklanan nedenler başta olmak üzere; belediye başkanlarının önyargılı tutumu, kent konseylerinin hak ettiği ilgiyi görmesini engellemiştir. Nihayetinde hizmetlerin belirlenmesi ve yürütülmesi bağlamında kent konseyleri dışlanmış; bu oluşumlara yeteri kadar sahip çıkılmamıştır. Dolayısıyla kent konseylerinin durumunu tekrar gözden geçirip, yeniden yapılandırmak kaçınılmaz bir hal almıştır. Zira bu konseyler, belediye meclislerinin alternatifi değil, aksine onların işini kolaylaştıran ve yürütme organına bilgi ve proje desteği sunan yapılanmalardır. Bu maksatla kent konseyi üyelerinin seçiminde belli hassasiyetleri gözetmek; kişisel ya da ideolojik çıkarları değil; kentin gelişimine katkı sağlayacak düşünceleri öne çıkaran üyelere fırsat vermek şarttır. Böyle bir yaklaşım, kentin geleceğini olumlu etkilerken; katılımcı demokrasiyi de güçlendirecektir.

Meclis üyeliği ve kent konseyi üyeliği dışında katılımı artırmanın başka yöntemleri de vardır. Bu yöntemler sürekliliği olan yöntemler olup, sadece seçim zamanlarında kullanılan yöntemler değildir. Dolayısıyla bu yöntemlere sahip çıkmak, katılımı devamlı hale getirmek anlamına gelecektir. Söz gelimi kamuoyu yoklamaları ile yerel problemleri tespit etmek, ona göre çözümler üretmek bu yöntemler arasındadır. Yine odak grup çalışmaları ile kadınlar, yaşlılar, engelliler, yabancılar gibi dezavantajlı grupları sürece dâhil etmek mümkündür. Benzer biçimde geleceğe dönük planların geliştirildiği atölye çalışmaları yapmak; vatandaş girişimleri ya da sosyal platformlar oluşturmak, demokratik tavrın gelişmesi ve yerleşmesi bakımından önem arz etmektedir. Öte yandan geniş katılımlı halk toplantıları yapmak; meclis toplantılarını herkese açmak; e-belediyecilik uygulamaları ve telefonla katılım gibi yöntemler, halkın karar süreçlerine dâhil edilmesini kolaylaştıracaktır.

Katılımı artıran bu yöntemler, vatandaşı yaşadığı çevre ve kente karşı duyarlı hale getirecek; böylece yönetiminin ayrılmaz bir parçası olan halk, siyaset kurumu ve siyasetçilere daha fazla güvenecektir.

Doç. Dr. Nail Yılmaz
Dekan Yardımcısı
Marmara Üni. Siyasal Bilgiler Fak.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s