Dadısından yediği dayaklar yüzünden 4 yaşına kadar konuşamayan, sonrasında ise bir dönem kekeme olan bir kız çocuğu düşünün. O kız çocuğu, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği’nin (IPRA) Dünya Başkanlığına kadar yükseldi ve şu an 89 yaşında!
Dünyada ve Türkiye’de işinin eri olarak anılan, mesleğinde bir efsane, özelinde ise yaşayan bir tarih olarak tecrübelerini ve bilgisini gelecek nesillere aktarmaya devam eden, halkla ilişkiler gurusu bir kadın; Betûl Mardin. Ülkemizi “halkla ilişkiler” kavramı ve mesleğiyle tanıştıran, bu alanda markalaşarak uluslararası halkla ilişkiler kuruluşlarının başkanlığını yapan ve 89 yaşında olmasına rağmen büyük bir tutkuyla mesleğini sürdüren Betûl Mardin’in soy ağacı Mısır ve Mardin’e kadar uzanır. Yarattığı ilk hayal kırıklığı, ablasının ardından oğlan doğmamış olmasıdır. Solak olduğu için İsviçreli mürebbiyesinden yediği dayaklar, İstanbul ve İskenderiye’de kekeme geçen çocukluk yılları… Mısır yönetiminin 1950’de ailenin tüm varlıklarına el koyması… Ailesinin üniversiteye gitmesini engellemesi, 2. dünya savaşına tanık olan gençlik yılları… Kendi ayakları üzerinde durmaya başladığı 60’lı yıllar ve mesleğe ilk adımlar… Tanıdıklar, dostlar, acılar, evlilikler, boşanmalar, kayıplar… 39 yaşında ismini o dönemde Türkiye’de kimsenin bilmediği bir işe yarı bilerek, yarı bilmeyerek küçük adımlar atarak, kitapları karıştırarak başlar. Halkla İlişkiler mesleğini Türkiye’ye getirdikten sonra bu mesleğe profesyonellik ve saygınlık kazandırarak, birçok uluslararası platformda Türkiye’nin adını duyurarak, kendini mesleğine adar.
“AHTAPOT BETÛL” Gazetecilikten radyoculuğa, televizyondan tiyatroya, hatta Haldun Dormen’le evlendiği için sinemaya kadar bilgi sahibidir. Kuvvetli bir iletişim ağına sahiptir. Bu yüzden arkadaşları ‘Ahtapot Betûl’ adını yakıştırır ona. Bu durumu değerlendireceği yeni bir iş alanı arar kendisine. Yıl 1968… Akbank Genel Müdürü Ahmet Dallı’ya gider. Tanıtım programları yapmaktan bahseder ona ama Dallı daha farklı bir iş önerir Betûl Hanım’a: “Benim emrimde 3 bin 500 kişi çalışıyor. Ben bir şey söylüyorum, onlar ağlamaya başlıyorlar. Benim söylediklerimi onlara, onların söylediklerini bana getir.” Ve halkla ilişkilere ilk adımını böylelikle atar. Haftada üç gün gelip bin 900 lira maaş alması önerilir. O zamanlar bu alanda Türkiye’de çalışan bir iki kişi vardır sadece. Sonra Disko Türk Plak Şirketi’nden bir teklif alır. Şirketin basın ve reklam işlerini yürütmesi istenir kendisinden. Ardından Kervansaray adlı bir kulübün sadece mönülerini düzenlemek için bir teklif daha gelir. 1971 yılında ise Türkiye’de yapmaya çalıştığı bu işin yurtdışında nasıl olduğunu anlamak için İngiltere’ye gider. 1974’te İstanbul Festivali’nin birinci yılı hazırlıkları ve tanıtım işlerine yardımcı olur. Ardından Alaaddin Asna ile birlikte A ve B’yi kurar. 1984’te bu ortaklık sona erer ve 1987 yılında, Canan Bengiselp, Nilgün Pirinççioğlu ve Cemal Noyan’la, “İmage”ı kurar. Bir zamanlar baba Muhiddin Arif’in çalışmaya izin vermediği Betûl Hanım, halkla ilişkiler dalında birçok başarı ödülü alır, yılların ‘en başarılısı’ seçilir üst üste. Dünya onu IPRA (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği) ve PRSA (Amerika Halkla İlişkiler Derneği) gibi kuruluşlardan aldığı başarı ödülleriyle ve iletişimci kimliğinin haricinde engellerini avantaja çeviren kadın olarak tanıyor!
HERKESİ AFFEDİN! Herkesçe bilinen hayatını, kendisi: “Başarılı, sağlıklı ve mutluyum. Cesaretimi hiçbir zaman kaybetmedim. Tüm gözyaşlarımı neşeye çevirdim; herkesi affettim. İşte yaşamımın sırrı da burada yatıyor.” diyerek özetliyor.
“BEN ASIL ON YAŞINDA BEN OLDUM” “Ben aslında on yaşında ben oldum. Piknik yaptığımız bir gün benimle çok alay ettiler. Çok ağır geldi bu durum bana, ağlayarak koşmaya başladım ve büyük bir çınar ağacının arkasına dayadım sırtımı, yemin ettim. Bana öyle bir güç ver ki Tanrım benimle alay etmesinler, Tanrım bana öyle bir iş ver ki Türkiye’yi tanıtayım dedim. Ve o yemin beni, ben yaptı.”
“GÖZLERİMLE KONUŞABİLMEYİ KÜÇÜK YAŞTA ÖĞRENDİM” “Benim bütün çocukluğum, mücadele mecburiyeti içerisinde geçti. İnsanın konuşamamak gibi bir zaafı varsa, onu başka biçimde aşmaya çalışır. 5 yaşına kadar konuşma güçlüğü çeken bir çocuktum. Bu nedenle iyi bir gözlemci ve dinleyici oldum. Gözlerimle konuşabilmeyi küçük yaşta öğrendim.”
YARATICI BAKIŞ AÇISI: TİYATRO “Bana, çevremdeki olaylara yaratıcı bir gözle bakabilmeyi öğretti. Özellikle sorumlu olduğum “casting” yani rol dağıtımı, insan sarraflığı tarafımı geliştirdi. İnsan ilişkilerinde taşları yerine oturtabilmeyi öğretti. Halkla İlişkilerde empati kavramını kullanmayı öğretti. Daha önce gerek duymadığım için derinine inmediğim, ama tiyatronun olmazsa olmaz konularından örneğin mitolojiye eğilerek; dünya kültürlerini merak edip, öğrenmeme neden oldu.”
“EN ÖNEMLİ DEĞER İTİBAR” “Bence en önemli değer itibar. Çok düzgün bir itibarınız olacak. Elinizden geldiğince düzgün bir yaşam ve sorunlara kapalı olmanız lazım, olduğunuz gibi olmanız lazım ki, insanlar size güvensin.”
UNUTMAYIN! “Çalışkanlık, çalışma isteği ve motivasyon şarttır. Olumlu düşünmek, özgüveni artırmaya çalışmak, sürekli ve her gün okumak, kendini geliştirmek, genel kültürde geri kalmamak, dünyayı takip edip, yaratıcı olmak ve ustalaşmak gerek.”
“HAYATINI SEN ELE AL’’ “Sen yönlendir. Sen şekillendir, yoksa senin yerine bir başkası yapar! Ben 35 yaşındayken, 50’ye kadar hayatımı planlamıştım. Her şeyi yapamazsın hayatta. Bazı şeyleri kafadan eleyeceksin! Bazı yerlere de gitme kardeşim! Her şeye saldırma. Bazı alanlarda hiç olma. Mecbur da değilsen…”
“PATİKANDA KAL” “Çıldırma… Dağılma… Patikanda kal… Ama “Yapacağım!” dediklerini de en iyi şekilde yap! Kalbinle yap…”
BAŞARININ SIRRI: POZİTİF BAKMAK
“Negatif bakmıyorum. Yapamamışız, becerememişiz değil de; bak yapacaksın, göreceksin haftaya daha iyi olacak gibi. Aslında çok öfkelendiğim, çok kırıldığım olaylar var; ama her defasında gülümsüyorum.”
- Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesela benim babam, hiç üşenmeden 60 sene boyunca her gün ajandasına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
- Çocuk meselesine gelince… Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
- Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini “update” et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
- Evlilik ise şart değil, kafana takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: one problem less! (Bir problem eksik!)
- Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin.
- Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
- Olumlu olacaksın.
- Hep çalışacaksın, üreteceksin. Beynin meşgul olacak, her daim koşturman gereken işler olacak.
- Bazı şeyleri kabul edeceksin: bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
- Her sabah spor yapacaksın, günaşırı filan değil evladım. Her sabah!
Yazı: Dilara Gülşah AZAPLAR
Marmara Life sayı 93- Kasım/ Aralık 2015