Geleceğe Dönüş Değil, Geleceğin Ta Kendisi: Sürücüsüz Araçlar

Artık işe gitmek, toplantıya yetişmek, çocukları okula bırakmak çile olmaktan çıkacak, köprü trafiği denince tüylerimiz ürpermeyecek. Ölümcül trafik kazaları azalacak. Nasıl mı? Sürücüsüz araçlar sayesinde…

Bu artık hiç de fütüristik bir tablo değil. Önümüzdeki beş yıl içerisinde sürücüsüz araçlar trafiğe çıkacak. Kendinizi robot araçlara mı yoksa beceriksiz ama insan şoförlere mi emanet etmek istersiniz? Soruyu cevaplamadan önce her yıl trafik kazalarında 1 milyon insanın öldüğünü ve bunların yüzde 90’ının insan hatasından kaynaklandığını bilmenizde fayda var. Siz sürücüsüz araçlara hazır olabilirsiniz, peki ya şehirlerimiz?

Sürücüsüz araçlar artık bilim-kurgu filmlerinden bir sahne değil… Akıllı ve sürücüsüz otomobil üretmek otomotiv dünyasının ve teknoloji şirketlerinin yakın gelecekteki en büyük hedefi. Mercedes, BMW ve Tesla gibi şirketler, araçlar için kendi kendini sürebilecek özellikleri ya çoktan ürettiler, ya üretim aşamasındalar. Teknoloji şirketleri de sürücüsüz araç yarışında bayrağı en önde taşımak için çalışıyor. Google bu yaz Kaliforniya’da sürücüsüz aracının bir prototipini test etmek için yola çıkaracağını duyurdu.

Kendi kendine giden (otonom) araçlar gelecekte araç trafiğini kökten değiştirebilir. Ancak araçlardaki otonom sistemleri kullanmanın pek çok farklı sonucu olacak. Otonom araçlarla seyahat etmek günümüzdeki sürüş deneyiminden çok farklı olacak. Dünya devleri Tesla, Google, Toyota, Fiat gibi markaların hepsi bu alanda büyük yatırımlar yapıyor.

Sürücüsüz otomobillerin ABD’de günlük hayata dâhil olmasına çok uzun bir zaman kalmadı ve bu alanda da rekabetin yaşanacağı şimdiden belli oldu. Ancak rakip olan şirketler yasal ilerleme kaydetmek için güç birliği yapmayı da ihmal etmiyor. Google, Ford Motor Company, Uber, Volvo ve Lyft sürücüsüz otomobil pazarındaki yasal gereklilikleri hızlandırmak için bir koalisyon kuruyor. Bu şirketlerden sadece ikisinin bilinen anlamda otomobil üreticisi olması, teknoloji girişimlerinin ne kadar güçlü olduğunu da bir kez daha göstermiş oluyor.

Self-Driving Coalition for Safer Streets (Güvenli Sokaklar için Kendi Kendine Sürüş Koalisyonu) olarak adlandırılan organizasyon sadece yasa koyucularla işbirliği yapmayı hedeflemiyor. Daha geniş anlamda resmi makamlarla ve topluma dönük bilgilendirme çalışmalarında da ortak çalışmalar yürütmeyi hedefliyor.

Sürücüsüz aracı sürücü müdahalesi olmadan ya da kısıtlı bir sürücü müdahalesi ile arabayı hızlandırabilen, fren yapabilen veya aracı yolda yönlendirebilen araç demek. Bunları iki gruba ayırabiliriz: otonom araçlar ve yarı otonom araçlar. Tamamen otonom olan araç A noktasından B noktasına aracı sürebilir, sürücüden hiçbir yönlendirme almaksızın yolda gerçekleşebilecek tüm senaryolarla yüzleşebilir. Bunlar ilk kez 2019 yılında sahneye çıkacaklar.Tamamen otonom olan araçlar kullanıcı tarafından idare edilenler ve sürücüsüz olanlar olarak ikiye ayrılıyor. Düzenlemeler ve sigorta alanındaki belirsizlikler dolayısıyla kullanıcı tarafından idare edilen tamamen otonom araçlar önümüzdeki 5 yıl içerisinde pazara çıkacak; tamamen sürücüsüz araçlar içinse uzunca bir yol var gibi görünüyor.

Sürücüsüz araçların en büyük faydası yolları daha güvenli kılmak ve insanların hayatını kolaylaştırmak olacak. Danışmanlık şirketi KPMG, İngiltere’de sürücüsüz araçların 2014 yılı ile 2030 yılları arasında yaşanacak ölümlerin sayısını 2 bin 500 azaltacağını öngörüyor. Ama tabi engeller de büyük bir yer kaplıyor sürücüsüz araçların geleceğinde… Maliyetlerin düşmesi ve araçlar genel tüketiciye ulaşmadan sürücüsüz araçlara ilişkin yasal düzenlemelerin netleştirilmesi lazım.

İngiltere’den 8 milyon dolar yatırım
Trafik kazaları her yıl bir milyondan fazla insanın ölümüne yol açıyor ve bu kazaların neredeyse yüzde 90’ı insan hatasından kaynaklanıyor. Sürücüsüz araçlar için en güçlü argüman bu sanırım: İnsanlar gerçekten çok kötü şoförler… Mantık sahibi robotlar bizi geçecek gibi görünüyor.

Ama ironik olan da şu ki; bu robotları en iyi şekilde programlamanın yolu onları insan gibi sürecek şekilde geliştirmek. İngiltere “Move-UK” çalışmasının bir parçası olarak bu fikirden doğan 3 yıllık projeye tam 8 milyon dolar yatırdı. Projenin hedefi sürücüsüz araçları koşar adım pazara çıkarmak…

Araştırmacılar, insan hareketlerini taklit eden robot-araçlar yapmanın 3 potansiyel avantajını şöyle sıralıyor: Birincisi, insan bir sürücü gibi hareket eden bir robot fikri, teknolojik olarak daha aşina olunan bir fikir ve kontrolü bırakmaya isteksiz olan yolcuları rahatlatabilir. İkincisi böyle bir araç interaktif bir biçimde trafiğe karışabilir. Son olarak belli bir algoritmadansa insan içgüdüsünün daha faydalı olabileceği durumlar için böyle bir araç daha uygun olabilir. Yani işin içinde salt teknolojiden fazlası var.

Sürücüsüz araçlar Çin’de 50 şeritli yola çıkarsa…
Çin de sürücüsüz araç yarışında geride kalmak istemeyen ülkelerden… İstanbul’da araç kullanmanın kabus olduğunu söyleyenleri Çin’e davet ediyoruz. Pekin gibi bir şehirde bir yerden bir yere gitmek devasa bir trafikte bata çıka ilerlemek ve kaosun hakim olduğu kavşakları arşınlamak demek. Araba kazalarında her gün 500 insan ölüyor ve trafik kuralları – en iyi ihtimalle – tavsiye niteliğinde görülüyor. Hatta trafik ışıklarının sadece birer referans olduğunu düşünen sürücüler ve yayaların varlığından şüphe ediliyor. Yani tamamen bir kural tanımazlık hâkim.

Mübalağa bir yana, Pekin ve Şangay sürücüsüz araçlar için mükemmel bir laboratuvar olabilir. Bu fikir bana değil, Çin’in Google’ı diyebileceğimiz Baidu’da otonom araçların geliştirilmesinden sorumlu olan Jing Wang’a ait. Çin’in otonom araç teknolojisini kucaklayacak ilk ülke olacağına olan inancı tam.

Bu elbette mümkün ama Çin’in şehirleri gerçekten başlangıç için mükemmel yerler sayılmazlar. Çünkü sürücüsüz araçlar, herkesin konulan kurallara uyduğu, değişkenlerin sınırlı olduğu ortamlarda en iyi performansı gösteriyor. Yol şeridi sayısının 50’ye ulaştığı bir trafikte ve kavşakların daha ziyade otoparka benzediği bir şehir korkunç bir deneme alanı olur. Şimdiye kadar bu teknolojiyi geliştirmek için yarışan otomobil üreticileri ve teknoloji şirketleri bu araçları otobanlarda ya da şehrin dışında kalan sakin banliyölerde test ettiler. Gerçi Google yakın zaman önce araçlarını Texas, Austin’e gönderdi.

Google’ın Yapay Zekası Otobüs Şoförünü Anlamadı
Google’ın otonom araçları şimdiye kadar 2 milyon kilometreden fazla yol yaptı ve programın başladığı 2009 yılından bu yana sadece bir kazaya sebebiyet verdi. Google’ın sürücüsüz otomobilleri deneme sürüşlerine araçtaki sürücünün minimum müdahalesiyle devam ediyor. Ocak ayı itibarıyla her biri insan hatasından kaynaklı 17 kazaya karışan araçlar, şubat ayında ilk kez kendi hatası yüzünden bir otobüse çarpmış oldu. Belki de Google’ın yapay zekâsının, otobüs gibi büyük araçların şoförlerinin yol verme konusunda pek de hevesli olmadıklarını öğrenmesinin zamanı gelmiştir.

Araçların algoritmasında değişikliğe gidildiğini ve sistemin geliştirildiğini belirten firma şu açıklamayı yaptı: “Bundan sonra otomobillerimiz, otobüslerin veya diğer büyük araçların kendilerine göre hareket etme ihtimallerinin daha düşük olduğunu anlayacak ve umuyoruz bunun gibi durumları ileride daha incelikli değerlendirecek.” Google, 2020’ye kadar araçlarında müşteri görmeyi bekliyor. Araba yapmak, gerekli teknoloji geliştirildikten sonra çok kolay. Ama bu makinaları trafiğe açık alanda gidebilecek bir şekilde programlamak zor; hele ki insan sürücüler aşırı hız yaparak, dur işaretlerinde geçerek, makas atarak (bu hareket tüm dünyada var mı emin değilim) kuralları ihlal ederken çok daha zor. Neredeyse herkes kuralları görmezden gelirken robot-araç bu durumla nasıl başa çıkabilir?

Bilgisayar direksiyona geçince şehir nasıl değişecek?
Otonom araçlar yolda geçirdiğimiz süreyi daha verimli geçirmemize yardımcı olacaklar, çocukları okula bırakmak çile olmaktan çıkacak, belki köprü trafiği denince tüylerimiz ürpermeyecek. Ölümcül trafik kazaları azalacak. Tüm bunlar kulağa çok hoş geliyor.

Ama otonom araçların kentsel çevreye olarak uzun vadeli potansiyel etkileri üzerinde çalışan Illinois Teknoloji Enstitüsü’ndeki araştırmacılara göre bu araçların etkisi bu kadar da yüzeysel değil, daha derine iniyor. Bilgisayarlar direksiyona geçtiğinde, yaya kaldırımları ve kaldırım taşlarından caddelere, binaların tasarımına, kent planına ve yaşam modeline kadar her şey değişecek. Chicago School’daki Sürücüsüz Araçlar Projesi (Driverless Cities Project) ekibinden Mimar Marshall Brown, bu konunun sürekli haberlere çıktığından ancak kimsenin bu teknolojinin şehirleri esasen nasıl etkileyeceğini tartışmadığından yakınıyor.

National League of Cities’in geçen sonbaharda yayınladığı rapora göre ABD’deki uzun vadeli ulaşım planlarının sadece yüzde 6’sı otonom araçların etkisini hesaba katıyor. Bu hiç de iyiye işaret değil. Sürücüsüz araçlar geleneksel kentsel alana uyum sağlayacak şekilde kısıtlansa bile, potansiyel faydaları maksimize etmek adına bu uzun vadeli bir çözüm gibi görünmüyor.

Belediyelere destek
Driverless Cities Project, üniversitenin 1 milyon dolarlık destek verdiği, sosyal etkileri ölçen araştırmaları ödüllendiren Nayar Prize’da finalist. Bu proje kentsel tasarım, peyzaj mimarlığı, ulaştırma mühendisliği, sosyoloji, kentsel ağlar ve planlama kanununu da içine alan kapsayıcı bir cevap arıyor. Proje kapsamında ülke çapında araştırma yaparak belediyeler için planlamalarında kullanabilecekleri, şehirdeki çevreyi belirleyen model kentsel kodlar içeren bir kılavuz hazırlamak…

Esas soru şu: Nasıl bir dünya istiyoruz ve o dünyaya erişmek için bu teknolojiyi nasıl kullanacağız? Düşünülmesi gereken pek çok nokta var. Örneğin otonom araçlar için park sistemi nasıl işleyecek? Şehirlerin kent merkezinin dışında otopark inşa etmesi gerekir mi? Park alanlarına gerçekten ihtiyaç var mı? Araçlar arasındaki kablosuz iletişim arabaların aralarındaki mesafeyi daha kısa tutarak park etmesini sağlayacak, bu da bu araçların mevcut caddelere nasıl uyum sağlayacağı sorusunu gündeme getiriyor.

Bu otonom işleyiş trafik ve yol işaretleri ihtiyacını bile ortadan kaldırabilir. Belki bu şekilde şehrin caddeleri daha güzel görünür ama yaya güvenliği, hız limiti, yol tasarımı ve kaldırım taşları, cadde ve garaj arasındaki yollara gerek var mı, bunların boyutu ne olmalı gibi cevaplanması gereken sorular ortaya çıkıyor. Bunun ötesinde, otonom aracı bir aplikasyon üzerinden çağırıp sonra bizi gitmemiz gereken yere bıraktıktan sonra aracı yollayacaksınız. Yani araç sahipliği ve kullanım modeli değişecek. Bu araçlara kim sahip olacak, kim işletecek ve sahiplerine hizmet etmedikleri anlarda bu araçlar ne yapacaklar? Park halinde mi olacaklar yoksa Uber araçları gibi hizmet veren bir döngü içine mi katılacaklar?

Bu soruları yanıtlamak kolay iş değil, çünkü bu emsali olmayan ve çok hızlı gelişen bir teknoloji. Trafik hacminin bile nasıl etkileneceği bilinmiyor. Her iki yönde bir değişim olabilir, çok fazla senaryo mümkün. Araba paylaşımı, araç trafiğini azaltabilir, bu da daha küçük caddeler ve otoparklara olanak sağlar. Ya da araçlar hiç olmadığı kadar ucuz olabilir ve sirkülasyonda daha uzun süre kalarak yoğunluğu artırabilir. Tuhaf olan ironi ise şu, sürücüsüz araçlar sayesinde daha çok insan sürücü olabilir.

Avrupa’nın ilk sürücüsüz araç sigortası

  • Sürücüsüz araçlar için özel sigortalar gerekiyor. Avrupa’da bir ilk gerçekleşti ve sigorta firması Adrian Flux sürücüsüz otomobilleri sigortalamayı kabul etti.
  • Sigorta poliçesine göre araç kullanıcıların tüm güncellemeleri zamanında gerçekleştirmesi ve sürücüsüz otomobilin yasak olduğu bölgelerde, araçlarını kullanmaması yer alıyor. Eğer araçlar, hacker kurbanı olur veya otomatik pilotta sürücü müdahalesi gerçekleşmezse şirket, tüm zararları karşılayacak.
  • İngiliz şirketlerinin hamlesinin üzerine Amerika Federal Hükümeti de harekete geçti ve Google sürücüsüz araçlara yönelik sigortalara teşvikte bulunacağını duyurdu.

 

Google, halk otobüsüne çarptı

  • 14 Şubat’ta meydana gelen kazada Kaliforniya’da deneme sürüşlerini sürdüren Google’ın sürücüsüz araçlarından Lexus RX450h, en sağ şeritte seyrederken önüne çıkan engelleri aşabilmek için şerit değiştirmek istedi.
  • Orta şeride kaymak için otomobillerin geçmesini bekleyen otomobil, onların arkasından gelen halk otobüsüne hafifçe çarptı. Otomobildeki sürücü, aynadan otobüsü gördüğünü fakat yavaşlayıp kendisine yol verir diye düşündüğü için yapay zekâya müdahale etmediğini ifade ediyor.
  • Bu arada kazada Lexus’un hızı saatte 3 km iken otobüs saatte 25 km ile gidiyormuş ve yaralanan olmamış.
  • Polis memurlarının el işaretlerini tanıyan yapay zeka normal bir şoförün yapamayacağı kadar hızlı düşünüp hareket edebiliyor.

 

Yazı: Hatice Erkan

*Marmara Life sayı 98

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s