Öylesine sohbet ortamında başlayıp hayata geçirilen bir serüven, izlenim, gözlem ve bol bol adrenalin… Mısır’dan sonra Nil Nehri’nden Sudan’a, oradan Etiyopya’ya, Kenya’ya, Tanzanya’ya, Zambiya’ya, Botsvana’ya geçiş ve Güney Afrika. Bir Türk gezgininin, İlyas Yıldız’ın Afrika macerası.
MUHABBETLE BAŞLADI
İnsan bir yere giderken uzun süre plan ve hazırlık yapar değil mi? Ancak bu hikaye öyle bir hikaye değil. İlyas Yıldız sohbet sırasında öylesine laf olsun diye arkadaşlarına “Acaba Afrika’ya mı gitsem?” der, sonra birden kendini bu hazırlığın içerisinde bulur. 2013 Temmuz’u. Yunanistan sınırını geçip Afrika’ya doğru yola çıkış. Evi, yatağı, her şeyi sırt çantasındaki 28 parça malzeme. Yunan Medeniyeti ve Mısır Medeniyeti’ne geçiş. İki medeniyeti karşılaştırma.
OKYANUSA ULAŞMAK
Mısır’dan itibaren hiç hava yolu kullanmaz, hep karadan yolculuk. Çünkü ona göre uçmak, kolaya kaçmaktır. O, halk ve köylüyle iç içe olmayı tercih eder, onları tanır. Mısır’dan sonra Nil Nehri’nden Sudan’a, oradan da Etiyopya’ya, Kenya’ya, Tanzanya’ya, Zambiya’ya, Botsvana’ya geçer ve Güney Afrika’ya ulaşır. Kıtanın en güney noktası olan Cape Agulhas’ta, Atlas ve Hint Okyanusu’nun birleştiği noktaya ulaşınca içinden çığlık atmak gelir. Neden Afrika? Çünkü Orta Asya ve Uzak Asya’da henüz el değmemiş kültürleri görmek istiyor. Ve çıkardığı sonuç; gelişmek demek “tek tipleşmek” demek. Hikayenin tamamını www.ilyasyildiz.com.tr’den okuyabilirsiniz.
PEKİ ONUN YOL HARİTASINA YAZDIKLARI NELER?
Sudan zor bir ülke; çöl, sıcak, sinek.
Etiyopya şaşırtıcı derecede güzel.
Kenya kafa karıştırıcı ve insanlar sürekli sizi dolandırmaya çalışıyor.
Zambiya, sıcak kanlı insanların ülkesi.
En güzel zamanlardan bir tanesi Botsvana’dan, tarla gibi bozuk bir araziden yürüyerek, yaban eşeklerinin eşliğinde Güney Afrika’ya girmekti.
İki Kanadalı kadın Atina’da bir yere gitmişler. ABD müzikleri çalıyor. Yorumları: Amerikan müziği dinlemek istesek ne işimiz var Atina’da?
MUTLULUĞUN TARİFİ
Ona göre mutluluğun tarifi; “İstanbul’da en iyi yemeklerin ve rahat bir yaşamın içinde boğulup gitmiştim. Kendime yenilmiştim sanırım, çünkü mutsuz olmam için önemli sebeplerim de yoktu. Cihangir’den Karaköy’e inecek enerjim kalmamıştı. Oysa şimdi bu dağın başında, soğuktan titrerken kendimi o kadar iyi hissediyorum ki, asla geri dönmek istemiyorum. Bu satırları Etiyopya’da, bir dağın başında, bir çadırın içinden yazıyorum, etrafımda bana ait bir şey yok, her şeye yabancıyım. Ama çok iyiyim, hem de çok…”