Motive Olmak Zorunda Mıyız?

Ahmet Eryılmaz, insan kaynakları yönetimi alanında 35 yılı aşkın deneyimi ile motivasyona dair sorduğum her soruyu içtenlikle cevaplıyor ve ekliyor: “Motivasyon kadar kullanılmaktan yıpranmış kavram pek azdır. Peki, zorunda mıyız motive olmaya?

Motivasyon kelimesi bu aralar herkesin dilinde. Sizin motivasyon tanımınız nedir?

Motivasyon kadar kullanılmaktan yıpranmış kavram azdır. Önce sizi tanıma hazırlayayım; buna dil-düşünce birliği denir. Yani sözcüklere aynı anlamı yükleyelim ki, tam anlaşalım. Tutum, herhangi bir konudaki süregelen düşüncelerimizdir. Tutumların içinde duygular da olur. Bazen davranış olarak dışa yansıtırız, bazen de sadece düşünce olarak hafızamızda saklarız. Örneğin herhangi bir yemek hakkındaki tutumunuz, onunla bir daha karşılaştığınızda yiyip yememe kararınızı etkiler. Şimdi sorunuzu yanıtlayabilirim: Motivasyon; herhangi bir şeye karşı duyduğumuz güçlü ve belirli bir süre devam eden istektir. Diğer tutumlarımız gibi, o da bir tutumdur. İçindeki istek düşüncesi genellikle o yönde davranışlarda bulunmamıza yol açar. O kadar da karmaşık bir şey değildir yani.

Aidiyet duygusu motive olabilmek için olmazsa olmazlar arasında mıdır?

Değişik bir soru. İlginç. Aidiyet duygusu ile motivasyon arasında bir sebep-sonuç ilişkisi olabilir de, olmayabilir de. Kişinin değerlerine, diğer tutumlarına, düşünce yapısına, hatta duygu boşluklarına bağlı. Hani şu malûm ihtiyaçlar üçgeninden bahsediyorum.
Bilmeyenler için hatırlatalım; “isteği yaratan ihtiyaçlarımızdır” diye bir kuram var. Neye ihtiyacınız varsa, ona istek duyarsınız. Temel fizyolojik ihtiyaçlarınız daha karşılanmamışsa, onu elde etmeye çalışırsınız. Güven ihtiyacınız varsa, sizi onun telafisi motive eder. Ama bütün bunları aşmış birisini ancak kendini gerçekleştirme motive edebilir. Yani sebebini keyfine göre kendi seçer. Onun için dedim aidiyet duygusu herkeste motivasyon yaratmayabilir diye.

Kendimizi motive edip, mutlu olmak istiyoruz. Ancak suçu hep başkalarında arıyoruz. Sizce bunun sebebi nedir?

Önce şu konuda anlaşalım: Motivasyon, mutluluk demek değil. Yaygın ve yanlış olarak eş anlamlı kullanılıyor. Pekâlâ, daha farklı duygular da motivasyona eşlik edebilir: Hırs, azim, hatta komplekslerimize karşı savunma mekanizmalarımız. Örneğin kendi okuyamamış bir insanın çocuğunu okutma tutkusu, hem içini acıtan bir duyguya karşı öz savunması, hem de çok güçlü motivasyon sebebidir. Şimdi sorduğunuza gelelim, neden hep başkaları motivasyonumuzu kaybetmemize yol açıyor, öyle mi? Motivasyonu gene kuramsal ve bence biraz zorlama olarak- içten gelen ve dış etkilerle gelen diye ayırırlar. Düşünce sistemimiz buna alışmışsa, dış motivasyon taşıma su gibi olur. Gelince motive eder, kesilince motivasyon da biter. İsterseniz size buradan bir özlü söz çıkartayım: Herkesin motivasyonu kendine. Canınız neden motive olmak ve neden kaybetmek istiyorsa, ondan olur veya kaybedersiniz. Yani bir suçlu arıyorsak çok uzaklarda değil!

Motivasyon gerçekten elde edilmesi zor mu? Yoksa biz mi zorlaştırıyoruz?

Evet zorlaştırıyoruz. Çünkü bizi dış motivasyona “koşullandırıyorlar”. Kendi düşüncelerimize sahip çıkmayı bilmiyoruz. Sosyal etkileşimin seline kapılıyoruz. Onun için de kimine zor, kimine kolay. Motivasyon ekip ilişkilerine de bağlı ve dönemsel dalgalanmalar gösteriyor.

Girişimcilikte motivasyon ne derece önem taşıyor?

Çok. Bir elin iki yüzü gibi.. Bir girişimci hedefine karşı o kadar istek duymalı ki, o güçle engelleri aşabilmeli. Kim bilir çıktığı yolda neler gelecektir başına? En önemli sermayesi, içindeki o büyük istek olacaktır. Öyle girişimciler tanırım ki, 80’lerine gelmiş, işe karşı ilk günkü tutumunu kaybetmemiştir. Motivasyon o noktalara geldiğinde, artık ona hayat anlamı demek lazım. Yaşama nedeni. Öyle güçlü ve odaklanmış bir istek ki, o kişinin ömrüne bedel.

Bir yöneticinin motivasyonu sürekli yüksek tutması zor ve yorucu bir iş. Nasıl bir politika izlemesi gerekir?

Sığmaz ki sohbetimize. Bir sürü ortaya karışık yönetim tekniği var. Göle maya çalar gibi, ortama yeterli dozda seçip verirsiniz. Kiminde işler, kiminde işlemez. Örneğin insanları meşgul tutma en klasik yöntemdir; boş kalan sıkılır, motivasyon falan uçar gider. Bizim kültürümüze yabancıdır ama biraz mizah insanlara iyi gelir. Bunların dışında iş değişikliği, sorumluluk verme, belli konularda inisiyatif kullandırma, geri bildirim, insanların yeteneklerini bulup onlara kullandırma, hedefler, insan olarak değer verme… Ne bileyim, bir dolu yöntem var ama ben yönetim eğitimi havasına girmeyeyim.

Motivasyon düştüğünde kendi haline bırakıp bir süre düşmesine izin mi vermeli, yoksa her düştüğünde hemen müdahale edecek bir yöntem mi kullanmalı?

Milletçe son zamanlarda pişmiş tavuk gibi olduk. Bazen de çok zorlamamak lazım motive etmek için. Olmayacağı zaman da var. Durumsal. Bir de iflah olmaz negatifler vardır ki onları da çok zorlamanın âlemi yok. O kişiler bize çok gerekliyse ve hâlâ işe yarıyorsa, o haliyle de çalışabilir. ‘Zorunda mı’ motive olmaya?

NOTLAR

Ahmet Eryılmaz kimdir?

Ahmet Eryılmaz, 1954 yılında doğdu. 1973’te Saint- Benoit’dan, 1978 yılında İÜ Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1980 yılında hukuk yüksek lisansını aynı fakültede tamamladı. 1980-1987 arasında Garanti ve İktisat bankalarında; önce avukat, sonra eğitim ve insan kaynakları bölümlerinde yönetici olarak çalıştı. 1987-1991 arasında Oyak Renault’da İnsan Kaynakları Müdürü oldu. 1991- 1994 arasında Bank Ekspres’te insan kaynaklarından sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 2009’dan beri Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi. 2011’den beri İnfina Yazılım Yönetim Kurulu üyesi. Blogger, konferans konuşmacısı, yönetim danışmanı.

 

 

MOTİVASYON YEMEĞİ
Bir bankanın şube müdürü, tüm şube çalışanlarını ‘motivasyon yemeğine’ çıkarır. Kocaman bir masa, bir ucundakinin öteki uçla alakası yok. Müdür; hedefleri, hayalleri anlatan uzun bir vaaz verir. Gece ilerledikçe, insanlar arasındaki sorunlar ortaya dökülmeye başlar. Ertesi gün bir sürü küs vardır şubede. Müdür bir daha uzun süre motivasyon yemeği falan demez…

‘Bir şey konuşabilir miyiz?’

Bir gün departmanın çalışkan ve sessiz çalışanlarından birisi ‘Bir şey konuşabilir miyiz?’ diye bana geldi. Bu söz kötüye işarettir. Şu ‘bir şey konuşmamız ‘lazım’dan hayır çıktığını görmedim. Geleceğini görmüyormuş, çalışma şevkini kaybetmiş. Anlatmayı denedim; önümüzdeki zamanlarda yatırım yapacağız, eğitimlere yollayacağız, bir de İngilizcesini biraz geliştirse al sana kariyer planı. Dinledi, yorum yapmadı, düşüneyim dedi ve gitti. 15 dakika geçmeden kapıdan gene kafasını uzattı, ‘Çok kısa bir tek şey soracağım’ dedi, ‘Siz bana söylediklerinizin aynısını başkalarına da söylediniz mi?’ Muhtemelen çıktığında konuştuklarımızı bir arkadaşına anlattı, o da ne dediyse trip atmak için odama geri dönmüş. Motivasyonun değişkenliğini ve kişiselliğini bilmem anlatabildim mi?

 

Röportaj: Dilara Gülşah Azaplar

*Marmara Life 99 Sayı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s