YA NEHİRLER OLMASAYDI?

FIRAT VE DİCLE OLMASA MEZOPOTAMYA VE SÜMERLİLER, NİL OLMASA MISIR MEDENİYETİ OLMAZDI. MATEMATİKTE, FENDE HATTA TARIMDA İLERLEMEMİZİN TEMEL TETİKLEYİCİSİ NEHİRLER OLMUŞTUR…

AMAZON NEHRİ’NİN ŞİŞE BURUNLU PEMBE YUNUSLARINDAN, NİL’İN TİMSAHLARINA, NEHİRLER SADECE DOĞAL YAŞAMIN DEĞİL, İNSAN MEDENİYETİNİN DE VAZGEÇİLMEZİDİR. İŞTE BU NEDENLE TARİHİN BÜTÜN ÖNEMLİ DEVLETLERİ NEHİR KENARLARINDA KURULMUŞTUR. HANGİLERİNDEN Mİ BAHSEDİYORUZ? ŞİMDİ HİKÂYEYE DÖNELİM.

Arjantin’in güneyine, Patogonya’ya doğru yol alırken, en kuzey nokta ile Buenos Aires arasında geniş bir bölgede sonsuz yeşil bir boşluğun içerisine düşersiniz. Yüzlerce kilometre boyunca yeşil ama tek bir ağacın bile olmadığı ve dolayısıyla yaşamın olmadığı bir coğrafyadasınızdır… Kuzey Yarımküre’nin Avrupa kıtasına yakın bölgelerde yaşayanlar için bu anlatılması zor bir resim. Yeşilin olup da hayatın olmaması, bir tarlanın, bir ağacın, bir çiftliğin olmaması… İlk etapta ilginç gelen bu durum, bu coğrafyada birkaç gün geçirdikten sonra yerini inanılmaz bir boşluk hissi, hiçlik duygusu ve rahatsız edici bir sonsuzluk duygusuna bırakıyor.

Okyanusta bir hafta geçirmeye, çölün ortasında günlerce bir devede yol almaya benzer bir duygu. Yönsüz bir yol alış… Bu duygudan kurtulmanız ufukta, bir yükselti görmenizle başlıyor, aynı bir gemicinin uzakta bir yerde belli belirsiz karayı görmesi gibi. Bomboş düzlüğün bitmeye başladığının ilk göstergesi ise boyları uzamaya başlayan makiliklerdir. Dikenli, küçük ot birikintileri yerlerine biraz daha geniş yapraklılara ve yavaş yavaş bodur ağaçlara bırakmaya başlar. Onu dağın ufuktaki görüntüsü ve bir dere yatağı takip eder. Sonra hayvan sürülerine, insanlara, tarlalara ve ağaçlarla kaplı alanlara rastlamaya başlıyorsunuz…

 YAŞAM DÖNGÜSÜ VE SU

Yaşamsal varlıklar silsile ile ötekine bağlı. İnsanın hepsine, hayvanın ve ağacın suya, suyun da dağa ihtiyacı var. Dünyanın bütün nehirleri kar ve yağmur toplayan dağların tepelerinden süzülen derelerden beslenir. Geçtikleri yollardaki toprakları besler, otları ve ağaçları can verir ve onlarda insan ve hayvan yaşamını başlatır. İklim yumuşar, nemlenir ve hayat canlanır.

YA NİL OLMASAYDI?

Dünyanın en kurak bölgesini yaşanabilir kılan Nil Nehri bunun en açık kanıtıdır. 2014 yılında bir seyyah olarak Nil Havzasını’nı Etiyopya’ya kadar takip ettim. Yakıcı güneşin altında Mısır’dan ve Sudan’dan geçerken bu bölgede yaşamın sadece Nil’e bağlı olduğunu gördüm. Etiyopya’ya ulaştığımda ise kavurucu iklim yerini serin bir havaya, kızıl bir çöl boşluğu ise yerini yüksek dağlara bırakmıştı. Etiyopya’ya geçtiğimde ülkenin yağmur sezonuydu ve neredeyse her gün yağmur yağıyordu. Dağlardan gürül gürül inen su, dere yataklarını taşırarak vadilere iniyor, bu vadilerde Nil’in en önemli iki ana kolunu, Atbara ve Mavi Nil nehirlerinin ana kaynağını oluşturuyor. 6853 km ile dünyanın en uzun nehri olan Nil’in üç ana kolu vardır. (Amazon’un mu Nil’in mi uzun olduğu bir tartışma konusu.) Etiyopya’dan doğan Atbara ve Mavi Nil, Sudan’da Beyaz Nil kolu ile birleşerek, Sudan ve Mısır üzerinden Akdeniz’e dökülüyor. Nil’in en büyük kolu olan Beyaz Nil’in en uzak kaynağı ise Burundi’dekiKagera Nehri. Afrika’nın ortasında, Burindi’nin dağlarından doğan suyun efsane yolculuğu Afrika’nın orta yerinden, Burundi’nin dağlarından başlar ve sonra Ruanda, Tanzanya, Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü’ne dökülür. Uganda topraklarını geçerek Sudan’a girer, burada Mavi Nil ve Atbara kardeşleri ile birleşerek, Mısır’a doğru devasa bir nehir olarak yolculuğuna devam eder.

ÇÖL VE NEHİR

Nil geçtiği ülkelerde binlerce yaşama, kültüre, canlıya ve bitkiye dokunur. Ama en etkili sahnesi ise kurak çöl toprağıyla buluşma anıdır. Su ve yaşam ilişkisini en net görebileceğiniz yer ise Sudan ve Mısır’dır. Bu iki ülkede yaşam Nil Nehri ve onun kolları üzerinde kurulmuştur. Bu bölgede yaşam sadece Nil civarındadır ve bu nedenle bütün şehirler, tarım alanları da bir A4 sayfasının ortasına çekilen bir çizginin kenarında noktalar gibi sıralanmıştır. Ve su daha ileri taşınamadığı için nehrin iki yanına ortalama üçer kilometrelik alanlarda insanlar ve hayvanlar toplu halde yaşamaya çalışırlar. Üç kilometrelik yeşil alanın bittiği noktada bir yol vardır, yoldan ötesinde ise hiçbir canlıdan iz olmayan bir çöl… O çöle düşmek istemezsiniz, yüzlerce kilometre boyunca, bırakın insan yaşamını, vahşi yaşamdan bile bir iz yoktur. El Nuri, Wadi Halfa bölgesinde yaşayan Sudanlılar bu nehir vasıtasıyla tarlalarını sularlar, keçilerini beslerler, yemek yaparlar, yıkanırlar, evlerini temizlerler… Ama bu durum su kaynağının çok temiz olduğu anlamına gelmez.

 DÜNYA MEDENİYETİ NİL’DEN DOĞDU

Nil’in değerinin farkında olan diğer bir ülke ise Mısır… İklimsel özellikler nedeniyle genellikle büyük şehirlerde yaşayan Mısırlılar için (Kahire’nin nüfusu 20 milyon, İstanbul’dan çok daha sıkışık, karışık ve yoğun) Nil Nehri hayat memat meselesi. Bulunduğu iklim kuşağı açısından tarım ülkesi olmayan, sanayiye de sahip olmayan Mısır için turizm ülkenin can damarı. Ülkenin neredeyse tek ekilebilir alanları Nil Nehri civarı. Zira Mısır şehirleri de yandaki haritada görülebileceği üzere tamamen Nil Nehri hattı boyunca inşa edilmiştir. Nil’den uzak olan güney batı tarafından, Libya’ya doğru, neredeyse ülke toprakları terkedilmiş gibi. Bu bölgenin ender şehirlerinden biri olan Siwa’yı ise yakınında bulunan bir göl ayakta tutar. Tarım yapılamayan Mısır şehirlerinin neredeyse tek geçim kaynağı turizmdir…

 AZ TOPRAK, BOL VERİM VE MEDENİYET…

Arkeolojik kazılar M.Ö. 3200 yılında İlk Hanedan Dönemi’nde Nil civarında şehirlerin kurulduğunu gösteriyor. Su ve tarım toprağı ihtiyacı, Mısırlıların Nil’in çevresine yoğun bir şekilde yerleşmelerini sağlamış. Sınırlı toprak ve nehrin kabarma ve azalma hareketleri bu bölgede yaşayan insanların inanç, yönetim ve bilim alanlarında fikirler geliştirmelerine sebep olmuş. Dar alanda karmaşık toplum yapısını korumak için inanç ve yönetim anlayışını, Firavunların bünyesinde tanrı, kral olgusu ile simgeleştirmişler ve toplum üzerindeki etkilerini artırmak için tapınaklar ve ritüeller icat etmişler. Daha sonra bu inanç ve üst sosyal sınıflar mimaride, tıp alanında ileri gitmelerini sağlamış. Ayrıca Nil Nehrinin su hareketlerini hesaplamak için matematik, fizik ve mühendislik alanında dönemin en iyi çalışmalarını yapmışlar. Bu bilgi ve tecrübe sayesinde stokçuluğu öğrenmişler,stokçuluk, yani depolanmış fazla ürün sayesinde de sanat ve edebiyatı geliştirmişler. Bu sayede döneminin en parlak medeniyetini kurmuşlar ve bu savaşlar vasıtasıyla da bu medeniyeti dünyanın geri kalan toplumlarına yaymışlar. Bugün halen Nil’in bereketli topraklarının doğurduğu medeniyetin ekmeğini yemeye de devam ediyorlar. Mısır’ın en çok turist çeken bölgesi Nil kenarında bulunan Luksor şehri, turizmi ayakta tutan Karnak, Hatçepsut ve Luxor tapınaklarına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca yine Mısır’ın en ünlü kralı Tutankomon’un mumyası da yine bu şehirde Krallar Vadisi’nde bulunmuştur. Bugün milyonlarca insan Mısır’a sadece Nil medeniyetinin eserlerini görmek için gidiyor. Luksor’a tapınakları görmek için giden turistler, küçük yelkenlilerle Nil Nehrinde bir gezinti yapıyorlar, muz bahçelerini ziyaret ediyorlar. Zira Nil boyunca uzanan kentler sadece turizm değil, pamuk, muz, buğday açısından da bu ülkenin en verimli toprakları. Kısacası Nil, tarihte olduğu gibi, bugün de Mısırlıların karnını doyurmaya devam ediyor.

 YAZININ İCADI, FIRAT VE DİCLE…

Hakeza M.Ö. 665 yılında Luksor’un şaşalı günlerine son veren Mezopotamyalılar da bir nehir medeniyetidir. Bugün halen Anadolu’dan doğarak Suriye ve Irak topraklarından geçerek, İran ve Irak sınırından Şattülarap adıyla Kızıl Denize dökülen Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki Mezopotamya’da dünyanın en önemli medeniyetleri kurulmuştur. Sümer, Babil, Asur, Akad ve Elam gibi dünya tarihine yön veren medeniyetler bu iki ırmağın verimli hale getirdiği topraklarda kurulmuştur. M.Ö. 400 ve 2000 yılları arasında yaşamış olan Sümerliler, faldan astronomiye, matematikten tıbba, evlilik yüzüğünden yılbaşı ağacı süslemeye kadar bugünkü medeniyetin yerleşik olgularının doğumuna imza atmıştır. Tarihte bilinen ilk yazılı kaynaklar ve ilk astronomi kayıtları Sümerliler’e aittir. Nehirler sadece içebileceğimiz suyun, yiyebileceğimiz tarım gıdalarının, doğal yaşamın olmazsa olmazı değil, aynı zamanda geliştirdiğimiz her türlü medeni olgununun mühendisliğin, tıbbın, matematiğin yani yaşamın olmazsa olmazıdır.

 AVRUPA MEDENİYETİ VE NEHİRLER…

Hakeza Avrupa’nın önemli şehirlerini incelediğinizde, hepsinin bir nehir kenarına kurulduğunu görürsünüz. Roma’nın ortasında geçen Tiber Nehri, Londra’nın ortasından geçen Thames Nehri, Köln’ün ortasından geçen Ren Nehri, Paris’in ortasından geçen Seine Nehri… Ayrıca bugün Avrupa’nın ekonomik ve politik başkenti olarak kabul edilen Berlin Spree ve Havel ırmaklarının arasına kurulmuş bir şehirdir. Yine neredeyse bütün ünlü Rus şehirleri Volga Nehri kenarına kurulmuştur. Almanya’dan doğarak, 19 ülkede, 89 milyon insan tarafından paylaşılan Tuna Nehri üzerinde, Budapeşte, Prag gibi tarihteki önemli başkentler kurulmuştur.

AMAZONLAR’DA TEK BAŞINA…

Nehirler sadece medeniyet, şehir ve tarım değildir. Aynı zamanda gitmesini bilen için yoldur. Bugün halen Mısır’daki Nil, İngiltere’deki Thames, Çin’deki Yangtze, Balkanlardaki Tuna, Rusya’daki Volga nehirleri (ve daha birçok nehir) üzerinde taşımacılık faaliyetleri yürütülmektedir. Büyük yük gemilerinin faaliyet gösterdiği bu nehirler boyunca kurulmuş şehirler arasındaki ticaret bu şekilde canlı tutulmaktadır. Ama nehir taşımacılığının belki de en önemli olduğu yer Amazonlardır. 2014 yılında bir Latin Amerika seyahati için gittiğim Peru ve Kolombiya arasında Amazon Nehrinin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gördüm. Dünyanın akciğerleri olan (ve maalesef her geçen gün daha fazla tarım alanı elde etmek için katledilen) Amazon yağmur ormanlarının insan yaşamına geçit vermediğini hepimiz duymuşuzdur. Peki, bu durumda Amazon’nun derinliklerinde yer alan Peru’nun Leticia şehrine ve onun köylerine nasıl gidersiniz. Ki bu köylerden bir tanesi Che Guavera’nın bir süre doktorluk yaptığı, dünyada en fazla cüzzamlı hastanın olduğu San Pablo köyüne ise Amazon ormanları geçit vermediği için bu bölgeye kara yolu ile geçiş yok. Ben buraya gitmek için Peru’nun son kara yolu olan şehri Pucallpa’ya gittim. Leticia’ya ulaşmak için yaklaşık 5 günlük gemi yolculuğu yaptım. Leticia’dan San Pablo’ya ise yine yaklaşık 36 saatlik bir gemi yolculuğu ile ulaşabildim. Amazon nehrini bir kara yolu gibi kullanan gemiler bu köylerden muz ve benzeri tropik tarım ürünlerini alıp, onlara elbise, ilaç, kap kacak gibi endüstri ürünleri bırakıyordu. İnsanlar gemi dolmuşlarla şehirlere gidip, köyler arasında seyahat ediyorlardı. Amazon’un küçük bir kolunun birleştiği noktanın üç yakasında üç ülkenin, Brezilya’nın, Kolombiya’nın ve Peru’nun şehirleri karşı karşıyaydı. Amazon nehri sadece bu insanlar için değil, bu bölgedeki şişe burunlu, pembe yunuslar, boğa yılanları, tropikal kuşlar ve binlerce çeşit maymunun da evi olmuştu. Bu nedenle bu nehre Amazon yerlileri bir kutsiyet atfetmişlerdi. Çünkü o ulaşmanın, karın doyurmanın ve her türlü yaşamın “ana”sıydı.

DÜNYANIN SULAMA KANALLARI…

Dünya haritasına yukarıdan baktığınızda, nehirler dağlardan topladıkları suyu, geniş bir coğrafyaya paylaştırırlar ve yaşamın tek bir noktada sıkışıp kalmasını engellerler. Nil, Amazon, Hintlilerin kutsadığı Ganj, dünyanın üçüncü Asya’nın en uzunu Yangtze, Kuzey Amerika’nın en uzun nehri Mississippi, Kuzey’in yaşam kaynağı Yukon, Kongo’da doğup, Mozambik’ten denize dökülünceye kadar 6 Afrika ülkesinde vahşi yaşamı besleyen Zambezi, Orta ve Batı Afrika’nın en uzunu Kongo, Batı Afrika’nın en büyüğü Nijer nehirleri, hepsi başlı başına bir hikayedir aslında. Zambezi’nin Victoria Şelalesi, Ganj’da Hintlilerin ölülerini yakma törenleri, Mississippi’nin taşımacılık endüstrisindeki önemi. Her biri, hem geçmişte medeniyetlerin oluşmasını sağlamış, kültürlere şekil vermiş ve şehirlerin kurulmasına vesile olmuştur. Çünkü insanoğlunun medeniyeti, bir su medeniyetidir. Çünkü “Su hayattır…”

NOTLAR

HİNTLİLERİN KUTSAL NEHRİ

Belki de yaşama olan olağanüstü katkılarından dolayı birçok kültür; nehirleri kutsal bir noktaya taşımıştır. Bunların en ünlüsü ise Hindistan’daki Ganj nehridir. Ortasında birçok tanrı ve tanrıçanın heykellerinin yapıldığı Ganj Nehri’ne, Hindular ölülerinin küllerini dökerler. Yandaki fotoğraf Hindistan’ın tapınaklar bölgesi Rişikeş’te çekildi. Hintli anne, oğluna kendi inançlarını öğretiyor, dilek mumlarını bir yaprağın üzerine koyup nehre salıyor. Daha sonra nehirden bir avuç su alıp gökyüzüne doğru tutup nehre boşaltıyor. Bazı Hindular ise Ganj’ın soğuk sularına girerek arınma yolunu seçiyor.

NİL Mİ UZUN AMAZON MU?

Genel kanı 6650 km. ile Nil’in dünyanın en uzun, Amazon’un ise 6400 km ile dünyanın en uzun ikinci Nehri olduğu yönündedir. Ama farklı kaynaklar yıllardır hangisinin daha uzun olduğu yönünde yoğun bir tartışma içindeler. 2007 ve 2008 yılında Brezilya ve Perulu araştırmacılar, Amazon’un güney çıkışında, Tocantins kolunun Para havzasının gel git zamanı aktif olduğunu hesapladılar. Bu yeni hesaplama ile Amazon’un uzunluğu 6992 km. olarak hesaplandı. Buna karşın Nil’de yeni hesaplama yapıldı ve farklı kollar da 6853 km. olarak belirlendi. Bu durumda Nil, Amazon’dan sonra ikinciliğe düşmüş oluyor ama her şeye rağmen bu durum son yıllarda da tartışılmaya devam ediliyor. Birçok kişi gel git hesabını kabul etmiyor ve Nil’in hala en uzun olduğunu söylüyor. Şunu da unutmamak lazım, Nil bütün kıtayı geçen uzun bir ırmak olsa da, Amazon kadar geniş bir havzayı sulamıyor.

ÇEŞMEDEN AKAN ÇAMURLU SU

2014 yılında El Nuri bölgesinde bir eve misafir oldum, elimi yıkamak ve duş almak için banyoya gittim, suyu açtığımda çamur akıyordu. Ev sahibine temiz bir su kaynağı olup olmadığını sorduğumda, bana plastik bir kapta dinlendirilmiş suyu gösterdi ve şöyle dedi “Önce çamurlu su ile duş alacaksın, sonra temiz suyla durulanacaksın.” Ve ardından ekledi “Sudan’da su problem, problem…” Ama çamurlu da olsa bir su kaynağına sahip oldukları için şanslılardı. O büyük çöl ülkesinde Nil’in su kaynağı da olmasa yaşam olamayacak ve onlarda muhtemelen iklim mültecisi olacaklardı. Ya Mısır’da, yada Sudan’da bir büyük şehrin gettosunda sığıntı halde soluk alıp vermeyi yaşamak zannedeceklerdi.

ZAMBEZİ

Nehirler dünyadaki vahşi yaşamın da devamının garantisidir. Demokratik Kongo’dan doğarak, Angola’dan geçerek Zambiya topraklarında üç ülkeye sınır olan, Zimbamve ile Zambiya sınırını Victorya Şelaleleri ile bölen Zambezi, Afrika’daki timsah, fil, su aygırı gibi hayvanların yaşamsal garantisidir. Afrika’daki hayvan ve bitki çeşitliliğini bereketli suları ile besleyen Zambezi, Zambiya ve Zimbabve için de turizmi canlandıran bir geçim kaynağıdır. Dünyada ölmeden görülmesi gereken 10 yer arasında gösterilen Victoria Şelaleleri, 1,7 km. genişlik, 128 metre yüksekliğe sahiptir.

TRAKYA VE ERGENE…

Bizim yaşadığımız bölgede de durum farklı mı? Sakarya, bölgenin en önemli nehri ve yaşam kaynağı… Ayrıca İstanbul’a su sağlayan Terkos Gölü, Küçükçekmece Gölü, Ömerli ve Elmalı Barajı gibi birçok su kaynağını nehirler beslemekte. Yine tarihin en önemli medeniyetlerinden ve hatta ilk yerleşik hayatın izlerinin bulunduğu Trakya bölgesinde de yaşam Ergene havzasında olmuştur. Ve maalesef bugün Marmara Bölgesinde bulunan Ergene kirlilikle mücadele etmeye çalışıyor. Ergene başta olmak üzere, bütün nehirlerimize sahip çıkmalıyız. Çünkü nehir demek medeniyet, yaşam ve insanoğlu demektir.

NOTLAR:

» Nil’in ve Amazon’un uzunluğu tartışma konusudur.

» Şimdilik bilimsel olarak kabul edilen uzunluğu ile 6650 km.’lik uzunluğu ile Nil, dünyanın en uzun nehridir.

» Nil; Beyaz Nil, Mavi Nil ve Arbara olmak üzere üç koldan oluşur. Amazon nehri taşıdığı su bakımından dünyanın en büyük nehridir.

» Amazon uzunluk bakımından ise dünyada Nil’den sonra ikincidir.

» Bir ülke içindeki en uzun ırmak Çin’deki Yangtze’dir.

» Dünyanın en yaygın nehri 6.144.727 km2 alanla Amazon Nehri’dir.

DÜNYANIN EN GENİŞ ALANA YAYILMIŞ NEHİRLERİ

Dünya’nın 400.000 km²’den büyük olan ırmak veya göl havzalarının listesi.

» Amazon nehri – 6.144.727 km² (Dünyanın en uzun ikinci nehri)

» Kongo nehri – 3.730.474 km²

» Nil nehri – 3.254.555 km² (Dünyanın  en uzun nehri)

» Mississippi nehri – 3.202.230 km²

»Obi nehri – 2.972.497 km²

» Parana nehri – 2.582.672 km²

» Yenisey nehri – 2.554.482 km²

» Lena Nehri – 2.306.772 km²

» NijSinter nehri – 2.261.763 km²

» Amur nehri – 1.929.981 km²

 

Yazı ve fotoğraf: İlyas Yıldız  

*Marmara Life sayı 98

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s