ÇEKMEKÖY BELEDİYE BAŞKANI AHMET POYRAZ’IN MİSAFİRİ OLUYOR VE ÇOCUKLUĞUNA DAİR HATIRALARI KONUŞMAKLA YETİNMEYEREK BASKETBOL TOPUNU KAPTIĞIMIZ GİBİ POTANIN ALTINDA SIKI BİR MÜCADELEYE BAŞLIYORUZ. POYRAZ’IN, UZUN SOLUKLU VE MEŞAKKATLİ OLARAK TASVİR ETTİĞİ YOLCULUĞUNA DAİR NE VARSA MARMARA LİFE OKUYUCULARI İÇİN KALEME ALIYORUZ…
‘Çıktığım yolculuğun meşakkatli ve zor olduğunu biliyorum fakat insan odaklı bir anlayış ile üzerime düşeni yapmaya devam ediyorum. Çünkü farkındayım başardığım ne varsa sevdiklerimin duası ile gerçekleşti… Edilen bunca duanın hatırı üzerimdeyken pes etmek olmaz!’
Rize’den Cihangir’e, oradan Çekmeköy’e uzanan bir hayatınız var.
Evet, ben burada doğdum fakat aslen Rizeliyim. Çocukluğum ise Cihangir, Taksim sokaklarında geçti. Daha sonra yolumuz Çekmeköy’e düştü.
Çekmeköy ilçe olduktan sonra ise kurucu başkanlığını üstlendiniz
2009 yılında kafa kafaya giden bir seçimin sonunda kurucu başkan oldum. O gün bugündür Çekmeköy sevdam başladı ve 2 dönemdir görevdeyim. Ben hep diyorum, bizim katkımızdan ziyade milletimizin duası önemli, onların duasını alacak işler yapmamız etkendir. Rabbim nasip etmiş, milletimizin dualarını da vesile kılarak böyle bir göreve geldik. Necip bir millete hizmetkâr olmak hakikaten şereflerin en önemlilerinden. Böyle bir görevde olmaktan, bu millete hizmet etmekten de mutlu
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Çekmeköy’e yolunuz çok sonraları düştü, peki çocukluğunuz nerelerde geçti?
Çocukluğum Beyoğlu ve Cihangir’in sokaklarında geçti. Kalabalık bir aileydik; dedem, nenem, amcam herkes bir aradaydı. Ben de dedemle birlikte ticarete atıldım. İlkokul 3’e giderken Taksim’de büfecilik yapardım. Hatta büfe işini ilk başlatanlardan biri dedem olmuştur. İsmi Mevsim Büfe idi sonra 4 Mevsim oldu. Şuan orada bulunan büfenin adı Kızılkayalar yanılmıyorsam. O meydandaki 3-4 büfenin tamamının kuruluşunda; dedemin, amcamın, babamın emeği vardır. Yani ben 1989 yılına kadar Cihangir sokaklarının tozunu yuttum. Sonra Erenköy’e geldik. 1980’li yılların ortalarında babamın kurduğu ve emanet ettiği işlerin yükünü sırtlandık.
Esnaf olmak insana birçok şeyi öğretiyor tabi…
Kesinlikle… Büfeciliği çok fazla sevmedim sadece dedemin ve babamın mesleği olması sebebiyle gençlik çağlarında yaptım ama iyi ki yapmışım. Bana her şeyi öğretti diyebilirim. Dürüst olmayı, sözünün ardında durmayı, sabrı ve hakkaniyeti öğrendim. Tasarrufu; har vurup harman savurmadan israf etmeden, ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı öğrendik. Keza başkanlık hayatıma da olumlu katkıları oldu. Esnaflıkta tecrübe edindiğim ne varsa bu yolda rehberim oldu. Ticaret yapmış insanların mutlaka bir kademe artısı, bir kazanımı oluyor diye düşünüyorum. Gelen vatandaşın sıkıntısını, derdini çok daha rahat anlayabilmemi sağlıyor.
‘AHMET, KOŞ BİR TAKSİ ÇAĞIR!’
Çocukluk anılarınızda Cihangir sokaklarına ve geçmişe dair hangi izler kaldı?
Beyoğlu, Cihangir ve Taksim’in 1960 yılının sonlarını ve 1970’li yıllarını çok iyi hatırlıyorum. Mesela alt katta bakkal Sefer Amca vardı, sepeti salardık ekmeğimizi,
sütümüzü, gazetemizi sepete koyardı. Sokakta oyun oynamaya dalıp annemin sesini duymadıysam mahallenin teyzeleri, ablaları seslenir, ya da göz kulak olurdu. Taksim’de büfe işletirken yan tarafımızda Ankara pazarı vardı. Az yağ kuyruğuna girmedim orada.
Herkesin birbirini tanıdığı bir mahalleydi. Eskiden hayat böyleydi, evimizin kapısını hiç kapatmazdık. Hatta bir sabah babaannemin annesi de bizdeydi. Sabah kalktığında baktı ki bir sarhoş kapıda yatıyor. Kimsin, nesin diye sorup durumu anlayınca göndermişti. Kimse kimseye zarar vermezdi eskiden, yardım ederdi. Acıktıysam illa eve gitmek zorunda değildim. Komşu teyzelerin kapısını çalmamız yeterdi. O zaman bizim bölgemiz özellikle 1974’ten yani savaştan evvel; Yunanların, Rumların daha çok ikamet ettiği bir bölgeydi. Onlar yurtdışına tatile gittiklerinde çikolata, oyuncak getirirlerdi. Komşuculuk denen kavram lafta kalmazdı, yaşanırdı. Firuzağa’da Rıza Durak vardı, hastası, acelesi olan komşular ‘Ahmet koş bir taksi çağır’ dediğinde koşarak giderdim. Çocukluk işte, arabaya binme hevesi vardı. Mahallede iki tur atmak bizim için çok değerliydi.
Aldığım duyumlara göre yaramaz bir çocukmuşsunuz?
Yok, aslında öyle zarar veren bir çocuk değildim. Ananem her ne kadar yaramaz olduğumu iddia etse de ben kimseye zarar veren bir çocuk olduğumu hatırlamıyorum. Her çocuk gibi top, çikolata peşinde koşardım. Lunaparka gitmeyi çok severdim, çok şükür maddi anlamda hiçbir sıkıntım olmadı bu sebepten mahallenin çocuklarıyla kaçıp giderdik. Lunapark Dolmabahçe tarafında, evimle arasındaki mesafe aşağı yukarı 7-8 km kadar. Çarpışan arabaları çok severdim. Oyuna öyle bir dalmışız ki akşam olmuş. Annem her yerde aramış beni. Ayağında terlik yok üstelik nasıl korkmuşsa artık, tabii o
gelirken ben döndüğüm için denk gelmedik. Eve vardığında siniri geçmişti, ucuz atlatmıştım. Kaçıp kaçıp sinemaya giderdim. Bir haftada İstiklal ’deki tüm sinemaları gezer, bitirirdim. Kemal Sunal’ın, Cüneyt Arkın’ın filmleri başta olmak üzere.
Başka neler değişti o günlerden bu günlere gelene kadar?
Hayat akıp gidiyor, mekânlar ve insanlar değişse de benim vefa duygum değişmedi. Söz verdiysek tutmayı, kibirlenmeden yardım etmeyi anne babamızdan öğrendik. Beni bu şekilde yetiştirdikleri için minnettarım. Onlarla beraber olmak, onların nefesini, dualarını yanımda hissetmek bana dünyada verilebilecek en büyük mutluluktur.
“Çok mütevazilik de kibirdendir” diyor peygamber efendimiz. O noktaya getirmemek adına söylüyorum gerçekten yaptığım birçok işte annemle babamdan aldığım dua benim için çok değerlidir. Anne baba evladından hiç bir şey istemez sadece verir.
NOT
‘MAHALLE KÜLTÜRÜNÜ YAŞATIYORUZ’
Bizler, elimizde olan mevcut doğal hazinelerin kıymetini ve mahalle kültürünün değerini biliyoruz. Mahalle olgusu ilçe geneline yayılıyor ve geniş bir aile olarak sosyal hayatımızı devam ettiriyoruz. Hala anahtarını birbirine veren komşularımız, sokakta oynayan çocuklarımız, cenaze evine elinde yemekle koşan komşularımız, bahçelerde piknik yapabilen ailelerimiz var. İlçemizi tercih eden yeni komşularımızın, Çekmeköy’de kendilerini yabancı hissetmemeleri için Çekmeköy’e ‘Hoş Geldiniz Projesi’ başlattık.
‘SOSYAL MEDYAYI GÖRMEZDEN GELEMEYİZ’
‘Sosyal medya artık görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir etkiye sahip. Kişisel olarak da kullanıyorum, kurumda da bu konuda hassasiyetle çalışan mesai arkadaşlarım var.Vatandaşlarımız eşzamanlı olarak çalışmalarımızdan, etkinliklerimizden haberdar oluyor; anında geri bildirimler alıyoruz. Teknoloji kesinlikle doğru kullanıldığında etkili ve yararlı bir mecra…’
SPORA VAKİT AYIRABİLİYOR MUSUNUZ?
Spor hayatımın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Sabah çok erken kalkıp, mesaiye başlamadan mutlaka yürüyüş yapıyorum. Gün içinde boş kalan zamanımı, bu 10 dakika bile olsa, belediye bahçesinde yürüyüş yaparak değerlendiriyorum. 50 dönümlük büyük bir bahçemiz var. Burayı vatandaşların piknik ve spor yapmaları için özel olarak hazırladık. Vatandaşlarımız gün içinde gelip burada vakit geçiriyorlar. Ben de yürüyüşe
çıktığımda onlarla sohbet etme fırsatı da buluyorum. Gençler voleybol ve basketbol sahalarında maç yapıyorlar. Ben de aralarına katılıp onlarla oynuyorum.
EN KIYMETLİM, AİLEM….
Ne kadar koşturursam koşturayım aileme zaman ayırmak için elimden geleni yaparım. Çocuklarımla şakalaşır, güler oynarım. İki kızım var evlendirdim, yuvadan uçtular. Bir oğlum var üniversitede okuyor. Ama her zaman bir araya gelir, kahvaltımızı sohbetimizi yaparız. Aile bireyleri arasındaki ilişki ne kadar sağlıklı ise toplumun temel taşı da o kadar kuvvetli olur. Tabii ki arkadaşlarımla sohbet etmeyi de severim ama fırsatını bulduğum an eve gider aileme vakit ayırırım. Çünkü eve gidip ailemle vakit geçirdikten sonra ayaklarımı uzatıp dinlendiğimde günün yorgunluğunu attığımı hissediyorum.
Röportaj: Dilara Gülşah Azaplar
*Marmara Life, Sayı 101