Roma’dan İstanbul’a uzanan bir hat: Su Kemerleri

İlki Roma’da yapılan su kemerleri, modern şehir alt yapılarının ilk örnekleri olarak çıkıyor karşımıza. Bozdoğan kemerinin izlerini takip etmeye başladığınızda, M.Ö. 312 yılı Roma Cumhuriyeti’ne kadar giden bir su yolunun içine düşersiniz…

Saraçhane’de, her gün binlerce insanın altından geçtiği bir su kemeri var. Belki de kemerlerin altından geçerken, neden yolu bu kemerler daraltıyor, neden yıkıp genişletmiyorlar diye düşünenler bile olmuştur.

Bozdağan Kemeri olarak bilinen bu yapının hep altından geçmek yerine, hiç hikâyesini merak ettiniz mi? Neler yaşadı ve kaç yüzyıl altından kimler geldi geçti? Zira, Bozdağan Su Kemeri’nin üstünü bırakıp, halıyı kaldırıp altına bakmaya başladığınızda müthiş bir medeniyet öyküsünün izlerine ulaşırsınız. Bozdoğan, İstanbul’u İspanya’daki Merida’ya, Fransa’daki Nimes’e ve hepsini Roma’ya, dünyanın en eski cumhuriyetine ve devlet sistemine bağlayan bir medeniyetin öyküsüdür.

TARİHİN İLK SU KEMERİ
M.Ö. 500’lerde Roma krallığı günümüze kadar uzanacak bir Cumhuriyet kurmak üzereydi. Roma Cumhuriyeti, senato tarafından yetki verilen, kuvvet kullanma yetkisine sahip iki senatör tarafından yönetiliyordu. Romalılar bu süre zarfında, anayasa, güçler ayrılığı, denge denetlemenin de içinde olduğu bir devlet sistemi kurmuşlardı.

Gelişen devlet sistemi onları modern şehirler hususunda da teşvik etmekteydi.
Roma küçük bir yerleşim alanıyken doğal kaynaklar ve Tiber Nehri’nin nüfusu halk için yeterliydi. Ama artan nüfus kaynakları suya olan ihtiyacı da artırıyordu. Salgın hastalıklar ve kuraklık da şehri tehdit eden diğer unsurlar arasındaydı. Ayrıca fetihler vasıtasıyla Roma aristokratları zenginleşmişlerdi ve senatörler daha şaşalı yapılar
inşa etme isteğiyle yanıp tutuşuyordu.

Şehrin içine yapılacak bir su sistemi hem yapılacak havuzları besleyecek, hem de
halkın günlük su ihtiyacını karşılayacaktı. Ayrıca şehrin büyümesi ile sık sık çıkmaya
başlayan yangınlara da daha hızlı müdahale imkanı sağlayacaktı.

 

AQUA APPİA
Ama Roma şehrinin içine kanallarla su getirmek neredeyse imkansızdı. Suyun kaynağından şehre gelmesi ve istenen noktalara ulaşması için vadilere inmesi ve tepelere çıkması gerekiyordu. M.Ö. 312 yılında devleti yöneten senatörler Gaius Plautius Venox ve Appius Claudius Caecus döneminde kente su taşımak için devrim niteliğinde bir yapı inşa edildi. Romalı mühendisler, su kemerleri vasıtasıyla suyu vadilere indirmeden, debi kaybına yol açmadan şehre iletmenin bir yolunu buldular ve Appia su yolunu inşa ettiler.

Roma şehrine günlük 73 bin metreküp su taşınmasına aracılık eden Appia’nın kaynağı Praenistina’dan yaklaşık 780 adım uzaktaydı. Taşıdığı su, doğudan Roma’nın içlerine doğru 16,4 km’lik bir hattı takip ettikten sonra Porta Trigemina yakınlarındaki Boarium Forum’una boşalıyordu. Appia Kemeri farklı tepelerden suyu aşırdıktan sonra Aventine tepesinde, Salinae adı verilen bir yerde son buluyordu. Buradan borular vasıtasıyla 20 farklı depoya aktarılıyor, depolardan da şehrin içine servis ediliyordu. Ama suyun bu yolu yapabilmesi için önünde 90 metrelik bir çukur bölüm vardı. Burayı aşmak için ise tarihin ilk su kemeri Aqua Appia inşa edildi. Roma’nın ilk su kemeri, hızla büyüyen bir şehir ve artan nüfusa karşılık geldi.

DÜNYAYA NASIL YAYILDI ?
Aqua Appia, günümüze kadar gelen şehir su şebekelerinin de başlangıcı oldu. Appia’dan sonra Romalılar, şehir her büyüdüğünde yeni kanallar ve o kanalları destekleyen su kemerleri inşa ettiler. Zamanla güçlendiler ve M.Ö. 2. yüzyıldan, M.S. 4. yüzyıla kadar dünyanın farklı noktalarına yayıldılar. Yayıldıkları her bölgeye de yönetim sistemlerinin yanı sıra şehir mimarisi kültürlerini de taşıdılar. Bunlardan bir tanesi de su kemerleriydi. İspanya Merida’daki Acueducto de los Milagros, Güney Fransa’da Nimes şehrine su taşıyan Pont du Gard, Yine İspanya Madrid yakınlarında bulunan Segovia Su Kemeri bilinen en iyi örneklerindendir.

M.Ö. 2. yüzyılda Romalılar bugünkü Türkiye sınırlarının içinde fetihlere başladılar. Yerleştikleri birçok şehre de su kemerleri inşa ettiler. Bunlardan bazıları İzmir, Bergama, Efes, Sivas, Side gibi şehirlere inşa edildi.

İSTANBUL’A SU LAZIM
Her ne kadar yeşil bir şehir olsa da İstanbul tepelerin üzerine kurulmuş olması nedeniyle tarih boyunca su sorunu yaşamış bir şehirdir. M.Ö. 196 yılından itibaren İstanbul’a yerleşen Romalılar, mühendislik becerilerini bu şehre su taşımak için kullandılar.

Bunlardan en bilineni M.S. 76-138 yıllarında hüküm sürmüş imparator Hadrianus’un Istranca dağlarından şehre getirdiği su yoludur. İstanbul Doğu Roma’nın başkenti ilan edildikten sonra İmparator Valens M.S. 368 yılında şehre yeni bir su yolu yapılması emrini verir. Zaman içinde tahribatlar nedeniyle kaynağı bilinmeyen bir noktadan şehire su getirilirken, Saraçhane deresindeki çöküntüde su debisinin düşmeden şehre taşınması için klasik Roma mimarisinin çözümü olan su kemeri tekniği kullanılır ve Bozdoğan Su Kemeri yapılır. Yapımı beş yıl süren kemer 373 yılında hizmete girer. Şehrin göbeğinde kaldığı ve güzel bir şekilde korunduğu içinen şaşalı Roma su kemerlerinden bir tanesi olan Bozdoğan Kemeri’nin Halkalı civarından İstanbul’a su taşıdığı sanılmaktadır. Romalılar Bozdoğan dışında, Mazulkemer ve Karakemer’i de inşa etmişlerdir.

YERE BATAN SARAYI
Romalılar suyu sadece İstanbul’a taşımakla kalmaz, onu muhafaza etmeyi de bilirler. 527 yılında bu defa başka bir çöküntüyü kullanırlar, bu defa kemer yapıp suyu üzerinden geçirmezler, kemerleri toprağın altına yaparlar ve suyu şehrin altına depolarlar.

Bu bir dünya mirası olan Yerebatan Sarnıcı’dır. 140 metre uzunluğa, 70 metre genişliğe sahip sarnıç, 336 sütunlu olması nedeniyle halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak adlandırılmıştır. İstanbul’da su, tıpkı Roma’da olduğu gibi buradan çeşitli kanallar
vasıtasıyla şehrin farklı noktalarına dağıtılır. Bugün İstanbul’un altında ‘başka bir İstanbul var’ olarak anlatılan hikâyenin temeli de bu yer altı su dağıtım kanallarına dayanır.

SUSUZ EV …
Her gün altından geçtiğimiz, yanında piknik yaptığımız kemerlerin öyküsü Roma’ya, M.Ö. 312’ye kadar dayanıyor. Ama biz hikayeyi gelin buruk bir öykü ile bitirelim.
Rivayet odur ki, Osmanlı’da saray ve kamu tesisleri dışında evlere özel su verilmezdi.
Ama bunun tek istisnası Mimar Sinan’ın eviydi. İstanbul’un su sorununu çözdüğü için Kanuni’nin fermanı ile Mimar başının evine özel olarak su verilmişti. Kanuni öldükten sonra, Mimar Sinan da hayatının son demlerini yaşarken İstanbul’da yeniden su kıtlığı baş gösterdi. Halk arasında “Şehir susuzluktan kırılıyor, Sinan’ın evinde özel su” var diye dedikodular çıkmaya başladı. Dönemin Padişahı II. Selim dedikodulardan çok rahatsız olunca fermana rağmen Mimar Sinan’ın evindeki suyu kestirdi. İstanbul’a su getiren adam, susuz bir evde hayata gözlerini yumdu.

NOTLAR
» Bozdoğan Kemeri olarak bildiğimiz Saraçhane’deki kemerin Romalılar dönemindeki adı Valens Su Kemeri’dir.
» İstanbul’da şehrin büyümesi ile birlikte birçok Roma dönemi kemeri şehrin içlerinde kalmış ve zamanla yok olmuştur.
» Antik Roma şehri 11 su kemeri ile beslenmekteydi.
» Tarihte’ki ilk kemerli yapıya Mezopotamya’da rastlanır.
» Tarihteki ilk su kemerini ise Romalılar yapmıştır.

BOZDOĞAN KEMERİ
Bozdoğan Kemeri yerden yaklaşık 20 metre, deniz seviyesinden ise neredeyse 65 metre yüksektedir. İmparator Jüstinyen Bozdoğan Su Kemeri’ni Yerebatan Sarnıcı’na ve Binbirdirek Sarnıcı’na bağlamıştır.

PONT DU GARD
Pont du Gard Romalılar tarafından bugünkü Fransa’nın güneyinde inşa edilmiş olan bir su kemeridir. Languedoc-Roussillon bölgesinde Gard ilindedir. Uzun yıllar Pont du Gard’ın Augustus’un evlatlık oğlu ve yaveri Marcus Vipsanius Agrippa tarafından M.Ö. 19 yılı civarlarında yaptırıldığı düşünülmüştür. Ne var ki yeni yapılan kazılar inşaatın 1. yüz yılın ortalarında gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

MİMAR SİNAN VE SU KEMERLERİ
Kanuni döneminde yeniden su sıkıntısı baş gösterir ve devreye usta Mimar Sinan girer. Sinan, 1554 yılında Kırkçeşme Su Tesisleri’nin inşasına başlar. Proje kapsamında
Belgrad Ormanı, Alibey ve Kağıthane derelerinden toplanan sular havuzlarda biriktirilerek Eğrikapı’ya getirilir, oradan da şehre taşınır. Mimar Sinan İstanbul’un tepelerinden suyu aşırmak için Roma tekniğini kullanır ve 63 yılında Uzun Kemer, Eğri (Kovuk) Kemer, Güzelce Kemer, Mağlova Kemeri, Paşa Kemeri (Balıkzade Kemeri) gibi şaheserleri de İstanbul’a kazandırır. Bu kemerler vasıtasıyla İstanbul’a taşınan su günde 4200 metre küpe ulaşır, 49 çeşme, 19 kuyu, 15 maslak, 13 hamam ve 7 sarayın aralarında bulunduğu birçok noktayı sular. Bugün Belgrad ormanlarında farklı noktalara adlarını veren Ayvad Bendi, Kirazlı Bend, Büyük Bent, Karanlık Bent de bu suları muhafaza etmek için inşa edilmiştir.

Yazı ve Fotoğraf: İlyas Yıldız

*Bu yazı Marmara Life’ın 103’üncü sayısında yayımlanmıştır.

(2017, Mayıs/Haziran)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s