Mektubunuz Var!

“Sirkeci’deyim. Vedat Tek ’in eseriyim. Yıllara meydan okuyorum ama teknolojik gelişime o kadar değil . Görmediyseniz beni ziyaret etmek ister misiniz?”

Satırlarıma başlamadan önce; insanoğlu, var olduğundan bu yana iletişim çağında sürekli bir değişim ve gelişim göstermiştir. Giriş cümlesi ise mektup kültürünün klişesi olarak hafızalarımıza kazınmıştır.

İlk dönemlerde haberleşme dumanla, güvercinlerle sağlanırken sonrasında yazının icadıyla birlikte yazılı hayata, mektuplaşmalara ve günümüzde anlık mesajlaşmalara kadar gelinmiştir. Bu haberleşme ağındaki mektupların yeri her zaman farklı ve biraz da “duygulu” olmuştur. İşte o duygu dolu mekânlardan biri olan ziyaret merkezimiz; Sirkeci’deki Büyük Postane. Gidiş nedenimiz tarihe ve iz bırakanlara saygı duymak, telgraf çekmek, mektupla selam yollamak…

Dönemin modern mimarlarından Vedat Tek’in ilk ve en önemli eserlerinden biri. Yapımına 1905’te başlanan ve 1909’da hizmete açılan tarihe tanıklık etmiş bir mekân. Her şeyin bir hikâyesi olduğu gibi Tek’in hikâyesi de ilginç ve dönemin çetin şartlarını özetleyen bir durum.

Yıl 1905’tir ve mimar Vedat Tek “Mimar Mehmet Vedat” ilanıyla iş aramaktadır. O dönemde yabancı mimarlar revaçta olduğu için ilanı görenler “Türk’ten mimar olur mu?” serzenişinde bulunur. Ancak Vedat Tek işte böyle eleştirel bir ortamda Posta ve Telgraf Nezareti Sermimarlığına atanır. O dönemki adıyla Postahane-i Amire yani Büyük Postane binasını tasarlar. Kim derdi ki o dönemde iş bulması bile zor görünen Vedat Tek’in projesi ile Legion d’Honneur nişanı (Fransız hükümetinin verdiği Şeref Nişanı), Mecidi ve Osmani nişanları ile Sanayi madalyası alacağını…

“POSTA TELGRAF NEZARETİ”

Büyük Postane’yi büyük kılan ise ulusal mimarlığın batı mimarisiyle birleştirildiği bir yapı olması. Girişte sizi Kütahyalı ustaların çinilerle bezenmiş “Posta Telgraf Nezareti” yazısı karşılıyor. Ki burası öyle bir bina ve tarihtir ki adres tarifleri de Büyük Postane’ye göre yapılıyor. Ve zaten bu heybetli bina caddeye de adını veriyor.

Yeni Postane ile başlayan ve Büyük Postane adını alan bina 1927-1936 yılları arasında İstanbul Radyoevi’ne de ev sahipliği yapıyor. 1958 yılına gelindiğinde ise tamamen posta ve telgraf hizmetleri için kullanılıyor. İlk zamanlar eleştirel yaklaşımlar olsa da tarihe geçecek yapının bitmesinin ardından Servet-i Fünun, Malumat ve Muhit gibi gazeteler, Vedat Tek’in posta binası hakkında övgü dolu yazılara yer verir. İşte onlardan birinde şöyle der: “… hünerli mimarlarımız, batı mimarlık biliminde geliştirdikleri düşüncelerini Osmanlı yapıtlarının incelenmesi ve eski Arap üslubunun süslerini de katarak üç tarz-ı mimarinin birleşimi olan bir güzellik yaratarak kenti bezemeye başladılar. Sanayi-i mimariye-i Osmaniye’nin olgunlaşmasını sağladılar.”  Eskiden insanların mektup göndermek için kuyruğa girdiği binada şimdi o kadar kuyruk yok ama olduğunda da sebebi mektup değil; fatura!

MEKTUP KUYRUKLARI BİTMESİN

Zemin kat Sirkeci Postanesi, birinci kat Telgraf Müdürlüğü ikinci ve üçüncü katlar da PTT İstanbul Bölge Baş Müdürlüğü olarak kullanılıyor. Büyük Postane’nin bir bölümü ise PTT Müzesi. Ve müzede 1855 yılında imal edilerek ülkemizde kullanılan telefonlar sergileniyor. Hafta içi açık olan müzeyi gezmek ise ücretsiz.
Müzede dönemin ahşap mobilyaları, eski pul koleksiyonları zamana meydan okurcasına kendini gösteriyor. Dışarıdan görüldüğünde cazibesiyle ve ihtişamıyla dikkat çeken Büyük Postane, Anıtlar Yüksek Kurulu’nun sivil mimarinin en güzel örneklerinden birisi olarak tescillediği tarihi yapılardan sadece bir tanesi. Aynı zamanda turizm merkezi…

Mekanın ihtişamı ve cazibesinde mimari özelliğinin etkisi büyük… Osmanlı Devleti’nde posta ve telgraf hizmetinin verildiği ilk yer olan Büyük Postane aslında Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın eseri. “Peki bu akımınamacı ve vizyonu nedir?” derseniz; 1908 ile 1930 yılları arasında yaygın olan bu mimari üslup Türk Milli tarzını oluşturma girişimidir. Öncüleri Mimar Kemaleddin ve Vedat Tek. Osmanlı Canlandırmacılığı veya Yeni Osmanlıcılık olarak da görülen bu akımın etkisi sadece kamu binalarıyla sınırlı kalmış. Örnek olarak Büyük Postane ile birlikte, Haydarpaşa Vapur İskelesi, Kemer Hatun Camisi, Ankara’daki Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları merkez binası gösterilebilir. Özetle; günümüzün teknoloji akımı ve bazı alanlardaki yıkımı bir çok şeyi değiştirmiş ancak tarihi mekânların önemi her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü o binalarda bir devrin izleri, anıları ve hikâyeleri canlanmakta bugünlere geliş ve geçiş sürecinin izleri taşınmaktadır.

Evet, günümüzde insanlar dünyanın öbür ucunda bile olsalar birbirlerine anlık ulaşabiliyor, mesaj atabiliyor ancak bir dönemimize damga vuran
mektupların yerini tutmuyor. Çünkü o dönemlerde hasretlikler, özlemler, sevgiler ve duygular kelimelerden taşar, mürekkebin kokusu akıllarda kalırdı. Şimdi ise kopyala gönderin esiri ve belki de biraz hazırcılığa alışır olmuşuz. Dedelerimiz ninelerimiz, postacıların yolunu gözler ve postanenin yollarını aşındırırken şimdi onların torunlarından postane kavramını ve yolunu bilen neredeyse yok! Çünkü dünya sanal da olsa ellerinin altında… Bir tuş kadar yakın!

NOTLAR

Vedat Tek kimdir?

1873-1942 yılları arasında yaşamış, Türkiye’nin akademik eğitim almış, günümüz mimarlık mesleği ilk uygulamış ismi olarak tarihe geçmiştir. Babası Giritli Sırrı Paşa Osmanlı vezirliği ve Bağdat valiliği yapmış, annesi şair Leyla Hanım ise bestecilikle uğraşmıştır. Mimarlık eğitimini Paris’te tamamlamış resim ve heykel kurslarına katılmıştır. 9 yıllık Paris serüveninin ardından İstanbul’a dönüp ülkemize özgü bir mimarlık anlayışı ortaya koyabilmek için Arabesk, Osmanlı, Selçuklu Mimarlığı üzerine çalışmalar yapıp Türk mimarlığını kendisine kaynak olarak göstermiştir.

» Yeni Postane
(Büyük Postane-Sirkeci)
» Mesadet Hanı (Sirkeci)
» Karaköy Denizyolları Acentesi
» Fatih Tayyare Şehitleri Anıtı
» Haydarpaşa Vapur İskelesi
» Ankara Mebussan Kulübü
» Eski Çankaya Köşkü

Büyük Postane’nin mimari yapısı

Vedat Tek’in ilk eseri olan bina dört katlı ve 3 bin 200 metrekaredir. Giriş basamaklarla yükseltilmiş ve ön cephesinin her iki köşesi de öne çıkarılıp yükseltilerek üzerleri kubbe ile kapatılmıştır. Tüm süslemelerde 16. yüzyıl Osmanlı üslubu hakim. Binanın cephesi yontma taş ve mermerdir, ana girişi ise çok büyük bir salona açılıyor. Salonun çatıya dek
yükselen tavanı, turuncu ve mavi renk ağırlıklı camlarla kaplı…

 

Yazı: Burçak Öksüz Doğan

*Marmara Life Sayı 99

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s