Aşıkların En Özeli Veysel

asik_veyselin_bilinmeyen_fotograflari_sergilendi_1458569913_4318

Sancılı doğum, çileli hayat, kayıp gözler, zengin sözler ve işte size müthiş bir değer: AŞIK VEYSEL…

Karacalar’ın Ahmet’inden olma, Gülizar’dan doğma (1894) bir çocuktur Veysel… Yaşamı kadar doğumu da sancılı ve çilelidir. Annesi Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken sancısı tutar. Oracıkta doğurur. Göbeğini kendisi keser, bir çaputa (bez) sarıp yürüye yürüye köye döner.

Çiçekle solan gözler !
Veysel doğduğunda yörede çiçek hastalığı çok yaygındır. Ki iki kız kardeşini bu yüzden kaybeder. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalanır ve dönemi şöyle anlatır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine
kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”

Veysel, diğer gözünü de anası inek sağarken babasının seslenmesi üzerine aniden arkaya dönmesi sonrası değneğin gözüne girmesiyle kaybeder. Kardeşi Elif, Veysel’in eli ayağı, gözü olur… Elinden tutar gezdirir. Babasının vakit geçirmesi ve içinde bulunduğu kötü durumu unutması adına aldığı kırık saz ise sözü ve dünyası olur. Hele de 20’li yaşlardan sonra. İyi saz çalan ve şiirler söyleyen Veysel düğünlere gitmeye başlar. Halka giderek genişler Sivas’a Tokat, Kayseri ve Yozgat da eklenir. Onu ulusal sanatçı yapacak kişi ise edebiyat öğretmeni olan ve 1930’da Sivas’a gelen Ahmet Kutsi Tecer’dir. 1931’de Sivas’ta yapılan Halk Şairleri Bayramı’nda sesini duyuran, sazını dinleten Aşık Veysel yoksul olmasına rağmen program sonrası verilen 10 lira için “Siz bize değer verip buralara kadar çağırdınız. Asıl bizim size para vermemiz gerekir” diyecek kadar
gönül gözü de zengin ve gururlu bir insandır. 10 lirayı kabul etmez ama zorla 5 lira cebine sıkıştırılır.

Yürüye yürüye “Ankara ”
Bir günde şöhret olunur mu? Evet olunur… Aslında bir günlük değil yılların birikimidir ama basına yansıma ve sonuç görülmesi 1 güne dayanır. Cumhuriyet’in 10. yıl dönümü ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk adına şiirler istenir. Aşık Veysel “Atatürk’tür Türkiye’nin
ihyası”… dizesiyle başlayan şiiri okur. O zaman Sivrialan’ın bağlı olduğu Ağacakışla nahiyesi müdürü Ali Rıza Bey, Veysel’in bu destanını çok beğenir “Ankara’ya gönderelim” der ama Aşık Veysel, Atatürk’ü görme umuduyla “Ata’ya ben giderim” cevabını verir. Vefalı arkadaşı İbrahim ile yaya olarak yola düşerler ve 3 ayda Ankara’ya
ulaşırlar. Orada burada tanımadıkları ancak misafirperver olduğunu duydukları insanların evinde günlerce kalınır, Atatürk hayaline ise kavuşamaz. Hatta birinde “Atatürk destanını” Hakimiyet-i Milliye (Ulus) basımevine ulaştırmak için çarşıdan geçmek ister, polis izin vermez. Saza tel alacaklarını söylerler yine izin çıkmaz. Hatta polis kaçak girme girişimlerine karşı ölümle tehdit eder. Sonunda İbrahim’e, yalvar yakar saz teli alması için izin verilir. Sonra Aşık Veysel ve İbrahim bir şekilde gazetenin matbaasına gider ve müdüre ulaşır. Müdür dertlerini dinler ve destanı çok beğenir. Gazetede çıkacağını söyler ve bir miktar telif ücreti de öder. İbrahim ve Aşık Veysel sabahleyin 5-6 gazete alıp çarşıya çıkar. Bir gün önce çarşıya sokulmayan Aşık Veysel’e yaklaşım değişir. Polisler: “Oooo! Aşık Veysel siz misiniz? Rahat edin efendim! Kahvelere girin! Oturun!” der. Mustafa Kemal’e yine ulaşılamaz ve köye dönmek isterler. Ancak para yok! Halkevine gitmeye karar verilir. Önce kapıdan içeri alınmazlar ama beklerken içeriden birisi Aşık Veysel’i tanır içeri aldırır. İçeride milletvekilleri de vardır ve hemen Pazar gününe konser ayarlanır. İbrahim ve Aşık Veysel’e birer kat elbise verilir. Konser sonrası bir miktar para ödenir ve onunla köye dönülür.

Acı bir Esma
İki evlilik yapan, ilk eşi ve aşkı eve hizmetkar olarak aldıkları adamla kaçan Esma’dır. Ki o Esma’nın kaçacağını bilen Aşık Veysel, ayakkabısına yaban ellerde perişan olmaması adına bir tomar para bile koyar. Aşık Veysel’in kucağında 2 aylık bebek vardır ve kısa süre sonra o bebek hayatını kaybeder. Esma, yıllar sonra çok pişman olup köyüne döndüğünde Aşık Veysel ile görüşmek ister. Aşık Veysel’in 7 çocuğu olduğu ikinci
eşi Gülizar buna izin verir ancak “Hangi yüzle görüşeceğim” diyerek Aşık Veysel’in yanına gidemez Esma. Kapıdan geri döner. Aşık Veysel eşinin kaçması ve çocuğunun ölümüyle ilgili şu özeti yapar: “Talih çile kadar sözü bir etmiş, her nereye gitsem gezer peşimde.”

Aşık Veysel ’in zengin bahçesi !
Gönül gözü açık olan ve doğayı, insanı tasvir ederken görenden daha iyi sözler kullanan Aşık Veysel köyünde bir tek meyve ağacı olmadığı halde Sivrialan’da ilk bahçeyi kendisi yapar. Elma, kiraz, kayısı… Kardeşleriyle beraber ilk bahçeyi yapmaya başladığında köylüler “Atalarımız bunca yıl böyle bi iş yapmamışlar şu kör adam onlardan daha mı iyi bilecek ki böyle bir işe girişti!” der. Bir kaç yıl sonra ağaçlar meyve verir ve aynı köylüler
söylediklerinden utanarak “O kör değilmiş meğer! Kör olan bizmişiz” derler. Ki elmaları “Aşık Veysel elmaları” diye markalaşır.

Eğitim görmemiş öğretmen
Aşık Veysel hayatında eğitim görmemiştir ve okuma yazması yoktur. Ama bilgi ve birikimi çoktur. İşte o ayaklı arşiv, Türk edebiyatının ve sanatının zengin Aşığı Veysel (1941-1946 arası) her sene bir enstitü olmak üzere Adapazarı Arifiye Köy Enstitüsü, Hasanoğlan Köy Enstitüsü, Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü, Yıldızeli Pamukpınar Köy Enstitüsü ve Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nde saz dersi verir. Çifteler Köy Enstitüsü’nde o meşhur “Toprak” şiirini yazar… Okullarda konserlere gider. Ve 1965’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir kanunla Aşık Veysel’e, “Türçe’ye ve anadilimize hizmetlerinden ötürü” 500 lira aylık bağlar. Çünkü o kadar arı bir dili vardır. Doğayı, toprağı, insanı, değerleri ve duyguları çok iyi dile getiren Aşık Veysel şiirlerinde aşkı, gurbeti, vatanı, milleti, değerleri çok ama çok iyi anlatır. Şiirlerindeki sadelik, ezgilerinin orjinalliği, konuları ve kısa özlü mesajları Aşık Veysel’in şöhret olmasını sağlayan önemli etkenlerdir. Ayrıca Anadolu’da yüzyıllardır devam eden “aşık” geleneğinin önemli temsilcilerinden ve üreticilerindendir. Hem geçmişi bilerek hem de yeni üretimleriyle kazanımlar sağlayarak, değer katarak.

Vedaya doğru …
15 Ağustos 1971’deki son konserinde dinleyiciler “Kara toprak” diye bağırır. Aşık Veysel onlara şöyle seslenir: “Sayın seyirciler, zaten bir avuç toprağım var, o da üstümü örtecek, size neyimi vereyim?” der. Rahatsızlanır ve konsere devam edemez. Hastanede kalbini dinlemek isteyen doktorlara “Benim kalbimde gizli şeyler var, onu görürsünüz sonra” der. Kanser teşhisi konur hastanede kalması önerilmesine rağmen o zamanın geldiğinin farkındadır ve köyüne dönmek ister, vasiyet eder; “Toprağımı örtmeyin. Taş koymayın. Benim toprağımdan herkes istifade etsin… Arılar, kurtlar, kuzular faydalansın… Üzerimi kapatırsanız benden kimse istifade edemez.”

Notlar

Göz ameliyatına neden karşı çıkar?
Şöhrete kavuşan, iyi bir çevresi, zengin dostları, parası pulu ve imkanı olan Aşık Veysel’e görebilmesi için göz ameliyatı teklif edilir… O, cevabı şiirle verir; “Bir küçük dünyam var içimde benim/Mihnetim ziynetim bana kâfidir /Görenler dar görür geniştir bana / Sohbetim ülfetim bana kâfidir.”

Veda: 21 Mart 1973
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar dolanır

Bir Bakışta AŞIK VEYSEL
-Bugüne kadar Veysel’le ilgili 50’ye yakın kitap yayımlanmıştır.
-Hakkında İngilizce ve Fransızca makaleler yazılmıştır.
-Çocukluğunda yanında kardeşi Elif, gençliğinde İbrahim ve son döneminde oğlu Ahmet koluna girmiş hayat yoldaşı olmuştur.
-Aşık Veysel’in soyadı Ulu’dur ama o Şatıroğlu’nu kullanmayı tercih eder.
-Şiirlerinde kullandığı mahlaslar genellikle Veysel, bazen de Sefil Veysel ve Veysel Şatır’dır.

İçinde kalan iki ukde
Aşık Veysel’in içinde kalan iki uhdeyi eşi Gülizar Ana şöyle açıklar: “Ata’ya gidemediğine bir, askere gidemediğine iki; yanardı ki o kadar olur.”

 

Yazı: Burçak Öksüz Doğan 

*Marmara Life Sayı 100

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s