Yıl 1992… Bir kadın düşünün hayalinin peşinden Çin’i ve Moğolistan’ı karış karış dolaşan, en iyi kaşmiri bulabilmek için dilini bilmediği topraklarda girmediği ağıl bırakmayan. İşte bu kadın şimdilerde adını sıkça duyduğumuz bir dünya markasının kurucularından; Ayşen Zamanpur…
Zamanpur, kendi kaşmir markasını kurmaya o kadar kararlıydı ki, çocukluk arkadaşını da peşinden taa Çin’e hem de İç Moğolistan’a kadar sürükledi, aynı hayali paylaştılar, sadece paylaşmakla da yetinmeyip dünyaya bu hayalin gerçek olabileceğini ispatladılar. İpeğin ve kaşmirin peşinden tutkuyla giden ve bu tutkusunu 5 kıtaya yayan, girişimcilik öyküsü 12 yüksek lisans tezine ve 8 kitaba konu olan Zamanpur ile markanın çıkışını, geldiği noktayı ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk.
Ayşen Zamanpur kimdir, nasıl bir çocukluk yaşadı? Doktor bir babanın kızıyım, sürekli tayini çıktığı için ilkokulu beş şehir değiştirerek okudum, iki abim var, onlar yedi şehir dolaşmışlar. Babam evlere şenlik, kafasının dikine giden bu yüzden sürekli tayini çıkan bir adamdı, annem şu an 16. Evinde oturuyor, gerisini siz düşünün. Babam nevi şahsına münhasır biriydi. Ben ondan her şeyin mümkün olabileceğini öğrendim. Okul hayatıma ise Robert Kolej’inde, ardından Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden devam ettim.
Üniversiteden mezun olduktan sonra ne yaptınız? Üniversiteden sonra Şişecam Fabrikaları’nda 5.5 yıl planlama uzmanlığı yaptım. “Bünyem rutine giremiyor” diyerek, hayatın içinde olmak, yatırım yapmak, kendi projelerimin hayat bulmasını sağlamak için Şişecam’dan ayrıldım. Türkiye’nin ilk alışveriş merkezi açıldığında orada mağaza açtım, hamileydim ama doğuma bir gün kala bile çalışıyordum. Karnım şiş diye yatamazdım.
“Silk&Cashmere” markası nasıl ortaya çıktı? Benetton’un yengesinin ördüğü sarı bir kazakla başlayan hikayesini okudum ve çok etkilendim. Ailesinin de desteğiyle ulaştığı başarı hoşuma gitmişti. Tekstil alanına girmemin sebebi hayata gelmeyi önemsemem ve bu yüzden bir şeyler yapmak istememdi. Boş geçirmek istemedim bu hayatı. Uluslararası markalara baktığınızda bir niş alana yöneldiklerini, bir farklılık yarattıklarını, dünyaya seslenebilen özgün markalar olduğunu görürsünüz. Marka yaratma sürecinde de “Kendimi İç Moğolistan’da dağlarda keçileri severken buldum, elbette bu yolda tek başıma değildim çok değerli, çok cesur ve projemize inanan küçük ama sağlam bir ekiple birlikteydim. Batou’daki Luda Kaşmir şirketiyle anlaşma imzalamayı günlerce bekledik. Luda ile kurulacak yüzde 50 ortaklık fikri çok heyecan vericiydi, zaten artık bu anlaşmanın, dünyada sadece bu bölgede üretilebilen kaşmir işi için tek seçeneğimiz olduğunu biliyorduk. Zira kaşmir elde edilen Capra Hircus türü keçi, sadece o bölgede, o iklimde, o rakımda yaşayabiliyor. Dünyanın başka bir bölgesine götürüldüğünde kaşmir yapmaya uygun olan tüyleri asla çıkmıyor. Firma nedenini anlayamadığımız bir şekilde işleri birden yavaşlattı. Ne olduğunu sorduğumuzda ise geçiştirdiler. Çinlilerin ‘hayır’ demek kültürlerinde yok sadece işi yokuşu sürüyorlardı. Biz de sustuk ve küçük konforsuz otel odamızda tam 13 gün, sessiz ve telaşlı bir halde bekledik. Bir sabah, Chuan adında Luda’nın üst düzey müdürlerinden biri aradı, ortaklık imzasının atılabileceğinin ve törenin ertesi gün yapılabileceğini haber verdi. Saat tamı tamına 10’u 10 geçe imzaları attık. Aylardan Ekim, yani onuncu ay. Ekim’in 10’u. Meğer 13 gündür boşu boşuna beklememişiz. Çinliler için 10 rakamı uğurluymuş. Önemli anlaşmaları ve olayları bu sayıya göre ayarlıyorlarmış…
Bu ortaklığı kurmak için nasıl bir risk aldınız? Tıkır tıkır işleyen beş Benetton mağazam vardı, hepsini devredip bu girişimi devir paralarıyla yaptım. Üstelik o zamanlarda iki küçük çocuğum vardı, yani anneliğin sorumluluğu da omuzlarımda. Ama “En büyük risk hayat boyu hiç risk almamaktır” dedim ve bu işe giriştim. Üstelik bu riski aldığım yıllarda Çin, yabancılara hiç alışık değildi. Hatta yabancılar her otelde kalamıyor, sadece izin verilen otellerde konaklayabiliyordu. Kapalı bir sistemden yeni yeni çıkmaya çalışan bir ülke. Tek tük yabancı yatırımcı var ülkede. İşte o yüzden bugüne gelmiş bir markanın heyecan dolu hikâyesi özetle böyle…
İlk mağazanızı Zürih’te açmışsınız, neden? Orada yapabilirsek her yerde yapabiliriz diye düşündüm. Mağazada ilk 5-6 gün hiç satış olmadı. Ağlamaktan bir hal olmuştum. Sonra bir anda bir şey oldu ve bizi keşfettiler. Bir daha da bırakmadılar. Zürih’te güzel bir satış yakalayınca hemen arkasından Galeria’yı açtık.
Hedef kitlenize vermek istediğiniz mesaj nedir? Bu bağlamda ortaya koyduğunuz iddiayı, farkı anlatır mısınız? Farklılıklarımız 8 ayrı bilimsel kitaba konu oldu, 12 kere yüksek lisans, bir kere doktora tezi hazırlandı. Derslere girerek farklılıklarımızı anlatıyorum. Girişimcilik ve marka yaratmak alanında pek çok ödülümüz var, hepsini ekibim adına kabul ettim. Mütevazı olamayacağım bir konudur bu. Markamız adına büyük gurur duyarım. Silk&Casmhmere’in bilimsel anlamdaki övgüleri ve değerlendirmeleri, bana ticari kaygıların ötesinde bir tatmin veriyor. Bir “niş”e yönelik yaratılan markadır, globaldir, evrenseldir, Çin’e ilk gidendir. İlk “joint venture”lardan birine imza atandır. Hammaddesi Türkiye’de olmayan iki üründen hareketle marka yaratmış, dünyaya yayılmıştır. Bunun arkasına koskoca bir ekibin ipekle yatıp, kaşmirle kalkması gerçeği vardır. Gerçekten çok büyük emek, özveri ve tutku yatıyor altında.
Kaşmire âşık olduğunuz için peşinden taa Çin’e kadar gitmişsiniz, peki ya ipek? Kışın kaşmirse yazın da başka bir şey satmalıydık. Ticari bir kaygıdan çıktı elbette ama çok güzel bir noktada buluştu. Bu iki lüks kumaşı dünyada birleştiren tek markayız.
Mağazalaşma sürecinde nasıl bir yol izliyorsunuz? Biz AVM’lerle büyüdük. Cadde mağazacılığı da yapıyoruz. Kapalıçarşı’ya bile girdik ama yüzde 80 oranında AVM’lerde bulunuyoruz. Şu an Türkiye’de 26 mağazamız bulunmakta.
Satış bölümünde çalışanlar markanın değeri açısından büyük rol oynuyor. Bu çerçevede çalışanlarınıza nasıl değerler yaratıyorsunuz? Marka için en önemli şeyi sorsanız “ekip, ekip ekip” derim. Elimizden gelen her şeyi marka ruhunu birlikte yaratmak için yapıyoruz. Bu ancak onların kendilerini güvende ve mutlu hissetmeleri ile sağlanır. Hala tek tek her çalışanımıza ismiyle hitap eder, konuşur, rapor ve fikir alırım. Bu bana büyük keyif veriyor. Onları kamerada izler, telefon açar, dertleşir, müşterileri çekiştirir(!), ne iyi satıyor, ne satmıyor konuşurum. Bu beni çok besler. Onlar bizim sıcak ellerimiz, müşteriye onlar dokunuyor. Eğitime ve motivasyona elimizden geldiğince bütçe ayırıyoruz ama hiçbir zaman yüzde yüz istediğimiz kadar yapamıyoruz. Eğer ortada bir başarı varsa, sağlam bir ekip kurmayı ve onları korumayı başarmış olmaktır.
Bazı davetleri ve plaketleri geri çevirdiğinizi dudum, neden? Evet, doğru. Dünya devi markaları yöneten Türk kadınlar var. Bakıyoruz, en önemli derneklerin bile ismi “iş adamı” ifadesine sahip. Ben bir kadınım. En azından iş adamı yerine, “iş insanı” ifadesinin kullanılmasını tercih ederim. Ve evet, oturup e.mail veya mektup yazıp bu ifadelerini değiştirmelerini, adam olmadığım için katılamayacağımı söylüyorum.
NOTLAR
TÜKÜRÜK KABI Zamanpur ve şirketin üretim-pazarlamasında sorum arkadaşı Selmin Hanım, Pekin’den İç Moğolistan’a iyi ihtimalle, bir gün süren bir yolculukla trenle geçmek zorunda kalıyorlarmış; öçünkü o zamanlar Sovyet yapımı uçaklar sık sık düştüğünden uçağa binmekten korkuyorlarmış. O yıllarda Çin trenlerini gözünüzde canlandırmak için Kaşmir Yolu’nu, okumanız gerek. Örneğin Çinlilerden yemek yedikten sonra tükürme gibi bir alışkanlıkları varmış. Trenlerdeki kompartımanlar da, bir gün Zamanpur’un başından aşağı tükürük kaplarından biri dökülmüş.
KAŞMİR NEDİR? Kaşmir, dünyada Çin ve Moğolistan başta olmak üzere pek az sayıda ülkede, yüksek ve serin yaylalarda yaşayan nadide kaşmir keçilerinden yılın sadece ayında, en soğuk dönemlerde aşırı soğuk iklim koşullarından korunmalarını sağlamak amacı ile oluşan, asıl yünlerinin altındaki ikinci ipeksi yumuşacık yüne verilen addır.
“TÜRKİYE’Yİ GENÇ GİRİŞİMCİLER KURTARACAK” “Gençleri yetiştirecek olan neslin, yaratıcılığa önem vermesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Türkiye’nin görünmeyen en büyük sorunu ezberdir. Ezber beyni şartlar ve çalışmasını engeller. Ezberlemesinler, merak edip araştırsınlar. Şimdilerde herkes hayatı bir kutu içinde yaşıyor. Bir kutuya kendini hapsetmek büyük hata, iz bırakmak için merak etmek ve sabır gerekir sonrası çalışmaktan ibaret, ben başka bir yolunu bilmiyorum.”
İKİNCİ KUŞAĞIN RÖNESANS ETKİSİ… “İkinci kuşağın desteğiyle Rönesans yapmaya hazırlanıyoruz. Oğlum Ferhat’ın öncülük ettiği bir yenilenme projesi bu. Kızım Yasemin ise sosyal medyadaki gözümüz oldu. İkinci nesil markaya imza atmaya hazırlanıyor. Temennim o yönde.”
DEMİREL SORUYOR: “KİM BU TÜRK?” Çin’de bir Türk’ün yatırım yapması, bir Çin ziyareti sırasında bundan tesadüfen haberi olan Süleyman Demirel’in dikkatini çekmiş. Gazeteler “Demirel soruyor, kim bu yatırımcı?” diye haber yapınca Sabah gazetesini arayarak kendini tanıtmış Zamanpur. Ertesi gün röportaj için gelen gazeteciye mütevazı bir şekilde çabalarını anlatmış, bir sonraki gün sürmanşetten bir haber olacağını bilmeyerek…
DİYARBAKIRLI KADINLARIN ELİNDEN SAF “İPEK” Ayşen Zamanpur: “Sosyal sorumluluk projelerimiz kapsamında, özellikle kadın emeği ve girişimciliğini destekleme konusundaki duyarlılığımız ilk günden beri devam ediyor. Diyarbakır’ın Kulp Belediyesi’ne faaliyetine giren ipek iplik fabrikasının haberi ve bölgedeki ipek el dokumacılığı ilgimizi çekti, oradaki kadın emeğine ve ipek üretimine nasıl destek olabiliriz sorularının cevabını bulabilmek için bağlantıları gerçekleştirerek Diyarbakır Kulp Belediye Başkanı Metin Dinar’a ulaştık. Metin Bey İstanbul’a geldiğinde görüştük, bize destek vermeye hazır olduğunu belirtti. Hemen akabinde Kulp’a giderek ipek iplik fabrikası, Kaymakamlık bünyesinde faaliyette bulunan atölyelerde Silk and Cashmere şalları dokunulmakta ve ürünler yurt içi ve yurt dışı mağazalarımızda satışa sunulmuş durumda. Masraflar hariç gelirin tamamını kuruma aktarıyoruz. Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek mühim olan, şalların üretiminde 200 adet ile başladık şu an 3000 olmuş. Süreç içerisinde Kulp Belediye Başkanı Sn. Metin Dinar firmamızı ziyaret ederek teşekkürlerini ilettiler. Bu durum beni ve ekibimi çok mutlu ediyor.”
Röportaj: Dilara Gülşah Azaplar
Marmara Life sayı 92- Eylül/Ekim 2015