ELİF ŞAFAK VE İSTANBUL’A YOLCULUĞUM

İSTANBUL’DA DÖRT GÜNEŞLİ KIŞ GÜNÜ GEÇİRDİM VE GERÇEĞİ SÖYLEMEK GEREKİRSE, İSTANBUL TOPRAĞINA BU KADAR GEÇ AYAK BASTIĞIM İÇİN KENDİMDEN UTANDIM.                                                                                                            Hayatım boyunca seyahat ettim. Gençliğimde, babam beni Fransa, İtalya ve Avusturya’ya götürdü. Sadece babam, karavanımız ve kocaman bir dünya. Muhteşemdi. Babam muhteşemdi. Bir gün Fransa’da bir yerlerdeyken iki kızın yolun kenarında durduğunu hatırlıyorum. Ben dokuz ya da on yaşındaydım ve otostopla yolculuk etmek o zamanlar henüz moda değildi. Babam onları yoldan aldı ve üç gün boyunca birlikte seyahat ettik. Bu çok havalı bir şey değil mi?! Muhtemelen bu olay beni oldukça fazla etkiledi.

Kendi paramı kazanmaya başladıktan sonra hiçbir şey beni gezmekten alıkoyamadı. Tayland, Moğolistan, Mısır, Laos, Sri Lanka (Seylan), ABD, Norveç, İsveç, Vietnam, İsrail, Panama, Kosta Rika, Nikaragua ve Türkiye. Diğer kızlar yeni kotları için para biriktirirken, ben pasaportumda ülkelere giriş damgası topluyordum. İki sene önce pasaportum çalındı – günlerce sinirden ne yapacağımı bilemedim… İlgilendiğim aslında sadece şehirler, ülkeler ya da mekanlar değil. Aynı zamanda insanların hayat tarzları da beni çok etkiliyor. Onların hayatları neye benziyor? Genelde ne yiyor, ne okuyor ya da ne düşünüyorlar? Pazar sabahlarını nasıl geçiriyorlar? Her şey dahil bir turla seyahat ettiğinizde bu sorunların cevaplarını bulmanıza imkan yok. Bu yüzden kuzey Moğolistan’ın üç şelale bölgesinde göçebelerle yaşadım, Vietnam, Almanya ve İsrail’de AirBnB’yi kullandım ve İstanbul’da Couchsurfing (kanepede misafir) yaptım. Böylelikle yalnızlık çekmeden tek başıma seyahat edebildim.

İstanbul’da dört güneşli kış günü geçirdim ve gerçeği söylemek gerekirse, İstanbul toprağına bu kadar geç ayak bastığım için kendimden utandım. Bu nasıl olabilirdi? İnsanlar harikulade, yiyecekler neredeyse tamamen sağlıklı ve mimarisi muhteşem. Bu arada Pazar sabahlarını da unutmamak gerek, doğada hem yürüyüş yapıp hem de leziz bir kahvaltı yapıyorlar. Büyükannem de yapardı. Onun bana Noel hediyesi olan Elif Şafak kitabı “Aşk”ı (40 Altın Kural) okuduktan sonra İstanbul’a gelmem gerektiğini hissettim. Hemen akabinde uçak biletimi aldım ve couchsurfing. com’da bulunan kişilere e-posta atarak iletişime geçtim ve kendimi var olduğuna bile zorlukla inandığım bu muhteşem şehirde buldum.

İşte pazar yeri – herkesin burnunun bayram yaptığı yer. İşte kahve, ah evet kahve. Ayrıca, Taksim meydanından İstiklal Caddesi boyunca yürürken karşılaştığınız küçük arka sokaklar. Birçok restoranla dolu. Bir tanesini çok sevdim: Helvetia. Taze ve sağlıklı Türk yemekleri. Galata Köprüsü’nde balık tutan adamlar. Diğer yanda muhteşem mimarisiyle Sultan Ahmet Camii, Aya Sofya ve diğer yanda da tüm motor ve vapurların kalktığı Eminönü (Almanlar için komik adı olan yer). Bu şehir hakkında saatlerce yazsam bile yeterince anlatamamış olurum. İstanbul hala saf, çekingen ve içinden geldiği gibi, genç, yaşlı, rüstik ve modern. Aynen hayat gibi.

Yazı:Svenja SLICKEPINNE

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s