Garip Bir Kuştu Gönlü Bedih’in

1997 yılı, Ankara’da bir öğrenci evinde Eşkiya filmini izliyorum. 30 yıl hapis yatmış Baran, kendisini ihbar eden Mustafa’dan hesap sormak için avludan içeri giriyor. O sırada bir Urfa klasiği olan sıra gecesi yapılmakta. Orta yaşlı, ellerinde enstrümanlarla müzik yapan adamların tam ortasında onlardan biraz daha yaşlı bir adam; büyüleyici, tok bir sesle gazel okuyor. Ömrümde ilk defa gazel dinliyorum. Arkadaşım Abdullah, Kazancı Bedih bu diyor. Urfa deyince ilk akla gelen isimdir…

Öyle mi? Oysa bizim aklımıza ilk İbrahim Tatlıses geliyordu. Ben de birçok insan gibi Kazancı’yı Urfa’da bir semt zannediyordum. Çünkü popüler kültürün sert bir fragmanla beynimizde kazındığı bu yıllarda gazeteler ellerinde keserle inşaatta çalışırken aniden meşhur oluveren gençleri yazıyordu.

Doksanlı yıllar ise özel kanalların birbiri ardına açılmaya başladığı yıllar oldu. Özel kanalların gelmesi ile batı kültürüyle daha fazla tanışmaya başlamış her gün yeni bir şarkıcıyla tanışır olmuştuk. Klipler, gösterişli neron ışıklar gençliğin yeni gözdesi olmuştu. Yonca Evcimik’e abone olmamanın cehaletle nitelendirildiği yıllardı. Anadolu’nun derin ve zarif müziği geri kalmışlıkla ifade edilir olmuş; Kazancı
Bedih gibi nice ozan, aşık, gazelhan ise kaybolmaya, türlerinin son örneği
olarak anılmaya başlanmıştı. Kazancı Bedih ise bu isyanını ömrünün son yıllarında çıktığı Savaş Ay’ın programında “Hafızamda binlerce parçalık arşiv var. Bunları birileri derlese, kayıt altına alsa keşke. Hep Hülya Avşar’a, İbo Show’a çıkıyoruz, böyle mi olmalıydı?” diyerek dile getirmişti.

“O SAÇLARI KESTİR”
Bedih Yoluk, nam-ı diğer ‘Kazancı Bedih’ ile ilgili bütün bildiklerim o güne kadar arkadaşım Abdullah’ın anlattıklarından ve Eşkıya filminden ibaretti. Bu yüzden yolum Urfa’ya düştüğünde ilk yaptığım iş Abdullah’tan beni sıra gecesine götürmesini istemek oldu. Bilenler bilir, sıra gecelerinin yapıldığı mekânların kendine has bir havası vardır. Yazılı olmayan bir düzen söz konusudur. İçeri ilk pir girer. Pir; gecenin üstadı, hem yaş olarak hem de yetenek olarak herkesin saygısını kazanmış kişidir. Sonra sırasıyla iki yanına cümbüş üstatları oturur. Pir ve ekibi yerini aldıktan sonra herkesi selamlar. Tüm bu seremoniden sonra Abdullah ile ben de ilk ekiple birlikte içeri giriyorum. O dakikaya kadar kelli felli adamların seslerinin bu kadar muhteşem olacağını hiç tahmin etmemiştim. Şarkı arasında Kazancı Bedih, “yeğen, senin adın ne” diyor. “Halil” diyorum. Yüzüme bakıyor ve “bizim pederin de adı Halil idi, fakat sen o saçları kestir, adı Halil olana yakışmıyor…”

“ASIL MESLEĞİM KAZANCILIKTIR BENİM”
Kendisini ilk defa Eşkiya filminde gördüğümü söyleyince “Hekimdede mahallesinde doğdum ben. Hekim Dede Osmanlı divan edebiyatının en önemli şairlerinden, Nabi’nin de doğduğu mahallenin yakınıdır. Nabi’nin de çok gazelini okurum. Bu akşam okudum ama sen herhalde fark etmedin” diyor. Utanıyorum… Müzikten para kazandın mı? diyorum. Kızıyor, misafirim diye bozmak istemiyor. Sonra “Urfa’da herkesin sesi güzeldir. Burada müzisyenlik diye bir meslek yok. Asıl mesleğim kazancılıktır benim” diyor.

ÇULHACININ BAKIRCI OĞLU BEDİH
Cumhuriyetin ilk yıllarında dünyaya gözlerini açan Bedih’in doğum tarihini net olarak bilen yok. Nüfus cüzdanında o dönem nüfusa kaydedilen çocukların çoğu gibi 1 Ocak yazıyor. Babası Halil, çulhacılık yaparmış. Modern dokuma tezgâhları çıkınca çulhacılık mesleği de ömrünü tüketmeye başladı diye oğlunu bakırcı Hasan Diyar Usta’nın yanına çırak olarak vermiş. İşte Kazancı Bedih’in hikâyesi o dönemde başlamış.

1960’tan evvelin Urfa’sında, Dergâh- Balıklıgöl ve Hasan Padişah Camisi’nin arasında yer alan Mecmue’l Bahr denilen yerde, bazı geceler müzikli toplantılarla fasıllar geçilir; Urfa’nın müzik ustalarından Mukim Tahir, Kel Hamza, Tenekeci Mahmut gibi ustalar bülbül sesleri ve su sesleri arasında burada meşk edilirmiş. Genç yaştaki Bedih ise babasıyla gittiği Mecmue’l Bahr’da gramofondan Hafız Burhan, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar gibi ünlü sanatçıları ilgiyle ve hayranlıkla dinlermiş. 17 yaşındayken cümbüşle tanışması ise hayatını şekillendirmiş. Babasından kendisine cümbüş almasını isteyen Bedih, cümbüş çalmayı da Şıh Müslüm’den öğrenmiş. Bedih daha sonraki yıllarda ud ve tambur çalmayı da öğrenince; Gazelhan Sıra Gecesi geleneğinin yapı taşlarından birisi olmayı başarmış.

BANDOCU BEDİH
1949 yılında askere gidinceye kadar, gündüzleri bakırcılık, geceleri ise müzik yaparak yaşamını sürdürmüş. Bando birliğinde yaptığı askerliğini tamamlayıp döndüğünde aile nüfusunun artması üzerine daha iyi gelir getirdiği için 1960’ların başında belediyede işe girmiş. Aynı zamanda belediyenin bando takımında da görev almış. Yıllar geçtikçe Kazancı Bedih sıra gecelerindeki kişiliği, güzel sesi ve icrasından dolayı, çıraklıktan
kalfalığa; kalfalıktan, ustalığa giden bir yolda “Pir” ve “Bedih Usta” lakabıyla da anılmaya başlamış. Ailesini geçindirmek Bedih için gün geçtikçe zorlaşınca, İstanbul’a gitmeye karar vermiş. İki yıl çeşitli işlerde çalışıp bir de çığırtkanlık yaptıktan sonra Urfa’ya, belediyedeki işine geri dönmeye karar vermiş.

ZÜĞÜRT AĞA
Sesinin eşsizliği, taklit edilememesi, kendi has yorumu ile bir anda bütün Urfa tarafından tanınan bir adam olur. Televizyonla ilk tanışması 1985’te Züğürt Ağa filmdeki küçük bir sahneyken gerçek anlamda tanınması 1993’teki programdır. 1993’te çıktığı programda okuduğu gazelden sonra ünlü olmuştur. Aynı programda karşılaştığı Ahmet Kaya için İbrahim Tatlıses tanıyor musun? diye sorduğunda, “Tanımıyorum ama saçını sakalını kesse iyi olur” demiştir. Bedih’e göre ahalinin karşısına çıkılıyorsa ona saygı gösterilmeliydi. Birkaç TV programına daha çıkan Kazancı Bedih, bu işi de sevmemiş ilerleyen yıllarda bir çok programdan davet edilmesine rağmen gitmemiştir. 2003’te müziği bırakmaya karar verir Kazancı Bedih artık sadece ilahi ve mevlit okur. 70 yaşından sonra gelen şöhreti ben ne edeyim, para kazanıp da rafa mı dizeceğim diyen Kazancı Bedih; 2 bin üzerinde kaset sahibiydi. 2000’e yakın türkü ve gazel derlemiş; “Sıra geceleri bir konservatuardır. Hepimiz o okuldan mezun olduk ne güzel. Yüzlerce türküden, gazelden, mayadan, hoyrattan oluşan dağarcığımız oluştu…” diye özetlemiştir aslında her şeyi. Kazancı Bedih, müzikten inanılmaz paralar kazanmadı. İdeolojik şarkılar seçip bir kesimin hayranlığını kazanmak gibi kurnazlık yapmadı. Onu ünlü edecek bir hikâyesi de olmadı. İkinci eşiyle birlikte katalitik sobasından çıkan gaz yüzünden hayata gözlerini yumdu. Ne yazık ki sesi, hafızasındaki o değerli arşivi, ustalığı kimse yaşarken fark etmedi. Alın teri, emek, sevgi ve saygıyla geçen bir ömür, bir Bedih geçti bu dünyadan. Çulhacının oğlu olarak doğdu, Kazancı olarak öldü.

NOTLAR:
*Kazancı Bedih: “Sizi neden TV programlarında görmüyoruz?” diye soran gazeteciye: “Memlekette rakı tüketimi artar diye korkuyorum” diye nükteli bir cevap vermiştir.

*60 yıldan fazla süre sıra gecelerinde türkü söyleyen Kazancı Bedih’in, 2000’den fazla mahalli kaseti bulunmaktadır.

*Züğürt Ağa filminin yönetmeni Nesli Çölgeçen olsa da birçokları bu filmi, senaryosunu yazan Yavuz Turgul ile başrolde oynayan Şener Şen ikilisinin bugüne kadar ulaşan kimyasıyla hatırlar. Şener Şen kadar anılmaya değer diğer rollerde ise Füsun Demirel ve Erdal Özyağcılar adeta döktürür. Nice başarılı yardımcı oyuncunun yanı sıra, Ağa’nın babası ile genç kızın düğününde çalan saz takımının arasında, Urfalı halk ozanı Kazancı Bedih de görünmektedir.

Yazı: Halil Yıldız

*Bu yazı Marmara Life dergisinin 102′nci sayısında yayınlanmıştır.
(2017, Mayıs/Haziran)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s