Kimi stres atmak için sallar onu, kimi racon kesmek için… Kadınların boyunlarına aksesuar, ağır ağabeylerin ellerinde ‘erkekliğin’ simgesidir. Ama en anlamlısı ve en güzeli zikir için çekilenidir.
Araştırmacı yazar Ersan Bostan’ın tespih koleksiyonu ile karşı karşıyayım. 15 yıllık birikim burada, vitrinini boydan boya kaplamış, masanın üstüne serpilmiş duruyor. Yakuttan zümrüte, kehribardan firuzeye binlerce tespih… Zamanın ağırlığını tok renkleriyle yansıtırcasına sıralanmış bu objelerin her biri ayrı bir anıyı barındırıyor, farklı tarihlerin izlerini taşıyor.
Bir tanesi tüm ağırlığıyla çekilen dertlerin yansımasını anlatıyor sanki bize. Dili olsa da 70 milyonun dertlerini anlatsa gibi… Bostan, hobi olarak başladığı koleksiyonerliğini meraktan öteye götürmüş, bu ibadet objesinin derinliklerini görmesine sebebiyet vermiş bir tespih: 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın tespihi… Özal’ın emaneti ile geniş çaplı bir araştırmaya koyulan Bostan için tespih koleksiyonerliği bambaşka bir tutkuya dönüşmüş. Araştırmalarından elde ettiği bilgiler ile gördü ki tespih sadece bizim İslam kültürümüzün bir parçası değil, evrensel bir inanç nesnesi. Her ne kadar tane sayılarında farklılıklar barındırsa da amaç aynı noktada birleşiyor, zikir için çekiliyor. Budizm’de 105, 108 adetten oluşan tespihler, Yunan kültüründe 17, 21 adet olarak dizayn ediliyor. Hatta aynı dine mensup farklı mezheplerin bile tespih yapılarında farklılıklar görülüyor. Ersan Bostan bu farklılıkları şöyle özetledi: “İslam coğrafyasında yaşayan Yezidiler’in kullandığı tespih farklıdır. Bugün Azerbaycan coğrafyasında kullanılan tespih de Şii kültürünün etkisiyle farklılıklar gösterir. Her kültürün kendine has tespihleri vardır. Mesela Yezidiler’in kullandığı tespihler, baş tarafı yılan, dip tarafı kartal pençesi olan hurma çekirdeğinden yapılmış, çok güzel işçiliklerle bezenmiştir.”
Osmanlı kültüründe önemli bir yere sahip olan tespih ve işçiliği Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sürdü. Fakat ne yazık ki daha pek çok zanaat gibi tespih işçiliği de gün geçtikçe ilginin azalmasıyla unutulmaya yüz tuttu. Nesli tükenen bir zanaat olarak görülürken 1970’lerin sonlarına doğru antikayla ilgilenenlerin ve koleksiyonerlerin etkisiyle yeniden doğuşunu yaşadı. Dolaplarda saklanan tespihler gün yüzüne çıktı.
OSMANLI KADINI TESPİH KULLANIRDI
Ersan Bostan “erkeklere özgü” algıya şöyle açıklık getiriyor: “Tespih erkeklere has bir eser değildir. Osmanlı döneminde iki tip tespih vardır. Erkeklerin kullandığına tespih, kadınların kullandıklarına ise zenne tespih denir. Tespihe göre daha ince, naif, kibar yapıdadır. Kadınlara özeldir. Günümüzde kadınların elinde 33’lük tespih görünce insanlar yadırgayabiliyorlar ama Osmanlı dönemine ait topladığım belgeler içerisinde aile fotoğraflarında kadınların elinde de tespihlerin olduğunu görüyoruz. Günümüzde kadınlar tespihi zikir amacının yanında bazen de boyunlarına astıkları bir aksesuar olarak da kullanabiliyorlar.”
HER BİR ADIMI SABRIN ÖRNEĞİ
Yapılışından amacına uygun kullanılmasına kadar her adımı birer sabır örneğidir. O bakımdan da ayrı bir değer arz etmektedir. Makinelerle üretime geçmeden önce ustalar kemane tornalar ile çalışırlardı. Bu sistem oldukça ağır ve zordu. Usta bir ayağı ile tornayı çevirirken bir yandan da eliyle taneleri torna etmesi gerekiyordu. Tane yapısı 0.8 hataya kadar normaldir. İyi bir işçilik için delik yapısı muntazam olmalı, yalpa yapmamalıdır. Delik yapısı, tespihin üzerindeki tanelerin duruşunu ortaya koyar. İmamesinin ve duraklarının (müezzinlerinin) şekli tespihin iyi olmasını etkilemektedir. Ersan Bostan’a göre de işte tam bu noktada sanat konuşur. Her ustanın kendine özgü tarzını ortaya koyar, tespihin baş kısmı denilen tepelikte ustanın imzası bulunurdu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Beyazıt’ta atölyeleri bulunan ustalara baktığınız zaman hiçbiri birbirinin benzerini yapmamıştır. Taklitçilik yoktur, kendilerine has modelleri vardır, onları icra etmişlerdir. En beğenilenlerin başında İskender Usta’nın eserleri gelmektedir. Özellikle imamesindeki zarifliğinden etkilenilerek günümüzde de aynı model çalışılmaktadır. Bugün bazı ustalar bu işe maddi olarak baktıklarından dolayı sulu torna (otomatik tezgah) denilen torna ile çalışıyorlar. Bu tezgâhlarda çalıştıkları için ürün, el işi olmaktan ziyade makine işine dönüyor ve sıradan oluyor. Koleksiyoncuların ellerinde mevcut olan Osmanlı ustalarının kemane torna ile çalıştıkları eserleri günümüzdekilere göre daha kıymetli görülüyor. İşçiliğin tanelere yansıtılabilmesindeki önemli unsur ise, kullanılan malzemedir. Bir ahşap tespih, işçiliği sayesinde değerli taşlardan, kehribardan yapılan bir tespihe göre değerli olabiliyor. Çeşitli materyallerden tespih örnekleri yapılmıştır. Oltu taşından tespihlerin yanı sıra kehribar, firuze, necev, şah maksut, zümrüt, yakut gibi doğal taşlardan yapılan tespihler; katalin (kehribarın ikinci kalite malzemesi), fildişi gibi hayvansal ürünlerden ve ahşap malzemeden yapılan tespihler vardır. Osmanlı döneminde Beykoz atölyelerinde yaptırılarak Hicaz’a gönderilen, oradaki hacılara ücretsiz dağıtılan cam tespihler vardır. Bunlarda imamesinde Hicaz’ı gösteren bir cam içerisinde Kabe’nin Medine-i Münevvere’de Mescid-i Nebevi’nin hatta Kudüs’ün granürlerinin bulunduğu o döneme ait tespihlere ulaşmaktayız. Bunlar o gün İstanbul’dan Mekke’ye, Medine’ye giden surlu alayı (Kabe’nin malzemelerinin develerle gönderildiği) eşliğinde gönderildiği bilinmektedir. Ülkemizdeki koleksiyonerlerin en büyük eksikliği ise tespihleri bir yatırım aracı olarak görmeleri ve bu nedenle koleksiyonlarında sadece kıymetli taşlara yer vermeleri. Oysa tespih koleksiyonculuğu Ersan Bostan’a göre: “Geçmişten günümüze materyali ne olursa olsun çok basit plastik malzemelerin dışındaki bütün tespihlerin koleksiyona girecek tespihler olduğunu, bu kültür adına çok önemli parçalar olduğunu düşünüyorum. Benim koleksiyonumda ahşaptan cama, kehribardan fil dişi, firuze gibi kıymetli taşlara kadar eski ve geçmişi olan, hikayesi olan tespihler yer alıyor. Koleksiyonumun güzel tarafını oluşturan da bu, farklılıkların olması…”
İPİNİ KOPARMA!
Bostan; “Tespih elle sallamayla stres attırmaz. Sadece ipini kopartır başka da bir işe yaramaz. Ama o tespihi zikir ile süslerseniz tespih olur. Osmanlı dönemi tespihlerine baktığımızda her tanenin üzerinde Esma-ül Hüsna ile Cenab-ı Hakkın 99 isminin tespihe adeta nakşedildiğini görmek mümkündür. Dolayısıyla tespih zikir aracıdır. Tespih ile zikir yapılır ve bu amaçla üretilmiştir. Bizim İslam kültüründeki yeri budur.”
ANTİKA VE TARİHİ ESER AYRIMI
Ersan Bostan’a “Sanat ve antikanın yolları mutlaka geleneksellikten mi geçiyor?” diye soruyorum. Fakat Bostan’ın bu konuda da genel geçer doğrulardan farklı bir bakışı var. Ona göre antika ikincisi olmayan demektir. Peki ya tarihi eser? Bu ayrımı ise şöyle anlatıyor: “Antika denildiği zaman günümüzde insanlar antikayı bir tarihi eser olarak algılamakta. Oysa günümüzde o kadar maharetli bir usta çıkıp herhangi bir materyali ürettiği zaman ve aşılması zor bir eser ortaya koyduğu zaman bu eserin adı antikadır. Antika tarihi eser manası taşımaz. Antika ikincisi olmayan, üzerinde sanat bulunan objeler veya el sanatlarının adıdır. Herkesin yapabildiği veya piyasada çok olduğu düşünülen bir ürün 500 yıl geçse de antika olmaz.”
“SANAT HER DERDİN İLACIDIR”
Bostan: “Panik atak yüzünden doktora gittiğimde bana ilacın yanında birtakım terapiler de uygulamamı söyledi. Bu terapileri uygularken tespihle yakınlığını da kurmaya başladım. Nefes egzersizlerini tespihle yaptım. Ben bu şekilde ilaç kullanmadan Elhamdülillah bu rahatsızlığı yenmiş oldum. Canı gönülden odaklandığınızda psikolojik olarak da rahatlıyorsunuz. Dolayısıyla sanat her derdin ilacıdır.”
CİNSİYETSİZ BİR OBJE “TESPİH”
Geçmişten günümüze mahallenin bıçkın delikanlılarının süsüdür tespih. Külhanbeyliğin vazgeçilmez unsurlarındandır. Fakat Osmanlı dönemindeki fotoğraflara göz attığımızda tespihi sadece erkeklerin kullanmadığına tanık oluyoruz. Bu zamana kadar toplumsal öğretilerle erkeklere özgü bir aksesuar olarak kabul ettiğimiz tespih, evrensel tarihi kadar cinsiyetsiz bir objedir. Osmanlı aile fotoğraflarında kadınların ellerinde irili tanelerden oluşan tespihler dikkat çekmektedir.