YEREL YÖNETİMLERE DAİR FİNANSAL KREDİBİLİTE VEYA BUNUN ÖLÇÜLEBİLİRLİĞİ ÜZERİNE BİR ÇOK ÇALIŞMA BULUNMAKTADIR. PEKİ FİNANSAL KREDİBİLİTE BİR YEREL YÖNETİM İÇİN NEDEN BU KADAR ÖNEMLİDİR?
Finansal bir anlaşmasının maddelerini teknik ve hukuki açıdan incelemeden önce, fonu sağlayan yatırımcı kuruluşlar, yerel yönetimlerin kredibilitesini değerlendirme yoluna gitmektedirler. Bir diğer ifadeyle kredibilite, ölçülebilir ve somut değerler üzerinden nitelik ve nicelik olarak borç ödeme yeteneğidir. Yerel yönetimlerin finansal kredibilitesinin bahse konu kurumlarca değerlendirilerek analiz edilmesi biraz karmaşık gibi görünebilir. Böyle bir analizin derinliği uzmanlaşma derecesine bağlı olarak finansal kurumlar arasında farklılıklar göstermektedir.
BİR YEREL YÖNETİM NASIL DERECELENDİRİLİR? Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından bir yerel yönetime kredi notu verilirken 3 temel husus dikkate alınır: 1) Ekonomik Risk 2) Politik Risk 3) Finansal Risk
Ekonomik risk, bir belediyenin veya yerel yönetimin mevcut ekonomik konjonktür içinde borçlarını ödeyebilme kapasitesini göstermektedir. Türkiye’de yerel yönetimler, gelirlerini merkezi bütçeden kendilerine aktarılan paylar vesilesi ile elde etmektedirler. Ülke ekonomisinde yaşanabilecek sorunlar, stagflasyon ve diğer problemler yerel yönetimlere aktarılacak payların düşmesine sebebiyet verecek; aksi durumda ise artmasına imkan sağlayacaktır. Ekonomik yapının mevcut yapısını ise aşağıda sıraladığımız faktörler belirlemektedir:
- Kişi başı milli gelir
- Yerel yönetimin sorumluluk alanındaki yıllık GSYİH büyümesi
- Yerel GSYİH’nın kompozisyonu
- Doğal kaynaklar
- İstihdamdaki büyüme & İşgücü kalitesi
- İktisadi politikalar
Politik risk, çevresel faktörleri de göz önünde bulundurarak ülke veya yerel bir bölge içinde devam eden istikrarı veya istikrarsızlığı göstermektedir. Siyasi istikrar; aynı iktisadi politikaların, reformların ve yönetimin devamına imkan tanıyacağı için özellikle yatırımcı perspektifinden bakıldığında güvenli bir liman anlamına gelmektedir. Politik riski tanımlarken göz ardı edilmeyecek bir diğer önemli husus ise merkezi hükümet ile yerel yönetim arasındaki çalışma uyumudur. Bir yerel yönetimin finansal durumu ve kamuoyu ile paylaştığı finansal tablolar; mevcut zorunlu yükümlülüklerin ifası ve borçların geri ödemelerinin aksaksız yapıldığının ispatı açısından ve bununla bağlantılı olarak kredibilitesi için çok önemlidir. Bir yerel yönetimin finansal durumunu belirleyen faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
- Gelir ve gider dengesi
- Sermaye harcamaları
- Likidite ve nakit akışının yönetimi
- Finansal esneklik (yerel yönetimin kendi inisiyatifiyle elde ettiği gelirlerinin toplam gelirlerine oranı)
- Harcamaların kontrol edilebilirliği
- Borç düzeyi – iç ve dış borçlar toplamı
Yerel yönetimin finansal anlamda en üst düzey yöneticisinin, yukarıda sıralanan faktörlerin yanı sıra özellikle döviz kuru, faiz oranları ve vade tarihlerini de hesaba katması gerekmektedir. Mesela gelirlerin TL, giderlerin ise yabancı döviz cinsinden olması durumunda herhangi bir kur dalgalanmasında istenmeyen neticelerle karşılaşılabilir. Geçmişte yaşanan borç yığınlarını bir daha yaşamamak ve kontrol altına tutmak amacıyla son yıllarda bazı yasal düzenlemeler yapılmış, borçlanma limitleri belirlenmiştir. Bir yerel yönetimin yabancı para cinsinden toplam borcu, bir önceki yılın gelirlerinin bir buçuk katını geçememektedir. Aynı kapsamda, yurtiçi ve TL cinsinden toplam borç ise önceki yıl gelirlerinin %10’undan fazla olamamaktadır.
TÜRKİYE’DE KREDİ DERECELENDİRME Moody’s kredi derecelendirme şirketinin raporlarına göz attığımızda Türkiye’ye ilk notun 1995’de verildiğini görmekteyiz. Yerel yönetimlere ise ilk olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi aracılığı ile 2000 yılında not tahsisi yapılmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediyesine yapılan B1 (Yüksek Spekülatif) not, 2016 yılına gelindiğinde Baa3’e (Yatırım Yapılabilir Seviye) çıkmıştır. Aynı doğrultuda, Fitch Ratings ile yapılan anlaşma neticesinde 2002 yılında ilk analiz yapılmış ve B- olarak uzun vadeli borçlanma notu verilmiştir. B- notunun anlamı aslında yine yüksek spekülatif olarak nitelendirilmektedir. 2016 yılında ise BBB olarak yatırım yapılabilir seviyeye yükselmiş ve bu mertebede devam etmektedir. Anadolu’daki yerel yönetimlerden ise İzmir Büyükşehir Belediyesi de İstanbul ile aynı notlara sahiptir. Her iki yerel yönetim de yatırım yapılabilir seviyede değerlendirilmektedir. Bir diğer önemli ve dikkat çekici husus ise Standard&Poors’un Türkiye ve bağlı yerel yönetimlerle olan ilişkisinin son yıllarda kesilmiş olmasıdır. 2008-2009 küresel ekonomik kriz öncesinde yapılan sübjektif değerlendirmeler, kriz sonrasında kredi derecelendirme şirketlerinin sorgulanır hale gelmelerine yol açmıştır. Diğer iki şirketin Türkiye yönünde yatırım yapılabilir raporu vermesine karşın uzun bir süre düşük not verme eğilimini sürdüren Standard&Poors’a Türkiye kapıyı göstermiş ve bir daha hizmet almama yoluna gitmiştir.
KREDİ DERECELENDİRMENİN OLMADIĞI DURUMLARDA HANGİ SORUN ORTAYA ÇIKAR? Şeffaflık konusu küresel piyasaların en çok dikkat ettiği noktalardan biridir. Kredi derecelendirme şirketlerince hazırlanan raporlar, finans kurumları tarafından detaylı biçimde incelenmekte ve ona göre maliyetler belirlenmektedir. Nasıl ki gerçek veya tüzel kişilerin herhangi bir banka nezdinde kredi notu varsa ve ona göre bir maliyet belirleniyorsa, yerel yönetimler için de aynı durum söz konusudur. Kredi notunun var olmadığı durumlarda yüksek maliyetli finansman enstrümanlarının kullanılması kaçınılmaz hale gelebilmektedir.
NOTLAR Kredi notu verilirken 3 husus göz önünde bulundurulur:
- Ekonomik Risk
- Politik Risk
- Finansal Risk
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2002 yılında “Yüksek Spekülatif” olan kredi notunu 2016’da “Yatırım Yapılabilir Seviye”ye çıkarmıştır.
Yazı: Mehmet Onur Partal