Yarım asırlık bir dev onlar… Üst üste iki yıl dünyanın en büyüğü olan, Avrupa Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Eczacıbaşı Vitra, dünya karmasını aratmayan yeni kadrosuyla yeni başarıları hedefliyor !
Gözlerinizi kapatın ve biraz düşünün… Çok değil, sadece birkaç saniye. Türkiye’de bir futbol takımı, 2015 yılının Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olsa… Bununla yetinmeyip 2015 yılında Dünya Kulüpler Şampiyonu apoletini de omzuna taksa? Sonrasında 2016’nın da Dünya Kulüpler Şampiyonu olsa… Ki, dünyada bunu başarabilen ilk takım olarak öne çıksa neler olurdu? Evet, belki siz son iki yılda bunların hiçbirini görmemiş ya da duymamış olabilirsiniz ama emin olun, Türkiye’de yazması bile zor olan bu büyük başarılara imza atan bir takım var. Türkiye’nin uluslararası arenada açık ara en başarılı olduğu branşta, voleybolda rüzgar gibi esen bir takım onlar. O takım Eczacıbaşı Vitra ya da medyanın onlara uygun gördüğü isimle, Atatürk’ün kızları…
17 YILLIK SAADET DÖNEMİ
1966’ya dayanıyor bu zaferlerle dolu öykünün başı. Ve sonrasında başarılar üst üste geliyor. 1968’de İstanbul Ligi’nde boy göstermeye başlayan Eczacı, 1970’te İstanbul Şampiyonu, 1969-1970 ve 1970-1971 sezonlarında Türkiye üçüncüsü, 1971-1972’de
Türkiye ikincisi unvanına sahip oluyor. Ve ardından 1972-1973 sezonundan başlayarak 17 yıl üst üste Türkiye Şampiyonluğu’nu kimse alamıyor bu muhteşem takımın elinden. Toplam 28 Türkiye Şampiyonluğu’nun 17’si bu saadet yıllarına sığdırılıyor. Sonrasında Emlak Bankası, Vakıfbank ve Güneş Sigorta ile yaşanan kıyasıya bir rekabet başlıyor. Aslında o rekabetin, bugün kadın voleybolunun Türkiye’nin en başarılı spor branşı olmasının temellerini attığını söylemek gerek.
BİR KULÜPTEN FAZLASI
Bu noktada o görkemli camianın içinden yetişmiş bir isme kulak vermek lazım. Annesi Filiz Hakyemez gibi Eczacıbaşı forması giyen, sonrasında Türk voleyboluna ekranlardan
hizmet veren Burcu Hakyemez Dal’a göre Eczacıbaşı bir spor kulübünden fazlası… “Eczacıbaşı, tarihinden bu yana oyuncu yetiştiren bir fabrika oldu ve hala çalışıyor. Özellikle Türkiye’nin en önemli voleybol adamlarından biri Cengiz Göllü döneminde. Öyle ki, Göllü hem Eczacıbaşı’nı hem de Türk Milli Takımı’nı çalıştırıyordu. O Milli
Takım’daki 12 ismin 10’u da Eczacıbaşı oyuncusuydu. O dönemden bu yana Eczacıbaşı’nın temel prensiplerinden biri oyuncu yetiştirmek oldu. Eczacıbaşı sahada kazanma odaklı bir yetiştirme tarzına sahip değil. Spor kültürünü, rakibe saygıyı, sahip olduğu değerleri kendi çatısı altındaki her oyuncuya aşılayan bir kulüp. Bu özelliği itibarıyla bir spor kulübünden fazlası, bir okul” diye anlatıyor Eczacıbaşı’nın değerini…
YARIM ASIRLIK DEV
Son iki yılda iki kez dünyanın en büyüğü olan bir takımın yeni başarılara yelken açması için ilk şart ‘zirvede’ kalma kararlılığı… İşte tam da bu noktada motivasyon devreye giriyor Eczacıbaşı Vitra için. Yarım asırlık dev, 50. yılına yakışır bir sezon geçirmek için dünya karmasını aratmayan bir kadro oluşturdu. Dünya voleybolunun birbirinden
saygın isimleri transfer edilirken, bu süper yıldızlar ile Eczacıbaşı altyapısının Türk voleyboluna armağan ettiği gençlerden dev bir takım yaratıldı. Kimler yok ki o
kadroda? Kariyerinde iki olimpiyat şampiyonluğu (2008 Beijing, 2012 Londra) bulunan Brezilyalı orta oyuncu Thaisa Menezes’ten, voleybolda başarılı bir ülke olan Rusya’nın son dönemdeki en büyük yıldızı Tatiana Kosheleva’ya, ABD’nin son iki olimpiyatta bir
gümüş, bir bronz madalya almasında önemli rol oynayan Jordan Larson’a… Yine ABD Milli Takımı’nın genç jenerasyonundaki yıldızlarından Rachel Adams’a… Sırp Milli Takımı’nın pasörü ve beyni Maja Ogejenovic’ten, genç pasör çaprazı Tijana Boskovic’e kadar tüm yıldızlar Turuncu-Beyazlı forma altında buluşmuş durumda.
‘O FORMA BİR AYRICALIK’
Basketbolda da bir döneme damga vuran, 50 yıldır ‘yıkılmaz bir kale’ gibi duran Turuncu-Beyazlılar’ı ‘özel’ yapan kavramı ‘kuşaklarüstü bir aile olmak’ diye özetliyor Burcu Hakmeyez Dal ve bu kavramı şöyle açıklıyor: “Eczacıbaşılı olmak bir ayrıcalık. Türkiye’de voleybol oynayan herkes o formayı giymek ister. Eczacıbaşı’nda daha önce forma giyen, voleybolu bırakan ‘ablalarımız’ bile asla o aileden kopmaz. Her zaman yanınızdadır. Bir maç sonrası tribünde, antrenman çıkışı bir kafede seninle konuşurlar, destek olurlar, uyarılarda bulunurlar. Ve o sözler her zaman kulağa küpe olur. Aslında bu da kulübün gelenekleriyle olan bağını ortaya koyuyor. Kulüp 50. yılını kutluyor ve bu seneye yakışır bir takım kurma felsefesiyle hareket ediyorlar. Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu’nun ötesinde şu anda Eczacı’nın en büyük hedefi, dünyadaki büyük starları Türkiye’ye getirip Türkiye Ligi’nin kalitesini yukarıya çekmek. Dünya karması
gibi bir kadro var. Ancak o yapıda bile oyuncu yetiştirme felsefesinden vazgeçilmiyor. Altyapıdan gelen genç oyuncular, böyle süper yıldızlarla rekabet ediyor, ligde yine şans
buluyor. Öyle ki, mevcut kadrodan Avrupa’nın zirvesine aday 3 ayrı takım çıkar.”
PATRONLARIN BAKIŞ AÇISI
50. Yılın kutlandığı gecede Eczacıbaşı Spor Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı, “Sadece takım olarak değil yarattığı takım ruhuyla da Eczacıbaşı tüm dünyaya kendisini kanıtlamıştır. Bu kutlama gecesini, 50 yılın bir tortusu olarak görüyorum ve bu atmosferi yaşayabilmek, şampiyon olmaktan daha çok gururlandırıyor beni” sözleriyle anlatıyor ‘patronların’ bakış açısını… Noktayı Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı koyuyor: “ 50 yıl önceki heyecan ve coşkuyu hala taşıyoruz. Kadın voleybolunda sağlanan ulusal ve uluslararası ileri başarıların, kadınların toplumsal varlıklarının güçlendirilmesine katkıda bulunduğunu gördükçe, spor girişimlerimizi destekleme kararlılığımız pekişiyor.” Geriye tek bir söz kalıyor: Nice yıllara Atatürk’ün şampiyon kızları…
NOTLAR:
DİKKAT KAPTAN KONUŞUYOR!
Tecrübesine ve kariyerine rağmen başka bir takıma gidip yıldız olmak yerine Eczacıbaşı’nda zaman zaman yedek kalmayı tercih eden Neslihan’a göre Turuncu-Beyazlı kulüp bir başka. Eczacıbaşı’ndan söz ederken adeta gözleri parlıyor, “Başarının kaynağı bence bu takımın yapısı. Biz masöründen temizlik görevlisine, antrenöründen
oyuncusuna kadar büyük bir aileyiz. Böyle bir takıma kaptanlık yapmak benim için de çok özel ve gurur verici. Aynı zamanda da büyük bir sorumluluk. Ben bu takımın
kaptanı olarak sahada yer aldığım her an takıma ne verebilirsem, nasıl bir katkı sağlarsam bu benim için çok büyük bir gurur” diyor.
Yazı: Hasan Ercazip
*Marmara Life sayı 100