‘Kadim Ağıt’ların Peşinde

1964 DOĞUMLU EROL PARLAK, BİR TÜRKÜ İNSANI, DERİN VE AĞZINA KADAR DOLU BİR SANATÇI, GELECEĞE KALACAK BİR MİRAS. 44 YILDIR ELİNDE BAĞLAMASI, ANADOLU’NUN AZİZ HİKÂYELERİNİ GÜN YÜZENE ÇIKARTIYOR. BU KÜLTÜRE YAPTIĞI SON HİZMET DE, ÖLÜM KALIM MÜCADELEMİZ OLAN ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ AĞITLARINI GÜN YÜZÜNE ÇIKARTIP ALTIN TEPSİDE SUNMASI.

Erol Parlak bir lütuf, değer ve başarı. Çünkü Erol Parlak toprağın, tarihin, Anadolu’nun, bu ülke halkının mahsulü. Uzun yıllar, türküsüne, kültürüne, sanatına değer katmış, kadim hünerlerin emekçisi. Her şeyden önce sanatını, bilim seviyesine taşıyarak,
derinlikli araştırmalarla satır aralarına kadar incelikleri kavramış. Yani bir birikim şelalesi; akmaya hazır; akıyor da ve hiç tükenmiyor.

TRT’de yaptığı on yıllık görevle, İTÜ Türk Musikisindeki hocalığıyla, ulusal ve uluslararası konserleriyle, Neşet Ertaş hakkında yazdığı 2 ciltten oluşan 1500 sayfalık külliyatla, Arif Sağ, Erdal Erzincan gibi ustalarla gerçekleştirdiği çalışmalarla ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptığı saha araştırmalarıyla, türküye ve ağıta biçtiği öneme değer vermiş, bu alanı ve kendisini beslemiş. Nihayetinde müthiş bir birikim
ortaya koymuş.

ÇANAKKALE AĞITLARINI DERLEMEK

Bu birikimin meyvelerinden bir tanesi de, Erol Parlak’ın Çanakkale Ağıtları konulu çalışmasıdır. Çanakkale Savaşı sırasında, Anadolu’nun dört bir yanından harp etmeye giden gençlerin arkasından yakılan ağıtları derlemiş. Anadolu’da her şeyin bir karşılığı
olduğunu vurguluyor Parlak. “Anadolu’da çok fazla ozan, şair, sanatkar var. En ufak bir şey türküyle ifadelendiriliyor. Karıncaya, söğüt dalına yuva yapan mandaya, çekirgeye türkü var fakat yaklaşık iki yüz elli bin insanımızı yitirdiğimiz Çanakkale’ye bir türkü dışında ağıt yok!”

Bu eksikliğin, aslında kendiliğinden var olmadığına vurgu yapıyor. Çanakkale’ye gönderilen askerlerin ardından bir çok ağıt yakılmış fakat bunlar derlememiş. Hatta bu eksikliğin sebep olduğu çarpıcı bir gerçeği gündeme getiriyor. “Araştırılmamış, derlenmemiş. Cumhuriyet, Çanakkale savaşının önemini de belki çok sonraları idrak etmiş. 1930’lu yıllarda Kastamonulu İhsan Ozanoğlu’na “Çanakkale içinde aynalı
çarşı” diye bir türkü bestelettirilmiş…” Parlak, bu işin peşine düşmüş. Yılların birikimini kullanmış. Ağıtları derleyerek ‘Bitmeyen Ağıt Çanakkale’ albümünü hazırlamış. Kültürü ve mirası yaşatmaya yönelik çaba, müthiş bir sanatsal zevk…

BİTMEYEN AĞIT’A, ANADOLU TOPRAĞININ TINILARI EŞLİK EDİYOR

Ağıtların tek hakimi yalnızca sözleri değil. Türlü acıların ve hasretlerin doğurduğu kelimelerden evvel işitilen giriş tınısı sizinle sohbet ediyor. “Bak,” diyor. “Birazdan, yaşananları anlatacağım. Fakat önce hisset. Bu notalar, yüreğine dokunmak için
var. Sazın telleri iliklerine işlemek ve tüylerini diken diken etmek için dans ediyor.” Özlemin adım adım dokunduğu yolların tarifi ve acısı, kulaklarınızdan sülüzüp gözünüzde canlanıyor. Evet, Çanakkale’ye böyle gitmiş olmalılar.  Orada ben de olsaydım, sevdiğimin ya da oğlumun peşi sıra gözlerimi dolduran damlalar böyle bir duyguyla titrerdi.

Erol Parlak’ın bu ağıtlara ördüğü müziğe tanıklık ederken, nasıl gözleriniz kızarıp burun delikleriniz büyüyorsa, aynısının, tarihe işlenmiş bu hikayelerdeki insanların da başına geldiğine katılıyorsunuz. Arkada eşlik eden müzik, kimi zaman kederli, kimi an
umutsuz, kimi yerde cesur ve amansız…

Başlı başına, hem beste hem de ağıtlar, gönlünüzü doldurmanın ötesinde, sizden bir parça sunduklarını kanıtlıyor. Peki aralarındaki uyum? Olmuş mu? Böyle bir hikayeye böyle ezgiler uygun görülebilir mi? Pek düşünmeye gerek kalmadan dinleyince daha iyisinin imkansız olduğuna karar verebilirsiniz.

KAHRAMANLIK YURDU ÇANAKKALE

Müzikal, tarihi ve kültürel zevke doyduktan sonra, bu eserin ve çabanın mimarına ne düşündüğünü sormak gerekir. Erol Parlak, binlerce şehitle bedel ödeyerek geçit vermediğimiz Çanakkale Savaşı hakkında ne düşünüyor? Ardında yatan mücadeleler ve
kayıplara dair ne hissediyor? “Çanakkale Savaşı tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan biri” diyor sanatçı. “Bizim ülkemiz için de çok kritik bir savaş bu. Orada büyük bir
kahramanlık destanı sergilenmiş ve bu kritik savaştan başarıyla çıkılmış. Diğer yandan çok sayı da okumuş, eğitimli kesimimizin de kaybedildiği büyük bir acı yaşanıyor. Bu yönüyle de çok büyük bir trajedi aslında. Bu trajedinin maalesef türküleri yok idi,
biz bir örnek sunmaya çalıştık. Umuyoruz ki bundan sonra bu konudaki çalışmalar daha çok gelişir.”

“HERKES TÜRKÜYE TUTKUN”

Erol Parlak yalnızca müziğin derdinde değil. Bu toprağın insanının, kültürünün, düşünce yapısının, dilinin kaygısını çekiyor.  Medyanın popüleriteyi pompalayarak, türküleri bir kenara itelemesinin, hem yanlış olduğunu, hem de halkta bir karşılığının bulunmadığını dile getiriyor. “Ders verdiğim öğrencilerin bazılarında tanık oluyorum, çocukların Türkçesi kalmamış. Neredeyse 100 kelime ile konuşuyorlar. Anlıyorlar ama
Türkçe zayıf olduğu için yeterince ifade edemiyorlar. Medyadan yapılan kültürel operasyonlarda deniliyor ki türküler çağdışıdır, ilkeldir, yaşlılar dinler. Yavaş yavaş
herkes de bunun böyle olduğuna inanıyor. Hiç alakası yok, eskiden onbinlerce saz çalan var deniliyordu. Şimdi milyonlarca saz çalan var. Herkes tutkun buna, herkes Neşet Ertaş dinliyor çünkü böyle değerli başka bir figür yok”

NOTLAR

  • NOT
    Erol Parlak 1988’de TRT İstanbul Radyosu’nda yetişmiş sanatçı olarak on yıllık bir görevi omuzladı.
  • İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1992 yılında başladığı ‘‘Sanatta Yeterlik (Sanat Doktorası)’’ eğitimini 1998 de’’ Türkiye’de El İle (Tezenesiz) Bağlama Çalma Geleneği ve Çalış Teknikleri” adlı tez çalışmasıyla taçlandırdı.
  • Yaklaşık on yıl boyunca başta Orta Anadolu, Teke Yöresi, Doğu ve Güneydoğu olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yörelerinde alan araştırmaları yaptı.

EROL PARLAK HAKKINDA

» T.C. Cumhurbaşkanlığı “Kültür Sanat Büyük Ödülü” (2016), T.C. Kültür Bakanlığı “Neşet Ertaş Altın Bağlama Ödülü” (2013), Türkiye Radyo Televizyon Kurumu “Türk
Halk Müziği Derleme Ödülü” gibi saymakla bitmeyecek birçok ödüle layık görüldü.
» Arif Sağ ve Erdal Erzincan gibi birçok usta isimle çalışıp, beraber konserler verdi.

NOT

En az elli yedi bin askerin şehit düştüğü bilenen, bir varoluş mücadelesi olan Çanakkale Savaşı’na, Anadolu, Ortadoğu ve Balkanlar coğrafyasından binlerce Kınalı Kuzu’nun hasret sızısıyla gönderildiği biliniyor. Bu ödenen bedel de, tartılayamayacak bir değeri bizlere miras bırakıyor.

 

Yazı: Faruk Kanber

*Marmara Life Sayı 101

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s