“Taşı mermer, toprağı seramik, yaprağı ipek, kuruluş ve kurtuluşun beşiği, Ertuğrul Sancağı, Şeyh Edebali diyarı” Bilecik’e, yağmurlu bir günde düştü yolumuz. Sözü vardı, yağmur çamur demeden sözünü tuttu, kiraz topladı bizim için “Selim baba”, sadece kiraz toplamakla da kalmadı. Hayatını, planlarını, hayallerini anlattı Marmara Life ekibine…
Biyografinizi biliyoruz ama bir de sizin ağzınızdan dinlemek isteriz, Selim Yağcı kimdir, nasıl bir çocukluk yaşadı? 1966 doğumluyum, Bilecik’in Cumalı köyündenim. Osmanlının ilk Kayı Boyunun Yörüklerindeniz. Ben köy adamıyım, geçim kaynağımız hayvancılık ve tarımdı. Üç kardeşiz, en küçükleri benim. Bizim zamanımızda imkanlar bu kadar fazla değildi, haliyle elde edilen her şeyin değeri ve kıymeti bilinirdi. Çok fazla kıyafetim ve oyuncağım olmadı belki ama çocukluğum güzel anılarla dolu. Babam şehre ayda bir kez inerdi, eli kolu dolu gelirdi, onun gelişini dört gözle beklediğimiz zamanları hatırlıyorum. Futbol topu yok tabi o zamanlar, patlayan futbol topunu şişirmek için kapı kapı dolaşıp el pompası arardık. Torbalar dolusu misketlerim vardı. İlk bisiklet alındığında 12 yaşlarındaydım ve dünyalar benim olmuştu. Elde ettiklerimiz için çalışır emek sarf ederdik, panayıra gidebilmek için 1 yıl boyunca hayvan otlatır, çalışırdım. Tasarruf etmeyi çocukken öğrendim, buğdayın dökülen başaklarını toplardım, harçlık çıkarırdım kendime. Bizim zamanımızda tv yok tabii hikayeler anlatan amcalar, dedeler vardı. Onları dinler hayal dünyasına dalardım. Şimdiki nesil bu açıdan şanssız, şanslı olduğu noktalar ise bilgi ve teknolojiye kolay ulaşmaları ama bu imkanların ne kadar önemli olduğunun farkında değiller. Eğitim imkanını bile zar zor elde ettik biz. Babam bana “abin okuyor, senin de okumanı istiyorum ama ikinizi birden okutamayacağım” dediğinde ağladım, “ baba abim bana ilerde harçlık parası verecek diye mi bekleyeceğim” dedim. Bunun üzerine babam “ceketimi satar, yine de okuturum sizi” dedi. Bizim için hayat, elde ettiklerimizin kıymetini çok iyi bilecek kadar zordu kimi zaman.
1 KURA 1 KADER
Uzun bir dönem hakimlik yaptınız şimdi belediye başkanlığı yapıyorsunuz. Çocukluk hayaliniz neydi? Hayalimde hep doktor olmak vardı… Bursa İmam Hatip Lisesi’nde okurken, Sulhi bey isminde bir hocam, “Ne olmak istiyorsun?” diye sordu, hakim olmak istediğimi söyledim. Ama okuduğum bir Hadis-i Şerif’te “Hüküm veren 3 hakimden 2 tanesi cehennemliktir.” diyor, bu yüzden korkuyorum dediğimde, hocam “3’te 1, hayatta hiç küçümsenmeyecek bir oran.” diyerek beni rahatlatmıştı. 1984-1988 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitimimi tamamladım. Türkiye’nin çeşitli illerinde hakim olarak görev yaptım. Mesleğe atılırken “Kurada hakimlik çekersem başlayacağım, savcılık çekersem Bilecik’te avukat olarak yola devam edeceğim.” dedim. Kurada Tunceli’ye hakim olarak atandım, kader dediğimiz böyle bir şey sanırım. 15 yıl hakimlik görevi yaptım. Tunceli, Sakarya, Sivas, Trabzon’da görev aldım. Görev yaptığım zaman diliminde kapım herkese açık oldu. Herkes gelip bana derdini anlatabilirdi. Hayalde doktor olmak vardı ama şu an belediye başkanıyım. Ben belediye başkanı olacağım demekle olmuyor, nasip kısmet işi…
Temel prensipleriniz nelerdir? Temel prensiplerim arasında usulde nezaket esasta metanet asıldır. Durmam geren noktada tavizsiz dururum ama hangi konu olursa olsun nezaketten vazgeçmem. Beni ben yapanda zaten budur. Prensiplerim, bu toprakların şiar edildiği prensiplerle eşdeğer. “İnsanı yaşat ki toprak yaşasın.”
Siyasete atılma süreciniz nasıl gerçekleşti? 2001 yılından itibaren ben de varım dedim ve bu sürece dahil oldum, hakimliği bırakıp siyasete atılmayı herkes riskli olarak değerlendirdi, haklıydılar bu bir riskti. Çok şükür bu şehre başkanlık ediyorum. Kurtuluşun beşiği, Ertuğrul sancağı bu mekana hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyorum, hoş seda bırakacak işler yaptığımızı düşüyorum ama yapacaklarımızın heyecanı yaptıklarımızın heyecanından daha büyük. Gelecek nesiller için çalışıyoruz. Görünmez kahramanım var, eşim Fatma hanım, fakülte 2. sınıfta evlendik, her zaman destekçim oldu. Adaylık teklifi geldiğinde önce ona sordum çünkü zoru göğüsleyecek olan o idi. “ Seçilmezsen ne olur?” diye sordu. En kötüsü köyümüze geri döner çiftçilik yaparız dedim. “Biz zaten nereden geldik ki?” diyerek bana verdiği bu cevapla büyüklüğünü bir kez daha gösterdi…
Hakimlikten istifa edip belediye başkanı seçildiğiniz zaman ne hissettiniz? Hakimlikten istifa ettiğimde bir müddet kendimi çıplak gibi hissettim. Siyasete giren herkes seçilmeyeceğini düşünmez, düşünmek istemez.
Bilecik mutfağını ve kültürünü yaşatmak adına proje yapmayı düşünüyor musunuz? Bilecik’in lezzetlerini yaşatmaya çalışıyoruz, buranın mutfağının güzel olduğunu benim göbeğime bakan herkes anlar. Tarım toprağı buralar, Yörük kültürüyle birleşince ortaya şahane lezzetler çıkıyor. Mütevazi ölçekli bir şehir burası o yüzden bu zamana kadar pazarlama boyutuna hiç girilmemiş. Yöresel kültürümüzü biz biliyoruz ama şimdilerde dışarıya tanıtma çabasındayız. Herkes bu nimetlerden faydalansın. Karpuzu, kirazı, ayva ve nar lokumu, Çukurören köyünün biberleri, bamyası şahanedir. Bunları sunum haline getirmek ise bize kalıyor. Buranın güzel lezzetlerini paketleyip götürebilsinler diye çalışmalara başladık ve marka değerler kılarak ulaşılabilir hale getirmek için çabalıyoruz. Herkes ulaşsın bu lezzetlere ki benim gibi etli butlu olsun.
Bilecik ile ilgili projeleriniz nelerdir? Osmanlı Tarih Şeridi projemiz var, Osmanlının kuruluş döneminden itibaren bütün padişahları anlatan bir çizgi sinema sistemi kuruyoruz. Bunu bir eğitim projesi olarak görüyorum. Buraya gelen ziyaretçiler üç boyutlu sinema gösterisi sayesinde Osmanlı devletinin kuruluşu ile ilgili bilgi alacaklar. Şeyh Edebali, Osman Gazi, Sultan Vahdettin Han’a gelinceye kadar ecdadımıza dair kısa anektotları görsel ve işitsel olarak görecekler. Şehrin alt yapısını Bilecik coğrafyasının zorluğuna rağmen düzelttik, düzeltmeye de devam edeceğiz. Şehrin ortasında kanyonumuz var 1453 km’lik bir yürüyüş yolu yaptık. Engelsiz çarşı projemiz var, engelli çocuklar için parklar yaptık. Her Pazar çocuk tiyatrosu ve sineması yapıyoruz. Engelli vatandaşların ulaşımı için telefon hattımız var. Bize telefon açtıklarında onları evlerinden alıp istedikleri yere bırakıyoruz. Akülü araçların tahsisi konusunda özen gösteriyoruz. Hanımlarımıza yönelik onları hayata bağlayacak kurslar, spor salonları yapıyoruz. Onlara bir de sözümüz var tabiri caizse kadın kahvesi gibi bir proje olacak, onlara pozitif ayrıcalık yapacağız. Bazen erkekler “bulaşıkları kim yıkayacak” diye soruyor, birazda siz yıkayın diyorum.
Gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı? En çok istediğim bir müzik aleti çalabilmekti ama zamanım olmadığı için yapamıyorum. Bağlama çalmak isterdim. Ben yapamadım bari çocuklarım yapsın dedim ama onlarda pek üstünde durmadı. Herkesin bir altın bileziğe ihtiyacı vardır…
Sporla aranız nasıl? Masa tenisi oynamayı çok severim, göbeğime aldanmayın çevik biriyim ama çok fazla fırsatım olmuyor. Gençleri masa tenisi oynarken ne zaman görsem aralarına katılırım.
Bu yoğun tempoda ailenize vakit ayırabiliyor musunuz? Kızım ve oğlum var, kızımın Miray adında bir çocuğu var. Torunumdan vazgeçemiyorum. 2 yaşında bıcır bıcır konuşkan bir çocuk, beni mutlu eden şeylerin başında geliyor.
HAKİMİN SOĞAN SATTIĞI NEREDE GÖRÜLMÜŞ?
Belediye başkanı oluncaya kadar yaz tatillerinde hep köyde çalıştım. Hakimlik yaparken soğan bile sattım. Çiftçi öyle bir şey ki size çuval çuval yetiştirdiği üründen hediye eder gözü görmez ama emek ettiği ürünün tek bir tanesinin bile zayi olmasını istemez. İşte sırf bu yüzden babamın soğan yetiştirip satamadığı bir dönemde abimle soğan sattık, babam üzülmesin diye, o dönem abim öğretmen ben hakimim. Soğanı traktöre yükledik, Kütahya’ya giderken teker patladı, 5 ton soğanın bir kısmını eşe dosta hediye ettik bir kısmını da sattık. Soğanı satarken bir apartmanın 3’üncü katından bir beyefendi çağırdı. Çuvalları yukarı götürdük, adamın çocuğu “baba hamallara bahşiş verecek misin?” diye sordu, abimle gülüştük. Amacımız babamın emeğini zahi etmemekti. Babama soğanın parasını ben versem yine olmazdı, o emeğine yine üzülürdü. Çuval dikerken bir gün bir müşteri geldi babamla kaparo verme konusunda konuşuyorlardı ve dahil oldum, olayın hukuki boyutunu anlattım. Başka biri bu adam hakim deyince müşteri: “dalga geçmeyin hakimin soğan çuvallarının arasında işi ne?” dedi. Helal olan her şey bizim için onurdur, gocunmam. O zaman soğan sattım, şimdi halka hizmet etme gururunu yaşıyorum. Cenabı hakkın takdiri halkımızın teveccühü…
BİLECİK’İN KİRAZI
Abbazlık kirazı derler bizim buralarda meşhurdur. Kiraz en büyük ağrı kesicidir derler. Kirazı ve karpuzu çok severim. Size söz vermiştim sözümü tuttum. Marmara life ekibi için sepet sepet kiraz toplamakta varmış nasipte…
Marmara Life sayı 91 – Temmuz / Ağustos 2015