Tek hayali bir bisiklet, yarım bıraktığıysa 1,5 yıllık ömrüydü Leyla’nın. Peki ya Leyla’dan sonra?
Ölüm, der Montaigne, başka bir yaşamın kaynağıdır. Her ne kadar süregelen biyolojik döngüyü çağrıştırsa da biz insanlar için ölüm, bir döngüden fazlası olmuştur daima. Ancak bu, onun başka bir yaşamın kaynağı olduğu kanısını değiştirmemekle birlikte sadece biyolojik değil ruhsal bir döngünün varlığını da beraberinde getirir. Öyle ki; yitirdiğimiz her nefes, bizleri bir an olsun duraksatıp hayatta oluşumuzun en somut belirtisini dahi sorgulatmaya yetmiştir. Tam da bu esnada hayallere, pişmanlıklara, yarım bırakılanlara ve hatta geride kalanlara yapılan bu yolculuk, yok olan bir nefesin başka bir hayatı var gücüyle temizleyişi değil midir? Tıpkı Leyla gibi… Ne var ki; tek hayali bir bisiklet, yarım bıraktığıysa 1,5 yıllık ömrüydü Leyla’nın. Peki ya Leyla’dan sonra?
Leyla kim?
Adını ilk duyduğumda tebessümle sormuş olmaktan suçluluk duyuyorum şimdi: Leyla kim? Aslında çok da haksız sayılmam. Bir Leyla, akla ölümü getirebilir mi? Ancak o, 1,5 yaşında kansere yenik düşmüş dünyalar güzeli bir kız çocuğu. Sonuçsuz kalan tedavi süreci boyunca bisiklet hayaliyle çarpan minik bir kalp onunki. Kim bilir hangi dileklerle koyulmuş naif ismini ise Türkiye’nin dört bir yanına umut taşıyanlar yaşatıyor, Leyla’dan sonra…
Leyla’yı Sorsam?
Onlar, içlerine sığdıramadıkları umutlarını binlerce tebessüme adayan tıbbiyeli öğrencilerin oluşturduğu bir ekip. Formalitelerden, prosedürlerden nasibini çoktan almış doktor ve doktor adayı ablalar, abiler… İçlerinden biri, 2 yıl önce staj vesilesiyle ziyaret ettiği onkoloji servisinde tanışıyor Leyla’yla; Sinem Gülbahar. Her şey, camdan sürekli annesine gösterdiği bisikleti isteyen o küçük kızla ilgilenmenin, ona ne denli iyi geldiğini fark etmesiyle başlıyor. Böylece kronik hastalıkları olup hastane ortamında tedavi görmek zorunda kalan çocuklara moral vererek, iyileşme süreçlerine katkı sağlayabilecek bir kulüp kurma fikri oluşuyor zihninde. Ne yazık ki olmasını istediklerimizden önce olması gerekenlerin peşinden koşmak durumunda kaldığımız bu düzen, umut dolu kalbine karşın zorluklar çıkarıyor. Sonra ne mi oluyor? Leyla’nın yiten o masum nefesi, yarım bıraktıklarına ve geride kalanlara doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor Sinem ablasını: “Bugün odamı toplarken bir yerlerden Leyla’nın annesinin telefonu çıktı karşıma. İçim ‘cız’ etti, korkarak aradım ve yine korka korka ‘Peki ya Leyla’yı sorsam?’ dedim. Titreyen bir ses ‘Ben de kandil diye Leyla’nın ruhuna irmik kavuruyordum şimdi’ cevabını verdi ve o anda kafamdan geçen, günlerdir peşinde koştuklarım oldu. Fatoş Abla’ya mutlaka bir çayını içme sözü verip ölüme dair birkaç beylik laf edip aslında söylediklerimle kendimi bile teskin edemeyip 17 aylık yeğenime koşup sarıldım. Ve bu kez çok kısa süren bir toplantının ardından ‘Daha fazla beklemek yok’ dedik. Daha fazla gözyaşı ve pişmanlık kalmamalı geride. Çünkü Leyla’nın bizden beklediği yalnızca bir bisikletti. Camdan her gün annesine gösterdiği, evine kısacık gidebildiği zamanlarda da olsa sürmek istediği.. ”
‘1 Çocuk 1 Dilek’
Böylece Leyla’nın ismi, ölümümün ardından ona ithafen kurulan ‘Leyla’dan Sonra’ ekibiyle yaşıyor ve yaşatmaya adanıyor. Henüz iki yıl önce İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’inde kurulan üç kişilik ekip, “1 Dilek 1 Çocuk” çağrısıyla başlattığı projeyle, hastanede tedavi gören kronik hastalıklı çocukların yüzlerine sadece bir küçük tebessüm kondurabilmenin peşinde. Çocukları tanıyarak onlarla birer arkadaş olmak, hastanede olduklarını unutup nasıl güldüklerine tanık olmak ve en önemlisi Leyla’dan sonra hayalleri gerçekleşen çocuklar görmek, umutlarının katlanarak çoğalmasında en büyük öncü. Öyle ki kısa zamanda tüm Türkiye’ye yayılan bu hareket, şu an 34 farklı tıp fakültesinde tıp öğrencileri tarafından aktif olarak sürdürülüyor. Düzenli olarak servislere gidip çocukları ziyaret eden ekip üyeleri, duygusal bağ kurdukları bu çocukların en büyük dileklerini öğrenerek gerçekleştirmek için tüm kalpleriyle çalışıyor. Miniklerin hikayelerinin ve dileklerinin yer aldığı gönderiler, ekibin sitesinde ve sosyal medya hesaplarında paylaşılarak gönüllülere duyuruluyor. Çocukların hayallerini gerçekleştirmek isteyen gönüllüler de ziyarete giderek, çocuklara dileklerine giden yolda eşlik ederek veya kargo yoluyla göndererek o masum hayatlarına kocaman bir gülüş bırakabiliyorlar.
Çuf çuf çuf…
İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ndeki üç kişilik ekibin bir parçası olan Zeynep ise bu eşsiz yoldaşlığı “Anlatamam, ancak yaşanır” diyerek özetleyebiliyor.Tanıştığı ilk miniğin ‘çuf çuf çuf ses çıkaran bir tren’ dileğinden bahsederken titreyen o narin sesi, tanıklık ettiği anların ne kadar yaşanmaya değer olduğunu anlatmaya yetiyor: “Kendi tabiriyle ‘trenci olmak istiyorum’ diyordu. Çuf çuf çuf ses çıkaran bir treni olsun çok istiyormuş; biz de bu isteğini duyurduk. Tedavi sürecinde aldığı ilaçlar çok ağır olduğundan sonrasında durgunlaşmaya, kusmaya ve ağlamaya başlıyor, yemek yemiyordu. O gün tam hediyesini getirdiğimiz zaman yine ilaç veriliyordu ama biz birlikte tren setini kurduk, oynadık ve serumun takıldığını unuttu. Her şeyden koptu, hastanede olduğunu unuttu, hiç ağlamadı ve yemeğini iştahla yedi. O somut farkı görünce o kadar duygulandım ki; gözlerinin içi gülüyordu. Bunu anlatamam, ancak yaşanır.”
NOTLAR:
* Türkiye genelinde 55000’ün üzerinde takipçiye ulaşan ‘Leyla’dan Sonra’ ekibi, şimdiye dek 2954 üniversite öğrencisiyle birlikte 2434 çocuğun hayalini gerçekleştirdi. 34 fakültede aktif olarak ilerleyen projenin, 22 tıp fakültesinde daha başlaması için çalışılıyor.
* Proje kapsamında yeni bir çalışma başlatan ekip, tedavi gören çocuklar için hayati önem taşıyan kan ve trombosit ihtiyacına dikkat çekerek, çocukların dileklerini gerçekleştirmede destek olan gönüllüleri kan bağışını da aynı derecede desteklemeye çağırıyor.
Sizler de Leyla’dan Sonra ekibine destek vermek isterseniz eğer; http://www.leyladansonra.com/ adresine girerek küçük bir çocuğun hayalini gerçekleştirebilirsiniz.
Yazı: Julia Kütnaroğlu
*Marmara Life sayı 100