SURİYE’NiN iLK VE TEK ASTRONOTU 64 YAŞINDAKİ MUHAMMED AHMED FARİS, İÇ SAVAŞ NEDENİYLE TÜRKİYE’YE SIĞINDI VE ŞİMDİLER DE İSTANBUL KOCAMUSTAFAPAŞA’DA 2 ODALI BİR EVDE, 6 NÜFUSLA BİRLİKTE YAŞIYOR. 1987’DE UZAYDA 7 GÜN, 23 SAAT, 8 DAKİKA GEÇİREN ‘SURİYELİ ASTRONOT’ HİKÂYESİNİ MARMARA LİFE’A ANLATTI.
Muhammed Faris ismi size bir yerlerden tanıdık geliyor mu bilmem ama kendisi Suriye’nin Neil Armstrong’u. Faris, 1987 yılında uzaya giden ilk Suriyeli oldu; bulundukları mekik ülkesinin sınırlarından geçerken radyodan yaptığı konuşmayla
Başkan Hafız Esad’a selam yolladı. Döndüğünde ülkesinde kahraman ilan edildi ama bugün Türkiye’de yaşayan bir mülteci.
Türkiye, Suriye’deki iç savaştan kaçan 2 milyondan fazla mülteciyi ağırlıyor. Avrupa Birliği’yle vardığı anlaşma uyarınca, iç savaştan dolayı kalış süreleri uzayan bu mültecileri kısmen de olsa istihdam piyasasına entegre etmek durumunda. Gelen
sığınmacılar arasında çok yüksek vasıflı kişiler de var fakat bunların hangi koşullarda yaşadığı ve Türkiye’ye nasıl entegre edileceği ciddi bir soru işareti. Buna bir örnek, Suriyeli kozmonot Muhammed Ahmed Faris. Suriye’nin ilk, Arapların ikinci astronotu olan Muhammed Ahmed Faris, Halep doğumlu. Suriye’nin Sovyetler Birliği ile ortak projesi olan “Intercosmos” uzay uçuş programına seçilerek 22 Temmuz 1987 yılında uzaya çıktı. Bu görev için 155 pilot arasından seçilen Faris, 2 yıllık eğitimin ardından, 7 gün 23 saat ve 8 dakika uzayda kalarak Mir Uzay İstasyonu’nda kimya, fizik ve tıp alanında 13 deneye imza attı. Tekrar Suriye’ye adım attığında bir kahraman gibi karşılandı. Üniversitelerde, okullarda dersler verdi. Sonra orduya döndü, pilotları
eğitti. Tümgeneral, ardından 2004’te general olan Faris, 2012 yılında muhalif tavrından dolayı ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı, yürüyerek Kilis’ten sınırı geçti ve
Türkiye’ye sığındı…
SURİYE’NİN ‘NEİL ARMSTRONG’U ŞİMDİ MÜLTECİ
‘Savaş pilotuydum. Ruslar, savaş pilotlarının uzaydaki şartlara daha kolay alışabildiğini tespit etmiş. Uzayda 8 gün kalınacak ve belirli görevlerin yapılabilmesi için kısa
sürede o şartlara alışmak gerekiyor. Göreve aday birçok pilot vardı ama beni seçtiler, Moskova’da 2 yıl eğitim gördüm. Suriye’ye döndükten sonra deneyler yaptım.
1997’ye dek üniversitelerde dersler, konferanslar verdim. Tümgeneraldim, 2004’te Hava Kuvvetleri’nde general oldum. Daha sonra Suriye’den ayrıldım, çünkü zulmü ve katli gördüm. Bizim uçaklarımızın, pilotlarımızın çocukları nasıl öldürdüğünü gözlerimle gördüm. Ülkemde benim adıma açılan havaalanı, caddeler vardı. Param, evim, korumalarım… Terk ettikten sonra tüm mülküme el koydular. Bu bir tercih meselesiydi. Halkım acı çekerken orada ‘bir kahraman’ olarak kalmaktansa, sürgünde kıt şartlar içinde onurlu yaşamayı yeğledim Beş senedir Türkiye’deyim. Altı kişi Kocamustafapaşa’da iki odalı bir evde yaşıyoruz. Üniversitelerde, konferanslarda bilgilerimi aktarıyorum.’
‘NEREDE YAŞAMAK İSTİYORSUN?’
Türkiye’ye gelmek her anlamda zor oldu, çıkamıyordum ülkeden. Beşinci seferde çıkabildim. Houzeyfa’yla (oğlu) birlikte kaçak olarak geldik. Oradan çıktıktan sonra tüm mülklerime el koydular. Türk istihbaratı, beni Antep’e götürdü. Oradan Ankara’ya geldim. “Nerede yaşamak istiyorsun?” diye sordular. “İstanbul” dedim. Halep’e geri gitmek istediğim doğrudur çünkü benim hatıralarım, annemin mezarı, hayatım orada…’’
‘HALEP DÜŞERSE, İSTANBUL VAR’
Muhammed Faris geleceğin astronotlarını yetiştirme imkânını kendi ülkesinde bulamadı. Ama bugün İstanbul’da, Eyüp Belediyesi’nin kurmuş olduğu Ali Kuşçu Uzay
Evi’nde astronot ve uzaybilimci olma umudu taşıyan miniklerle deneyimlerini paylaşıyor: “Uzay yolculuğu başlangıcından bitimine kadar oldukça zorlu bir süreçtir. Yüzlerce pilot arasından seçilmem, Sovyetler Birliği’nde geçirdiğim testler ve eğitimler oldukça zorluydu. Uzayda geçirdiğim sekiz gün oldukça zordu ama bütün bunlara katlandım çünkü bu bir halkın hayaliydi ve kendi kişisel hayalimdi. Uzay yolculuklarında kalkış sırasında veya dönüş sırasında beklenmedik kazalar sonucu onlarca astronot hayatını kaybetti. Uzayda 7 gün, 23 saat, 8 dakika kaldım. Orada görebileceğiniz en güzel manzara, Dünya’nın görüntüsü. O yüzden astronot ve kozmonotlar için en rahatlatıcı şey Dünya’ya bakmak… Bir bebeğin anneye bakması gibi bakıyorsunuz… Bir de hiçbir sınır görmüyorsunuz, sınır yok, devlet yok, ayrım yok… Dünya’yı annenin sıcak kucağı gibi görüyorsunuz. Keşke dünyadaki tüm kötü insanları uzaya yollasalar. Geri geldiğinde ne kadar güzel olduğunu fark edip, kötülük yapmaktan vazgeçerler, eminim. Şu an en büyük hayalim Suriye’de savaşın bitmesi… Bizim oralarda eski bir söz vardır; ‘Halep düşerse, İstanbul var’… Türk halkına kapıları sonuna kadar açıp, alabildiği kadar insan aldığı için şükran borçluyuz.”
UZUN İNCE BİR YOLDA MÜLTECİLER
‘Bu göç dalgasında toplumun her kesiminden insan geliyor: Profesör olan da, cahili de… Ama Suriye halkı genelde meslek sahibi bir halktır. Yeter ki Türkiye bu meslek sahibi, diplomalı, bilim insanlarından, işadamlarından faydalanmayı bilsin. Dünya çok zor bir dönemden geçiyor. İnsanların kendilerine şu soruyu sormalarında fayda var; ‘İç savaş yüzünden ülkenizden kaçmak zorunda kalsaydınız, nasıl bir hayatınız olurdu?’ diyor Faris… Ve akıllara dünyada 65 milyon mülteci olduğunu, dakikada 24 kişinin evini terk etmek zorunda kaldığını getiriyor.
“BAŞKALARININ ACISINA BAKMAK”
Mülteciler hakkında ana akım medyanın sunduğundan daha fazlasını söylemeyen, onları köhne teknelerin güvertesinde objektife yakalanmış, yüzlerindeki dehşet
ifadesi ve korkudan büyümüş gözleriyle resmeden tüm dünya ulusları, mülteciler sınıra yaklaştıkça hoşgörüyü bir kenara mı bıraktı? Sorunun yanıtını Susan Sontag “Başkalarının Acısına Bakmak’’ adlı kitabında vermiş: “Ne kadar çok sempati duyarsak, acılara yol açan gelişmelerde bir suç ortaklığımız bulunmadığı duygusuna kapılmamız da o ölçüde kolaylaşır. Sempatimiz, acizliğimizin yanı sıra masumiyetimizin de ilanıdır.’’
NOTLAR
“MÜLTECİLERİ KİMSE KABUL ETMİYORSA, MARS’A MI GİDECEKLER?’’
Halil Altındere, Berlin’de kişisel sergisi ‘Space Refugee’de, ironik yaklaşımıyla bu tahayyülü ve yaşamakta olduğumuz insani trajediyi ele alıyor. Altındere, kurgu
şüphesi yaratan gerçek hikâyeleri anlatmaya ve hikâyenin kahramanlarına kendi ifade alanlarını açmanın önemine inanıyor. Sergisinde 2012 yılında Türkiye’ye iltica eden Suriyeli kozmonot Muhammed Faris’i konu ediyor. Faris’in yolculuğu üzerinden NASA’nın, uzay hukuku uzmanlarının, sanal gerçeklik sanatçılarının, mimarların işbirliğinde, incelikli olduğu kadar iç burkucu bir Mars ütopyası kurguluyor.
KÜRESELLEŞEN DÜNYADA GÖÇMEN OLMAK
Hayatlarını riske atarak denizleri, dağları, nehirleri geçmeye çalışan, zulümden kaçarak güvenli bir ülkeye ya da ekonomik sıkıntılardan kaçarak güvenilir bir hayata ulaşmak için ülkelerini terk eden insan sayısı 63,5 milyon.
Yazı: Dilara Gülşah Azaplar
*Marmara Life Sayı 101