Burası Tecrübe Yayınları Yapan İSTANBUL RADYOSU

TÜRKİYE’NİN RADYO EVİ OLARAK TASARLANAN İLK BİNASI, DÖNEMİNİN YEREL YÖNETİCİLERİNİN AZİMLE YÜRÜTTÜĞÜ KÜLTÜR SEFERBERLİĞİNİN ADETA YAŞAYAN BİR ABİDESİ.

Yetenekli Türk çocukları için en geniş imkanların sunulması ve en ehil personelin yetiştirilmesi hususlarında bir okul olan bina, aynı zamanda Türkiye’nin mimari ve teknik açıdan radyoevi olarak tasarlanıp inşa edilmiş ilk binası. İkinci Dünya Savaşı devam ederken, uzun dalga yayın yapan Ankara Radyosu ve Sirkeci Postanesi’nin üst katından yayın yapan İstanbul Radyosu hedeflenen kültürel atılımlar için yetersiz kalınca, “Türkiye’nin sesinin çok daha güçlü duyulması” niyetiyle kurulmasına karar verilen yeni bina için arazi arayışı, hem coğrafi uygunluk hem de nüfus yoğunluğu gözetilerek başladı. İstanbul Radyosu, Sirkeci’de yayın yaptığı zamanlarda henüz hiçbir yerde radyo alıcısı bulunmadığından, yayınlar binanın kapısına yerleştirilen hoparlörlerden yapılıyordu ve halk yayınları yalnızca bu hoparlörlerden dinleyebiliyordu.

Batı ile doğunun kesişiminde, kültürel çeşitliliği ile meşhur nüfus yoğunlu- ğu sayesinde İstanbul, yeni radyoevi binası için en uygun şehirdi. Bayındırlık Bakanlığı özel donanımlara sahip bir radyoevi binası için İstanbul’da uygun bir arazi arayışına girdi ve İstanbul Valiliği ile birlikte sürdürülen araştırmalar sonucu, binanın bugün bulunduğu arazi seçildi. Şimdi Harbiye Orduevi olan, bir zamanların Sipahi Ocağı’nın yanındaki bu arazi, stadyumların, eğlence mekanlarının, sanatsal ve kültürel faaliyetlerin tam merkezindeydi. Ve üzerinde yükselecek olan bina için yüksek Türk mühendislerinin katıldığı bir yarışma düzenlendi. TRT İstanbul Radyosu binası, ödüllü bir bina.

Proje Halkın Beğenisine Sunuluyor

Eylül 1945’te duyurulan yarışmaya yüksek mühendis ve mimarlardan oluşan 74 ekip başvurdu ve projeleri 2 Mayıs 1945’te jürinin değerlendirmesine sunuldu. Bina için Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utku’dan oluşan ekibin projesi kabul edildi. Aynı ekip önceki yıl Çanakkale Şehitler Abidesi için açılan yarışmayı da kazanan ekipti. Yerel yöneticiler, fikirlerini beyan edebilmeleri, eleştiri ve beğenilerini dile getirebilmeleri için seçilen projeyi kamuoyuna sunmak üzere sergiledikten sonra, 11 Kasım 1945 günü bakanların, valiliğin, aydınların da bulunduğu devasa bir kalabalık eşliğinde binanın temeli atıldı. Yerli ve yabancı basın mensuplarının da bulunduğu temel atma töreninde ilk konuşmayı yapan Nedim Veysel İlkin, konuşmasında “Bu temel üzerinde yükselecek olan bina, yetenekli Türk çocuklarına geniş olanaklar sağlayacaktır. Cumhuriyet idaresinin 23 yaşına bastığı bugünlerde burada yeni ve büyük bir kültür müessesesinin temellerini atmış, büyük kültür davamızda yeni bir merhaleye kavuşmuş olacağız” diyordu.

inşaat duruyor, hesaplar değişiyor…

Binanın inşaatı devam ederken, kullanılacak teknik cihazları kimin işleteceği tartışılıyordu. RCA firması Türkiye’den bir teknik ekibi, cihazlarla ilgili incelemelerde bulunmak üzere Amerika’ya davet ettiği sırada, 1946 ylılnda tamamlanması planlanan binanın inşaatıyla ilgili sorunlar çıkmaya başladı. İlgili makamlarca deprem bölgesinde yer aldığı belirlenen arazide, inşaatı devam eden binanın betonarme ve mimarlık hesaplarının yeniden yapılması gerekiyordu. 1946 yılı Haziran ayında Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen Dünya Güreş Şampiyonası’nın naklen yayınlanmasını çok isteyen Vali Lütfi Kırdar, inşaata sürekli ziyaretlerde bulunuyor, süreçle yakından ilgileniyordu. RCA firması da aynı hesaplamaların yeniden yapılmasını isteyince, inşaatın tamamlanması planlanandan uzun sürdü ve bina 1 Eylül 1949 tarihinde hizmete açılabildi.

“Muhterem dinleyiciler…”

İlk genel müdürü Hasan Refik Ertuğ olan İstanbul Radyosu’na yapılan ilk atamalarda, üç spiker tayin edildi; Mekşufe Ekeman, Selahattin Küçük ve Tarık Gülcan. 1 Eylül 1949 akşamı saat 19:00’da, Selahattin Küçük’ün sesinden duyulan ilk anonsla, deneme yayını başladı. İstanbul Radyosu’nun ilk spikerlerinden Tarık Gülcan anılarında şöyle anlatıyor; “Çok küçük bir kadroyla işe başladık. Üç spiker, birkaç diskotek memuru ve bir grup teknisyen arkadaş, hepsini toplasanız 12 kişiyi geçmez. Amerika’dan gönderilmiş 78’lik plaklarla, yaz kış ve hafta sonu demeden her şeye yetişmeye çalışarak, canla başla çalışırdık.”

TRT

İstanbul Radyosu’ndaki anılarını dinlemek üzere görüştüğümüz Başak Doğru, “Annem ve babam, İstanbul Şehir Senfoni Orkestrası’nın kurucularıydı. Radyoda sürekli konserleri olurdu ve ben provaları dahil olmak üzere hep yanlarındaydım. Dolayısıyla radyo binasının açıldığı ilk gün, açılış konserinde bile oradaydım. Ben TRT binasında büyüdüm. Sanat tarihi öğrencisi müraacaat memurumuz Kemal Bey ile ödevlerimi yapar, Cemal Reşit Rey’in odasında piyano çalışır, ne kadar değerli insanlar olduklarının farkında bile olmadan duayenlerle seksek oynardım. O zamanlar kurumun adı İstanbul Radyosu idi.” Başak Doğru’nun aktardıklarına göre, 70’lerde müzikhollerde çalışmak üzere İstanbul’a gelen pek çok yabancı müzisyenin İstanbul Radyosu’nda, katıldığı programlar sayesinde Türkiye’ Petula Clark’larla, Johnny Hallyday’lerle tanıştı. Bu binanın gizemli koridorlarından sayısız dev geçip, seslerini ilk kez duyuracakları stüdyolara doğru yürüdü.

Trt eski spikeri Başak Doğru anlatıyor: “Üniversite yıllarımda kurumun adı TRT oldu ve bir sınav açıldı. Babamın teşvikiyle neredeyse son anda sınava başvuru yaptım. Ülke genelinde yapılan bu sınava sadece İstanbul’dan 2 bin 500 kişi katıldı. Yalnızca genel kültür sınavı bile 7 saat sürmüştü. Elemeleri geçen yaklaşık 250 kişi araştırmacı, prodüktör, metin yazarı ve spiker olarak istedikleri alanlarda ayrı ayrı, 3 ay süren kurslar gördüler. Feridun Fazıl Tülbentçi, Behçet Kemal Çağlar, Turgut Özakman gibi isimlerin de bulunduğu çok değerli hocalardan eğitim aldık bu kurslarda. Kurslar da tamamlandıktan sonra, 6 aylık staj dönemimiz başladı. Tüm bu aşamalardan sonra, 1965 senesinde son sınavı geçen beş spikerden biri de ben oldum. İki hanım, üç bey, TRT’nin ilk spikerleri olduk. O bina, yalnızca bir radyo binası değil, yetenekli Türk gençlerinin duayenlerden eğitim aldığı bir okuldur.”

İstanbul’un İ sesini makasla kırpan adam

“O zamanlar bantları makasla kesip birleştirir, fazlalıkları atıp derli toplu hale getirirdik. Eşim Yüksel Doğru çok başarılıydı bu konuda. Ona “İstanbul’un İ sesini makasla kırpan adam” denirdi. Tabii ki, o günün teknolojisine göre elimizde en iyi imkanlar vardı ama yine de her şeyi kendi çabamızla ve yeteneğimizle daha da iyi hale getirmek konusunda idealist bir eğitimden geçiyorduk. Üç mikrofonu görünce koşulları beğenmeyen yabancı müzisyenler, kaydı dinledikten sonra inanamayıp, kopyasını satın almak isterlerdi. Bir TRT çalışanı çok emekçidir.”

 

Röportaj: Başak Tan

*Marmara Life sayı 88- Ocak/Şubat 2015

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s