MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ MEHTER HOCASI OLARAK YÜZLERCE İNSANA BİR TARİHİ AKTARMAYI KENDİSİNE GÖREV EDİNEN ZAFER İŞLEK; ÇOCUKLUĞUNDA BAŞLAYAN ‘OSMANLI’ SEVDASINI, 32 YAŞINDAYKEN ABDİ İPEKÇİ SALONU’NDA VERDİĞİ KONSERDE, BİNLERCE KİŞİNİN ALKIŞLARI İLE PERÇİNLEMEYİ BAŞARIYOR. VE O GÜN BUGÜNDÜR KENDİSİNİ TANIYAN HERKES TARAFINDAN ‘SON OSMANLI’ LAKABI İLE ANILIYOR…
Vakt-i sürûr-u sefâ, Mehterbaşı hey! hey! Merhabâ ey mehterân! Merhabâ, Mehterbaşı! Hasduuur!’’ Haydi ya Allah!’’
Nidasıyla kös ve davullara tokmaklar vurulur, ziller şıngırdar, zurnalar üflenir… Zevkine hitap eden herkesin tüylerini diken diken eden heybetli bir müzik başlar… İşte bu müzik yüzyıllar boyu Osmanlı askerlerini cenk meydanında motive eden, dünyanın en eski bandosu olarak kabul edilen mehterin nidasıdır. Bundan 10 sene kadar önce sadece Harbiye Askeri Müzesi’nde dinleme şansımız olan mehterin, şimdilerde düzinelerce takımı var ve her geçen gün yenileri kuruluyor… Zafer İşlek de tarihin tozlu sayfalarından bugüne aksettirilen mehteri öğretmek için şehir şehir hatta ülke ülke dolaşarak yaşatmaya çalışanlardan sadece biri. Röportajı yapacağımız yere geldiğinde Osmanlının izlerini taşıyan kıyafeti ile herkesin odak noktası oluveriyor bir anda. Yüzündeki tanıdık ifadenin sebebini ise sohbet ilerledikçe daha iyi anlıyorum. Biz onu mehter hocası olarak tanırken o oyunculuk yaptığını, annesinin rahatsızlandığı bir dönemde sektörden uzak kaldığını ama hala işini aşkla yapmaya devam ettiğini anlatmaya başlıyor. Nasıl başladı mehter tutkusu? Diye sorar sormaz ‘Çocuktum ama eski kılık kıyafetlere olan özentim daha o zamandan ailemin dikkatini çekmiş. Bez parçalarından kafama sarıklar yaparmışım. Şarkılar, marşlar söylermişim. Akıl baliğ olunca okuyup araştırmaya, öğrenmeye başladım. Bana kültürümü unutturmayan rahmetli babam oldu. Çocukluğumdan beri senede en az iki kere olmak üzere 9 kere Afyon’a götürür o toprakları bu ülkenin kültürünü tanıtırdı” diyor. Oyunculuk yaparken kullanmaya başladığı gür sesini ise ilerleyen zamanlarda marş söylemek için kullanmış. Daha sonraları ise Osmanlı sevdası ona mehteranlığın yolunu açmış. Son 8 senedir de bakanlıktan aldığı belge ile eğitim vermeye başlamış. Gittiği şehirlerde mehter takımları kurarak yeni nesile severek yaptığı işini öğretmeye çalışıyor. Son olarak Samsun’da 13 ülkeden oluşan uluslararası bir mehter takımı kurmuş. Türk öğrencilerin yer almadığı mehter takımında ABD, Suriye, Kosova, Pakistan, Azerbaycan, Afganistan, Pakistan, Somali, Etiyopya, Liberya, Bosna-Hersek, Makedonya ve Zambiya’dan 30 öğrenci yer almış. Zafer İşlek yüzlerce mehter takımı kurulsun insanlar bu tarihi unutmasın istiyor. ‘Kaybolan yüzlerce marş vardı, aralarında benim de olduğum gönüllü birçok insan bulunması için çok çaba sarf etti’ diyerek işine verdiği önemin altını çiziyor. Sohbet devam ettikçe öğreniyorum ki II. Mahmut döneminde kaldırılan Mehter Takımı, 1914’te Enver Paşa tarafından yeniden kurdurulmuş. Ancak ebced usulü ile yazılan marşları öğreten mehteran başlarının çoğunun vefat etmesi birçok bestenin unutulmasına neden olmuş. İşte, “Türklük” temasının işlendiği Mehter Marşları da, bu yıldan sonra İsmail Hakkı Bey tarafından bestelenmiş…
SELÇUKLULAR’DAN OSMANLI’YA… Türklerin savaşlarda müzikle askerleri coşturması Hunlular zamanına, Mete Han’a kadar uzanır. Neredeyse tarih boyunca bütün Türk devletleri savaşlarda müziği değişik şekillerde kullanmışlardır. Ama ilk profesyonelce bando takımını Osmanlılar, Mehter adıyla kurmuşlardır. Bu medeniyet unsuru ise Osmanlılara, Selçuklular’dan geçmiştir. Yeniçeri ocağının bir parçası olan Mehter, ocak kaldırılınca kapatılıp sonra yeniden açılmıştır. Osmanlı Devleti’nde, barış zamanlarında askeri ruhu canlı tutmak, savaş zamanlarında askerin cesaretini artırıp düşmana korku vermek için kurulan askeri mızıka teşkilatıdır Mehter. Selçuklu Sultanı Üçüncü Alaeddin Keykubat, Osman Gazi’ye 1299’da beylik alameti olarak sancak ile beraber davul vs. de göndermiştir. Osmanlı Devleti’nin istiklalinin başlangıcı da kabul edilen bu tarihten itibaren nevbetvurulurken (çalınırken) Fatih Sultan Mehmed Han’a kadar bütün padişahlar, Selçuklu hükümdarına hürmeten ayağa kalkarlardı.
‘MEHTER MEDENİYETTİR’ Mehteri yaşatabilmek için şehir şehir dolaşan bu adamın tek bir isteği var. İnsanlara bu kültürü unutturmamak ve ardında iyi yetişmiş öğrenciler bırakmak. “Eğer biz bu medeniyeti bugün yaşatamazsak bizden sonrakiler de yaşatamaz. Hatta bizi, ‘niye öğretmediler’ diye sorgulayacaklardır. Mehter takımı bir dans grubu değil medeniyettir, bu Osmanlı medeniyetidir. Burada söz konusu Osmanlıdır. O yüzden kılık kıyafetim de dâhil olmak üzere kültürüme uygun yaşamaya çalışıyorum. Mehter takımının içinde olmakla da zaman yolculuğu yapmış gibi hissediyorum. Beni tanıyan, tanımayan herkes öldüğümde bile mehterle ansın istiyorum” diyor. Toplum olarak maddi veya manevi bize miras bırakılan ne varsa yaşatmak adına çaba sarf etmeli ve unutmamalıyız; mehter öncelikle cenk etmeyi değil, gönülleri fethetmeyi başaran bir medeniyet ürünüdür. Umarız bu medeniyeti en doğru şekilde gelecek nesillere ulaştırır ve onu öğretebilmek, yaşatabilmek için mücadele eden herkesin gönlüne su serperiz…
NOTLAR
1950’li yıllarda… Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut ile İskoçya’ya gittiğinde onların milli gayda takımları ile karşılaşıyorlar. Çok hoşlarına gidiyor, neden bizim böyle milli bir çalgı ekibimiz yok diye hayıflanıyorlar ve Mehter akıllarına geliyor. Harbiye Müzesi Müdürü Emekli Tümgeneral Nazım Ertem ile yine müzede eski eserler uzmanlığı görevinde bulunan İbrahim Hakkı Konyalı’yı Ankara’ya çağırarak mehter tarihinin incelenmesi ve aslına uygun mehterhanenin kurulmasını emrediyorlar.
Mehter, sanılanın aksine sadece marş çalmaz. Kendi yapısına uygun kâr, karçe, beste, semai, fasıl şarkıları, serhat ve Rumeli türküleri, peşrev ve saz semaileri de mehterin repertuarı içinde yer alır.
MEHTER MÜZİĞİ Mehter müziği klasik Türk müziğindeki makam ve usullerin kullanıldığı tek sesli bir müziktir. Peşrev, semai, nakış, cengi harbi, murabba, kalenderi gibi formları vardır. Mehterhane’nin repertuarında bu formların dışında, serhat türküleri de yer almıştır. Buna karşılık, bazı mehter peşrevleri de fasıl müziğinde çalınmıştır. Mehter müziğinin bestelerinin çoğunu Mehterhane’de görevli müzikçiler yapmıştır. Günümüze ulaşan mehter melodilerinin en eskileri Nefiri Behram, Emir-i Hac, Hasan Can ve II. Gazi Giray gibi 16.yüzyıl bestecilerinin yapıtlarıdır. Notası bulunan yapıtların da büyük çoğunluğu 17. Yüzyıldan kalmıştır. Bu yüzden belli başlı bestecileri Zurnazen Edirneli Dağı Ahmed Çelebi, Zurnazen başı İbrahim Ağa, Müstakim Ağa, Ham mali ve Şah Murat’tır. Hızır Ağa da 18. Yüzyılın en büyük mehter bestecisidir.
“GECELERİ SAYMAZSAK 21’’ Yaşını sorduğumda “geceleri saymazsak 21’’ diyerek genç olduğunun altını eğlenceli üslubu ile çizen bu adam; kimi zaman elinde bendiri, kimi zaman seslendirdiği türküler ile ülkenin her köşesinde konserlere çıkıyor. Olur da kendisine ulaşmak isterseniz sosyal medyayı aktif olarak kullandığını hatırlatmakta fayda var.
*Marmara Life sayı 97- Temmuz/Ağustos 2016