Hayvanların etinden, sütünden, yumurtasından, derisinden, gücünden, bilimsel çalışmalarda kullanılmasından, kafeste beslediğimiz kuşların ötüşünden, akvaryumdaki balıkların seyredilmesinden, evlerimizi, iş yerlerimizi korumasından, yok olmalarıyla insanlığın dört yıl gibi çok kısa bir ömrünün kalacağı belirtilen arıların ballarından, saymakla bitmeyecek birçok özelliğinden yararlanmıyor muyuz?
Peki, iş onları korumaya geldiğinde neden kaçıyoruz?
İşte tam olarak esas hikaye de burada başlıyor zaten. Onları korumayı gaye edinmiş birileri var ve seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Muammer Topkara onlardan sadece bir tanesi, 50 yaşında ve çocukluğundan bu yana hayvanlara özellikle de kedilere olan düşkünlüğüyle anılıyor. Galip Dede caddesinde ki dükkanının önünde her sabah onun yolunu gözleyen misafirleri var.Çünkü o “hayvanları seven, insanları da sever. Hayvan dostları; mutlu olmayı sevgide, barışta, kardeşlikte arar. Yaşam boyu hayvanları sevelim, koruyalım, besleyelim, onlara yardımcı olalım, bakımlarını ve tedavilerini yapalım, yaptıralım” felsefesini gönülden benimsemiş bir adam. Bu sevgi ise ona dedesinden miras kalmış…
20 yıldır işlettiği bu dükkanının önüne koyduğu mamaların, lop lop, Hakan Şükür, Hanımefendi, Arap gibi daimi sahipleri olduğu gibi gelip geçerken uğrayan misafirleri de var. Bulduğu yaralı kedileri tedavi ettiren, tatil günlerinde bile gelip kedilere mama bırakan, kedileri ezen dikkatsiz sürücülerden korumak için savaş açan bir hayvan sever o! Dünyadaki bütün kavgalar ve savaşlar karın doyurmak için başlar diyor Muammer Topkara, “Paylaşmayı bileceksin, hayat paylaşınca güzel” diyerek kedisi Tekir’le 17 yıldır aynı evi paylaşıyor. Kimseden bir beklentisi yok onun, sadece hayvanları sevmeseler bile zarar vermesinler diye çabalıyor ve umut ediyor.
“KEDİLERİ SEVİYORUM DİYE BANA DELİ DİYORLAR”
Murat Kaytarmış’ta umut edenlerinden başında geliyor. Sadece umut etmekle de yetinmiyor, sokak sokak dolaşıp kedilere mama dağıtarak bu umudu ve sevgiyi topluma aşılamaya çalışıyor. Urfa Siverek’ten İstanbul’a geliş hikayesi onu Galip Dede caddesiyle tanıştırmış ve bu caddenin kedilerini sahiplenmekle başlayan hikaye sokaklara taşmış. Allah vergisi bir marangozluk yeteneğine sahip Murat Kaytarmış, maddi imkansızlıklar yüzünden okulu bırakınca simit satmaya başlamış. Hayat bu ya, sattığı simitlerin tezgahını satın alamayınca kendi tezgahını kendisi yapmış. Adana’da bir eğlence mekanında çalışmak istediğinde iş başa düşmüş ve satın alamadığı tefi yine kendisi yapmış. Tefi ilk çalmaya başladığında zilleri birer birer dökülmeye başlamış, gülen insanlara aldırmayarak bir daha denemiş tef yapmayı ve başarmış. Yokluk, varlığı doğurmuş… Bu yetenek şimdilerde ona kimsenin yapamadığı müzik aletlerini yaptırıyor. Yaptığı müzik aletlerinin parasıyla da çok sevdiği can yoldaşlarına, kedilerine bakıyor. Hem de sokak sokak dolaşıp, isim isim onlara seslenerek. 25 yıldır Talimhane, Asmalı Mescit ve Mevlevihane’deki kedilere bakıyor. Narmanlı Han el değiştirince oradaki kedileri de sahiplenmiş, artık fazladan 50 kedisi daha var. Sadece yemek vermekle kalmıyor onları kendisinin tabiriyle “para sever değil hayvan sever veteriner” Cemaliye Yegane Karaağaç’a götürüyor. Kendilerine bir iyilik halkası kurmuşlar ve yıllardır bozulmaması için uğraşıyorlar. Çok fazla beklentileri yok onların ama hayalleri var. Gelirini kediler için harcayacakları bir müzik yapmak istiyor Nam-ı diyar Deli Murat; kedi sevgisi esnafın ve çevredekilerin ona bu adı takmalarına neden olmuş. Kendi tabiriyle “varsınlar deli desinler, esas onlar anormal, ben normalim” diyor. Haklı, hayvan sevgisini yüreğinde taşımayan hiçbir insan normal sayılamaz. Onları parayla satın alınabilecek nesneler olarak görmek yerine sahiplenmeyi başarmayı öğrenmemiz lazım. Sevmek zorunda olmadığımız ancak yaşam hakkına saygı duymak zorunda olduğumuz bu canlılar kimi zaman en sadık dost, kimi zaman ise kapınıza kadar eşlik eden bir arkadaş olur. Kısacası; en az bizim kadar yaşam hakkına sahip, yemek atıklarımızı dahi paylaşmaktan çekindiğimiz sokak hayvanlarını görmezden gelmeyin, sahiplenin!
TÜRKİYE’DE HAYVAN HAKLARI
Çevre Bakanlığı’nca hazırlanan ve TBMM Genel Kurul gündeminde bulunan “Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı”, hayvanların korunması ve yaşama haklarının güvence altına alınması amacıyla hazırlandı. Kanun tasarısının amacı, başta evcil hayvanlar olmak üzere tüm hayvanların, insan ve doğa kaynaklı mağduriyetlerinin önlenmesini, gözetilmesini, bakımlarını, kötü muamelelerden uzak tutulmalarını, üremelerini, canlarının ve sağlıklarının korunmasını sağlamak.
NOT:
İlk “Hayvanları Koruma Derneği”ni 1825’de İngilizler kurdu. Daha sonra birçok ülke de kurulan dernekler 1931 yılında toplanarak 4 Ekim gününü “ Hayvanları Koruma Günü” olarak kabul ettiler. Bizde ise ilk dernek, 1955 tarihinde Ankara’da kuruldu.
Bugün bir hayvanı sevindirmeye ne dersiniz?
- Zor durumda kalmış hayvanları koruyalım. Onların bakımına yardımcı olalım.
- Bakımını üstlendiğimiz hayvanların yiyeceklerini, içeceklerini düzenli verelim. Aşılarını zamanında yaptıralım.
- Hayvanlara eziyet edilmesi insanlıkla bağdaşmaz. Öte yandan bu davranış yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenleri uyaralım.
- Kuşların, karıncaların yuvalarını bozmayalım. Yumurtalarını almayalım. Avlanma mevsimi dışında kesinlikle av hayvanlarını avlamayalım.
- Hayvanları korkutmayalım, ürkütmeyelim. Onlara şakadan da olsa eziyet etmeyelim.
- Bakamayacağımız hayvanları eve almayalım. Biz almazsak belki bakabilecek başka biri sahiplenir.
- Yiyecek artıklarımızı, özellikle ekmeği, çöplüğe atacağımıza yakınımızda bulunan hayvan besleyicilerine verelim.
- Sapanla kuş avlamayalım. Avlamak isteyenlere engel olalım.
Röportaj: Dilara Gülşah Azaplar
*Marmara Life sayı 91 – Temmuz / Ağustos 2015