Aynı vergi dönemi içerisinde sürekli farklı tarifeler ile vatandaşın karşısına çıkmak zorunda olan belediyelerin güvenilirliği zedelenirken, eksik ya da fazla tahsilatın iadesi ya da tahsilatının yapılıp yapılmayacağı gibi cevap arayan bilmeceler belediyeler için önemli bir sorun oluşturmuştur.
Belediye vergileri bir öz gelir türü olarak Türkiye’de yerel yönetimlere tahsis edilen gelir kaynakları arasında yer almaktadır. Ancak, ülkemizde belediyeler vergileme konusunda sınırsız yetkiye sahip değildir. Ülkemizde vergilemeye ilişkin temel prensipler Anayasa ile düzenlenmiş, merkezi yönetimin ve belediyelerin tahsil edecekleri vergiler kanunlarla belirlenmiştir. Anayasa’nın 73. Maddesi’nde yer alan “ …… Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.” hükmü ile vergileme konusundaki temel kurallar belirlenmiştir.
Bu doğrultuda, belediyelerin tahsil edecekleri vergi ve harçlar Emlak Vergisi Kanunu ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile düzenlenmiştir. Emlak Vergisi Kanunu, Emlak Vergisi’ne ilişkin hususları düzenlemekteyken, Belediye Gelirleri Kanunu, Emlak Vergisi dışındaki tüm vergileri ve harç gelirlerini düzenlemektedir.
Belediye Gelirleri Kanunu’nda vergi ve harçların ele alınış biçimi incelendiğinde, Anayasa’nın çizdiği ilkeye uygun olarak verginin konusu, mükellef ve sorumlusu,
istisna ve muaflıkları, tarife ve nispeti gibi hususları içerdiği görülmektedir.
Dolayısıyla, hangi vergilerin kimlerden alınacağı, ya da kimlerden alınmayacağı, hangi tarife ya da oranın ne şekilde uygulanacağı kanunla düzenlenmiştir. Belediyelerin kanunda düzenlenmeyen herhangi bir konuda vergi koyma ya mevcut vergiyi değiştirme yetkisi olmadığı gibi, kanunda belirtilen sınırlar dışında tarife belirleme yetkisi de bulunmamaktadır.
1981 yılında kabul edilen Belediye Gelirleri Kanunu’nda vergi ve harçlar için tarifeler ve bu konudaki kurallar belirlenmiştir. Bu tarihten, 2013 yılına kadar belediyelerin tarife belirleme yetkilerinde köklü bir değişiklik olmamıştır.
1981 tarihli Belediye Gelirleri Kanunu ile vergi ve harçlar için tarifeler iki şekilde düzenlenmiştir. Birincisi vergiler veya harçlar için belirli bir oran belirlenmesi (%5, %10 gibi), ikincisi alt ve üst sınırları kanunla çizilen maktu tarifelerin belirlenmesi (en az 20 TL., en çok 100 TL. gibi). Belirli bir oran belirlenen konularda belediye meclislerinin herhangi bir değişiklik yetkisi bulunmamakta olup, bu konudaki değişiklikler yalnızca yasal düzenlemelerle mümkündür. Alt ve üst sınırları belirlenen maktu tarifeler için 2464 sayılı Kanun düzenlenirken iki farklı yol izlenmiştir. Kanun’un “Vergi ve Harç Tarifelerinin Tespiti” başlıklı 96. Maddesi’nin A bendinde bazı vergi ve harçlar tek tek sayılarak bu vergi ve harçlar konusunda tarife belirleme yetkisi belediye gruplarına göre Bakanlar Kurulu’na verilmiştir. B bendinde ise bu sayılanlar dışında yer alan vergi ve harçların tarifelerini belirleme yetkisinin belirtilen alt ve üst sınırlar çerçevesinde belediye meclislerine ait olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, 2013 yılında yapılan değişikliklere kadar, İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisi, İşgal Harcı, Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcı, İşyeri Açma İzni Harcı Kanun’un eski halinde belediye meclisinin yetkisinde olan gelir türleriydi. Ancak, belediye meclislerine Kanun’un belirlediği alt ve üst sınırlar çerçevesinde de olsa yetki veren 96 B bendi, Anayasa Mahkemesi’nin 19 Mayıs 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2011/175 sayılı Karar’ı ile “Anayasa’nın Belediye Meclisine vergi tarifesi tespit etme yetkisi vermediği, bu yetkiyi ancak belirli hadler içinde Bakanlar Kurulu’na verdiği” gerekçesiyle Anayasa’nın 73’üncü maddesine aykırı bulunarak iptal edilmiş ve kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
Bu tarihten itibaren belediyeler için tarife bilmecesi, bir bilinmezlik ve istikrarsızlık dönemi başlamıştır. İptal kararı 19 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen, yeni düzenleme ancak 24 Mayıs 2013 tarihinde yapılabilmiştir. 24 Mayıs 2013 tarihinde kabul edilen 6487 sayılı Kanun ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 96’ncı maddesinin (A) fıkrası “Bakanlar Kurulu, bu Kanunda en az ve en çok miktarları gösterilen vergi ve harçların tarifelerini belediye grupları itibarıyla tayin ve tespit eder.” şeklinde değiştirilerek daha önce belediye meclislerine verilmiş olan yetki, Bakanlar Kurulu’na verilmiştir.
Bu tarihten sonra Ekim ayına kadar belediyeler için bekleyiş devam etmiş, Bakanlar Kurulu 21.10.2013 tarihinde yeni bir düzenleme ile belediye grupları itibariyle tarifeleri belirlemiştir. Ancak, bu düzenleme sonrası belediyelerin tarifelerinde yükselmeler olmuş ve tepkiler sonucu Bakanlar Kurulu 10.02.2014 tarihinde vergi dönemi başladıktan sonra ikinci bir düzenleme yapmıştır. Bu düzenlemelerde ilginç olan yön ise, her iki düzenlemenin de yürürlük tarihinin geriye, 19.05.2013 tarihine gitmesi olmuştur. Dolayısıyla, belediyeler için bazı durumlarda iade, bazı durumlarda eksik tahsilat durumu ortaya çıkmış, belediyeler bir taraftan yeni tarifeye kendi sistemlerini uydurmaya çalışırken, diğer taraftan mükellef tepkilerini yönetmeye çalışmışlardır. Uygulamanın nasıl yapılacağı konusunda henüz çözüme ulaşılamamışken merkezi yönetim tarafından son olarak 26.02.2014 tarihinde yapılan yeni bir düzenleme bilmeceyi iyice içinden çıkılmaz hale getirmiştir. 26.02.2014 tarihinde 6527 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 2464 sayılı Kanun’un 96. Maddesi’nin A bendine bir fıkra eklenerek, belediyelerin tarife düzenleme yetkisinde yeni bir sistem getirilmiştir. Belediye Gelirleri Kanunu’nun 96. Maddesi’nin A bendinde yer alan; “Bakanlar Kurulu, bu Kanunda en az ve en çok miktarları gösterilen vergi ve harçların tarifelerini belediye grupları itibarıyla tayin ve tespit eder.” hükmünden sonra aşağıdaki fıkra eklenmiştir: “Ancak, bu Kanunun ……………… yer alan maktu vergi ve harç tarifeleri, ………… göz önünde tutularak ilgili belediye meclislerinin önerisi, İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Tespit edilen bu tutarlar, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere bir önceki yıla ilişkin olarak Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılır. ………………….. Bu uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Buna göre, Anayasa Mahkemesi Kararı öncesi belediye meclisine yetki verilen İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisi, İşgal Harcı, Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcı, İşyeri Açma İzni Harcı tarifeleri için Kanun’un belirttiği alt ve üst sınırlar çerçevesinde yine Bakanlar Kurulu’nun karar vermesi, ancak, belediye meclislerinin bu konuda önerisi alınması esası getirilmiştir. Görünüş olarak belediyelerin lehine gibi görünen bu düzenleme belediyeler için bilmeceyi daha da karmaşıklaştırmıştır.
6527 sayılı Kanun’un 6. Maddesi ile 2464 sayıyı Kanun’a geçici bir madde eklenerek, Bakanlar Kurulu tarafından yeni bir düzenleme yapılana kadar 2013 yılında uygulanmak üzere belediye meclislerinde belirlenmiş olan tarifenin geçerli
olduğu belirtilmiş, belediyelerin vergi hesaplaması ve takibine yönelik sistemlerinde yeniden bir değişiklik yapmaları ihtiyacı doğmuştur. Bu yeni durum belediyeler için birçok sorunu ve soruyu da ortaya çıkarmıştır. Öncelikle, aynı vergi dönemi içerisinde sürekli farklı tarifeler ile vatandaşın karşısına çıkmak zorunda olan belediyelerin vatandaş bazında güvenilirliği zedelenirken, farklı tarifeler sonucu ortaya çıkan eksik ya da fazla tahsilatın iadesi ya da tahsilatının yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa hangi dönemlerde hangi tarifelerin geçerli olduğu bilmecesi belediyeler için önemli bir sorun oluşturmuştur. Diğer yandan, özellikle binlerce mükellefle karşı karşıya kalan belediyeler, sistemsel değişikliklerin getirdiği ya da getireceği krizlerle başa çıkmak durumunda kalmıştır.
Önümüzdeki yıl yapılacak olan düzenlemenin ne şekilde yapılacağı, belediyelerin görüşlerinin hangi yöntemlerle alınıp, hangi yöntemlerde değerlendirileceği ise
ayrı bir soru işaretidir.
SONUÇ OLARAK;
Yıllardan beri belediyelerin mali özerkliğinin arttırılması, en azından alt ve üst sınırları belirlenen çerçevede bile olsa belediye meclislerine tarife belirleme yetkisinin verilmesi yönünde yazılan ve konuşulanlardan sonra bir geriye gidişin, bunun da ötesinde belediyeleri zor durumda bırakacak olan istikrarsızlıkların yaşanması yerel özerklik açısından üzüntü verici olmuştur.
Yazı: Ülkü Arıkboğa
*Marmara Life Sayı 85