Kâğıttan Hayatlar
O aslında bir geri dönüşüm işçisi… Cesur için ekmek taştan değil, sokaktan çıkıyor. Siz uykuya daldığınızda adım adım arşınlıyor sokakları, alın teriyle parasını kazanmak, köyündeki anasına para yetiştirmek ve bu bahara evlenmek için. Nişanlısı bir cep telefonu istemiş “ Sıfır olacak, kullanılmış olmasın dedi. Kâğıt toplayacaz, alacaz inşallah…”
İstanbul Küçükpazar’da bir kâğıt dükkânı. Aksaray’ın aynı köyünden 5 genç var içeride, sabah 8’de uyumuşlar, öğlen 12’de kalkmışlar. Kâğıtlar atılmaya başlanmıştır şimdi, diğer toplayıcılara kaptırmadan yola çıkmak lazım, vakit uyuma vakti değil. Kızarmış, yer yer yanmış ekmeklere köyden gelmiş tereyağı sürülüyor, dumanı tüten çay, bardaklara dolduruluyor, “Buyrun sofraya ” diyor Cesur, bize de bir bardak çay…
BAHARA DÜĞÜN VAR NASİPSE
Derme çatma, döküntü bir binanın orta katında, hava soğuk, çay sıcak, kâğıt toplayıcılarından kimileri henüz tam uyanamamış esniyorlar, birkaçı da yüzünü yıkamış, koluyla kurulamaya çalışıyor. Çayını höpürdetirken konuşuyor Cesur “Hepimiz aynı köydenik biz. Aksaray’ın…. Köyü. Yıllardır kâğıt toplarık, kutu toplarık. Böyle geçiniyoz işte”. Çayımdan bir yudum alıp soruyorum; “Aile nerede? Köyde mi, İstanbul’da mı?” Yattıkları izbe yeri gösterip alay eder gibi cevaplıyor Cesur, “ İstanbul’da olsa ben burada mı uyurum? Bi garip anam var zatı. O da köyde. Bi de nişanlım var, o da köyde. Bu bahara evlenecem Allah nasip ederse? Başlık parası biriktiriyorum.” Bu devirde başlık parası mı olur. “Oluyor işte. 3 bin lira istediydi kayın babam. Sonra dört bine çıkardı. Kazanıp gönderiyom işte.” Ee herkes bekar o zaman burada diyorum, Cesur’un arkadaşı lafa giriyor. “Yok ben evliyim 4 çocuk var, ellerinden öper.” Zor değil mi, sen burada çoluk çocuk köyde. “Zor da napacan. Tarla yok, tek ekmek parası burası. Dört ay çalışıyom ben, sonra köye gidiyom. Para bitiyo bi daha geliyoz, dört ay daha kâğıt topluyoz.”
ÖNDEN CESUR GİTTİ, İŞSİZ KALDI
Tereyağlı ekmekli kahvaltı bitiyor, sigaralar yakılıyor. Neden bu işi yapıyorsun, daha mı iyi kazandırıyor? diye sohbeti harlıyorum. “Başka bi iş bilmeyiz ki biz” diyor Cesur. E köyde bir şeyler yapsanız? “Biz 14 gardaşız. 5’i öz, 9’u üvey. Tarla yok ki ekip biçelim, para da yoktu okuyamadık. Ben bir süt fabrikasında işe girip çıktım bir ara. Onun dışında bir şeyden de anlamam. Bi bildiğimiz bu, nişanlayım, düğün yapacam, para yok. Nerden kazanacaz başka. Yedi yıldır kâğıt toplarım İstanbul’da. Niye çıktın süt şirketinden? “Fabrikadaki arkadaşlar eylem yapacaz dediler. Gerekirse istifa edecez dedi bazıları. Biz gardaşlık gördük, gardaşımızın arkasında dururuk. İşten çıkılacaksa hep beraber çıkalım dedik. Ben önden yürüdüm, arkama baktım kimse kalmamış. Biz işimizden olduk, onlar hala çalışıyor.” Çok konuştuk, işe çıkmak lazım diyor Cesur. Arabayı önce o alıyor, sonra ben… Unkapanı köprüsü üzerinden Galata’ya doğru yol alıyoruz, arkamızda Sultanahmet ve Haliç. Hava güzel tam sokaklarda dolaşmalık. Ama bunun yağmuru var, karı var, soğuğu var. Her gün işe çıkıyor Cesur, çünkü evlenmek için para lazım. Lafa giriyor: “Bugünlerde çok çalışıyom abi… Nişanlım cep telefonu istedi, bu fotoğraf çekenlerden. Son model olsun dedi. İkinci el alayım dedim, ben başkasının kullandığı telefonu mu kullanıcam dedi. Sıfırı da çok pahalı, napayım mecbur alacam. Hep aklımda o… “Geçenlerde, ağır bi çuval yaptıydım. Çoğu da plastik idi, onlar ağır basıyo, iyi para ediyo. Biz doldurdu- ğumuz çuvalları bi yere bırakırız, sonra araba gelir alır gider. Ama benim çuvalı belediye arabası alıp götürmüş. Bi içim yandı, bi içim yandı, üzüntüden sabaha kadar uyuyamadım. Böyle emek emek topladığını alıp götürdüler mi insanın canı acayip yanıyo…”
ÇÖPÇÜLER DE İNSAN BE ABİ
Sohbet ederken farkında bile olmadan ilk çuvalı dolduruyoruz. Galata köprü- sünün ayaklarının bir kenarında çuvalı bırakıp, ikincisini takıyoruz arabaya. Bir çöp birikintisinin yanından geçerken arabayı durduruyorum, “Devam et abi” diyor. “Neden?” diye soruyorum, “ Çöp var içinde” diyor. E diyorum, çöpü atar alırız. “ Olmaz, burası turistik yer. Çöpü dökersek sokak çöp olur, pislenir, kokar. Olmaz… Biz onları gece yarısı alırız. Çünkü sabaha karşı çöpçüler alıyor çöpleri. Biz ortalığı dağıtmayız. Gece yarısı ben barların oradan geçerken bile çöp torbalarını biraz yırtıp içinden kutuları alıp, bağlayıp yerine koyuyorum. Çöpçüler de insan be abi, ben para kazanıcam diye onların işini niye zorlaştırayım.” İstanbul’un sokaklarını defalarca arşınlamasına rağmen halen Anadolu ruhunu koruyor Cesur. Ötekini düşünen, paylaşımcı, geniş gönüllü ve iyi biri… Bir ders alıyorum Cesur’dan, şehirde ötekini düşünmeyi unuttuğumuzu hatırlıyorum. Karaköy’ü geçip, Tophane’ye geliyoruz. Bir günde kaç defa geziyorsun bu sokakları diye soruyorum? Sabaha kadar geziyorum hiç durmadan abi işte. Bi sokaktan 4-5 defa geçtiğim oluyor. ” Biz konuşurken ışık yanıyor, koş abi koş diyor Cesur, ışık yandı, Arabayla koşarak yolun karşısına geçiyorum. Cihangir’e doğru çıkarken soluk soluğa kalıyorum. “Sen yoruldun ” diyor, “Arabayı bana ver bari”, Cesur arabayı yokuş yukarı çıkartırken, kâğıtları toplamak bana kalıyor. Birkaç sokak sonra bende derman kalmıyor, yoruluyorum. Ben ona veda ederken onun için gün yeni başlıyor. Sabah 8’e kadar İstanbul sokaklarını karış karış arşınlayacak Cesur.
ONLAR GERİ DÖNÜŞÜM İŞÇİSİ
Aslında Cesur, şehir hayatı için ne kadar önemli bir iş yaptığının farkında değil. Bizim ayrıştıramadığımız çöpleri o ve arkadaşları ayrıştırıyor ve kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlıyor. Peki, geri dönüşüm sektörü ile ilgili kanuni düzenlemeler ağırlaşırsa Cesur ne yapacak? Tarla yok, dükkân yok, iş yok, nasıl evlenecek, nasıl yaşam savaşını sürdürecek ve Cesur gibi yüzbinlerce geri dönüşüm işçisine ne olacak? Umarız yasa yapıcılarımız işin bu tarafını da düşünür. Ama bu onun umurunda değil. İstanbul’da gece olup herkes evine çekilip uykuya daldığında, o sokakta. Korkmuyor mu? Korkunun ecele faydası yok. Köydeki anası, nişanlısı ve doğacak çocukları için şehrin kâğıdını topluyor. O geleceği için savaşmak zorunda. Çünkü o “Cesur…”
NEDEN BELEDİYEDE İŞÇİ OLMAK İSTEMİYORLAR?
Bir kâğıt toplayıcısı günde ortalama 50 ile 200 TL arasında değişen oranlarda para kazanıyor. Aylık ortalama gelirleri 1500 ile 2500 TL arasında değişiyor. Bunun için günde ortalama 20 saat çalışıyorlar. Sigortası ve daha az çalışma saati nedeniyle belediye işçisi olmak mantıklı ama çoğu kâğıt işçisi ya göçmen işçi, ya da mevsimlik işçi. 6 ay çalışıp köylerine gidiyorlar. Bu nedenle belediyede hem işe girmeleri, hem de ailelerini İstanbul’a getirmeleri zor.
AFGAN KÂĞIT TOPLAYICILARI
Röportaj için kâğıt toplayıcısı aradığımızda karşımıza bolca Afgan kökenliler çıktı. Türk kökenli kâğıt toplayıcılar da en çok bu durumdan şikâyetçi. Suriyelilerin de bu kervana katılmasıyla rekabet artmış, artık biraz geç kalsalar kâğıt ve plastik bulamıyorlar. Afganlı kâğıt toplayıcılarının çoğu ise kaçak ve bu nedenle konuşmak isteyen herkesten çekiniyorlar.
YANIMIZDAN GEÇERKEN BURUNLARINI KAPATIYORLAR!
Bazı insanlar yanımızdan geçerken burunlarını kapatıyor. Sanırım kötü kokacağımızı düşünüyorlar, oysaki onlar da insan biz de. Ama üzülmüyorum, gülüp geçiyorum, artık alıştık. Sokaklarda her şeyi görür, duyar olduk. Yolumuzu kesip para isteyen de oluyor, sataşan da.
Röportaj: Dilara Gülşah Azaplar
Marmara Life sayı 95- Mart- Nisan 2016