TRT SAVAŞ MUHABİRİ MEHMET AKİF ERSOY 38 GÜNLÜK YUNUS EMRE’SİNİ BIRAKIP GAZZE’YE GİTTİ, MASUM ÇOCUKLARIN ÖLÜMÜNE TANIKLIK ETTİ. ŞU MESAJI ÇOK ANLAMLIYDI: ÇOCUĞUMA ÖĞRETECEĞİM TEK ŞEY; NEYE İNANIRSAN İNAN AMA ASLA BİRİLERİNİN PİYONU VE TAŞERONU OLMA.
Mehmet Akif Ersoy dendiğinde aklımıza ne gelir? Tabii ki İstiklal Marşı… Ancak son dönemlerde hafızalarımıza kazınan, sürekli evimize konuk olan, mesleğini başarıyla yapmasına rağmen bize pek keyifli haberler vermeyen bir Mehmet Akif Ersoy daha var. TRT Savaş Muhabiri Mehmet Akif Ersoy… Gerek TRT’de olsun gerek özel kanallarda saat başı bizimleydi. Daha önce Libya ve Mısır’dan bildirmişti son dönemde de Gazze’den seslendi. Peki kim bu genç Mehmet Akif Ersoy? Kendisinden dinleyelim: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halka İlişkiler Bölümü mezunuyum. Arapça’ya merak sardım ve öğrendikten sonra internet sitelerinde dış haberlere ilgi duydum. Biraz Ortadoğu’ya merakım vardı. Uluslararası haber kanallarında Arap Masası Editörlüğü yaptım. Haber programcılığı derken TRT’ye geçtim. Irak ve Şam gibi temsilciliklerim oldu.
Savaş muhabirliği nasıl başladı?
Benim hayatımda planlı bir şey yoktur. Her şey spontane gelişti. Daha doğrusu ilgi duyduğum ve çalıştığım coğrafyanın siyasi şartlarından dolayı kendimi bir anda savaşın içinde buldum. Libya, Mısır ve Suriye gibi.
Biz görünen yüzünü biliyoruz, görünmeyen yüzünde savaş muhabiri ne yapar?
Günlerce yemek yemediği olur. Kıyafet değiştiremediği, duş alamadığı zamanlar vardır. Ve en kötüsü de sürekli negatif durumlar söz konusudur. Cenazelerle uğraşırsınız. (Burası genç gazetecilere ders niteliğinde) Savaş muhabiri öyle olanı vermekle kalmamalı. Bölgeye hakim olmalı. Her anlamda nabzı tutup aktarmalı.
Gazze’de ne kadar kaldınız?
11 Temmuz’da girdim 21 gün kaldım. Gittiğim süre zarfında tam 7 kilo vermişim (Bir anlamda iyi oldu diyor gülüyor). Yemek yiyemiyorsunuz.
Gazze gerçeklerini dünya gördü mü, görünmeyen yüzü de var mı?
Televizyon ve görsellik tabii ki çok önemli. Ancak TV’den izlemekle fotoğrafı görmek aynı etkiyi bırakmıyor. Zaten bu nedenle de filmler ve belgeseller çekilmiyor mu!
Gazze’de sivillerden çok çocuklarla özdeşleşen ve dünyanın az da olsa empati kurduğu bir durum mu ortaya çıktı?
Savaşlarda genelde büyükler ön plana çıkardı. Şimdi çocuklar ölüyor. O kadar çok çocuk cenazesi geldi ki hastaneye. Bu insanı çok daha farklı etkiliyor. Dininiz, ideolojik görüşünüz ne olursa olsun masum çocukların cesetlerini gördükçe yaşanan sürece bakış açınız değişiyor. Çocukların ölümü, savaş mağdurları dünyaya anlatılmalı. Hem de defalarca.
Peki nasıl bir anlatım olmalı?
Eğer klişe bir anlatım sergilerseniz, ‘işte bombalama oldu, bilmem kaç kişi öldü’ gibi matematikte kalırsınız. Klasik muhabirlik, herkes için sıkıcı hale gelir. Hikayelere inmek gerekir.
Özel kanallar sizi canlı yayına aldı. Bu sıra dışı değil mi?
Aslında bu Mısır’da başladı. Burada amaç savaşın ve mazlumların ölümünün ne kadar kötü olduğunu daha fazla kitleye duyurmaktı. TRT yönetimi, bu konuda anlayış gösterdi, destek oldu.
‘Ya, ben ne yapıyorum’ dediniz mi?
Mesela Suriye’de savaşın içinde kaldıktan sonra Kilis’e geldik. Akşam uzandım şunu dedim: ‘Aman Allahım! Ben nasıl bir yerdeydim nasıl buralarda dolaştım ve nasıl çıktım buraya geldim. Bu nasıl bir dünya.’ Özetle savaş muhabiriyseniz herkesin kaçtığı yere koşarsınız.
Kızdığınız zamanlar oldu mu?
Tabii ki. Bazen öyle bir noktaya geliyorsunuz ki ‘sizin siyasi çıkarlarınız, stratejik hedefleriniz, bu bölgedeki politikalarınız, üzerinize almaya çalıştığınız değerler (her ne için yapıyorsanız bu savaşı) evet ya yeter diyorsunuz. Umudunu her defasında kaybediyorsun. Bölgenin kaderinin bu hale getirilmesi, bölge halklarının, milletlerinin değil bölge dışı aktörlerin plan proje üretmesi sizi daha çok yaralıyor.

Gazzeli çocuklar, İsrail askerlerine meydan okuyor mu?
Evet, çok görürsünüz öyle çocuk. Gazze bölgesinde insanlar ölümü o kadar kanıksamış ki bir tane yere yatan çocuk göremezsiniz. Korkusundan elini yüzüne kapatan, yere yatan kadın göremezsiniz. Herkes dimdiktir. Zaten bomba düşerse bizim şansımız yok diyorlar. İsrail’de ise sirenler çalsın tüm İsrail askerleri yere yatar. Röportaj sırasında oğlu Yusuf Emir de yanımızda. İnternette ne tür oyunlar oynadığını soruyoruz. Savaş kesinlikle yok. Silah yok. Silah oyuncağı asla olmayacak. Su tabancası bile. (Ve diğer oğlunu da anlatıyor) Onun adı da Yunus Emre. 38 günlüktü ben Gazze’ye gittiğimde. Döndüğümde bayağı büyümüş.
İnsan, savaş muhabiri, baba, gazeteci olarak ne tür bir mesaj vermek istersiniz?
Oğullarıma şunu öğretmek isterim; Ortadoğu’da kalmış birisi olarak neye inanıyorlarsa inansınlar ama hiçbir örgütün piyonu, taşeronu olmasınlar. Fikirsel ve kalemsel anlamda illa savaşmaları gerekiyorsa mazlumun yanında bulunsunlar. Gazze-İsrail’de savaşın tarafları belli. En tehlikeli olan ise tarafların net belli olmamasıdır. Libya, Yemen ve Suriye bunlara örnek.
NOTLAR
‘UÇAKTAN ATLAYAMAM’
Kendi deyimiyle mesleğine aşık birisi. Gazze’ye gitmeyi kendisi istemiş. Hayata dair planları yok. Hasbel kader yaşadığını söylüyor. Her insan gibi kendisinin de korkuları olduğunu söylüyor. “Lunaparkta gondola binemem paraşütle uçaktan atlayamam. Kafana sıkacağız deseler sıkın derim ama uçaktan atlayamam” diyor.
ERSOY’UN UNUTAMADIĞI ANISI
Bir gün ‘Cebaliye Mülteci Kampı’ vurulacak diye bir haber yaptım. Çünkü İsrail Savunma Bakanlığı o bölgeyi ‘boşaltın’ diye evlere kağıt atmıştı. Ve sonra Cebaliye bombalanmaya başlandı. Canlı yayınım bitti, Filistinli bir arkadaş bana telefonu uzattı. Filistinli bir kadın patlama sesleri içerisinde ‘Lütfen bize yardım edin. Ne olur bize yarım saat müsaade etsinler’ diye yalvarıyor. Çıktım yayına ‘Göz göre göre ölüyorlar’ diyerek biz de yayında bağırdık. Sonuç olarak muhtemelen o kadın şu anda hayatta değildir.
GÖREV SIRASINDA AİLE İLETİŞİMİ
Mesela canlı yayında anlatıyorsunuz, patlamalar çok yakın. Birinde patlamadan dolayı kamera sallandı ve yayın gitti. ‘Durum çok kötü. Birileri bir şeyler yapmalı’ diyorsunuz. Ancak yayın sonrası ailenizi arayıp ‘iyiyim bir şey yok’ diyorsunuz. ‘Şimdi gördük füze düştü’ diyorlar ama siz güçlü durmak zorundasınız.
Röportaj: İsmail Doğan