BATI DÜŞÜNCE TARZINDA LİDER; GÜÇ ARAYIŞINDAKİ “ÖTEKİLERİ” ETKİN KULLANDIĞI SÜRECE BAŞARILIDIR. İSLAM MEDENİYET ANLAYIŞINDA İSE ‘İNSAN, YERYÜZÜNDE BİR HALİFE OLARAK YARATILMIŞTIR.
Hemen hemen batının aydınlanma döneminden bu yana bizim de içinde bulunduğumuz doğu toplumlarının ilmi gelişim ve üretimde yaşadığı kısırlık temel sosyal bilimlerde olduğu gibi, yönetim bilimlerinde de yaşanmıştır. Söz konusu dönem itibariyle, bilginin evrenselliği ve karşılıklı etkileşimin doğası gereği batı yönetim anlayışının üretimi olan yeni kuram ve yöntemler ortaya çıktıkça bu yaklaşımlar neredeyse aynen doğu toplumlarınca ithal edilmiştir. Elbette, kâr amacı güden örgütlerin kârlılıklarını, kamu yararı gözeten örgütlerin etkinlik ve performans düzeylerini yükselttiği ispatlanmış olan yönetim teori ve pratiklerini menşei neresi olursa olsun önemsemek gerektir.
Diğer yandan, gelişmekte olan ülke tecrübeleri üzerine yapılan çalışmalarda elde edilen bulgulara bakılırsa özellikle batı orjinli yönetim yaklaşımlarının diğer ülkelerdeki uygulamalarında güçlüklerin ve hatta başarısızlıkların olduğunu ortaya koymaktadır. Niye böyle olduğu sorusu araştırılırken ise genellikle ekonomik yapıdaki yetersizlikler; yasal düzenlemelerdeki eksiklikler; demokratik olgunluğa ulaşmamış kurumsal ve toplumsal yapı; eğitimli nüfus oranındaki düşüklük; örgütsel kültürdeki farklılıklar gibi alanlara yoğunlaşılmış olduğu görülmektedir.
Bizim gibi batıya göre “doğu” toplumu olarak kabul edilen ülkelerde pekâlâ sayılan eksikler genellikle mevcuttur. Ancak bu eksikliklerin “ithal yönetim yaklaşımlarından” türetilmiş, biçimselliği geçmeyen ve çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanan uygulamaları açıklamakta yeterli olduğunu düşünmemekteyiz. Neden yönetim uygulamalarında batıdaki örnekleri kadar başarılı olamadığımızın izahına katkı sağlamak adına, liderlik literatürü ve yayımlarını domine eden batılı bakış açısını, yalnızca ekonomik, politik, yasal, teknolojik vb. farklılık ile değil, dünyaya bakış açımızı belirleyen medeniyet değerlerimiz (İslam Medeniyeti ve Batı Medeniyeti) bağlamında karşılaştırmalı olarak ele almanın oldukça yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Böylesi bir karşılaştırmayı, menşei biz olmadığımız sürece tutarlı liderlik çalışmalarını ve teorilerini yalanlama ya da çürütme amacıyla değil, aksine biçimsellikle kendimizi sınırlamadan özü itibariyle liderlik perspektiflerini kavramaya dönük bir gayret
olarak düşünebiliriz.
BATI MEDENİYETİ VE İSLAM MEDENİYETİ…
Tarih boyu toplumlar içinde bulundukları çağda sahip oldukları ya da olamadıkları imkânlara bağlı kendilerine özgü bir dünyaya bakış tarzı geliştirmiş, soyut değer ve prensipler ortaya çıkarmıştır. Geniş anlamda, dünyaya bakış açılarında benzerlikler olan topluluklar için öne çıkan değerler, birbirine yakın kültürler ve bunlara bağlı alt-kültürlerin doğmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, insanların ait oldukları her kültürel havzanın arka planında, kavramlara anlam yükleme yanında algı ve davranışları biçimlendiren dünya görüşü ve değerler manzumesi vardır. Farklı coğrafya ve toplumlarda liderlik kavramına yüklenen anlam, insanların liderlik mefhumu
algısı ve liderlik davranışları bakımından benzeşen ve ayrışan yönlerinin olması pek ala mümkündür. O zaman, günümüz ilim dünyasına hâkim bakış açısı olan batı medeniyet değerleri ile bizim toplumumuzu da içine alan İslam medeniyet değerleri üzerinden yapılacak bir karşılaştırma, liderliği özü itibariyle daha iyi kavramamıza katkı sağlayacaktır. Konuya ilişkin uzun ve detaylı çalışmalara olan ihtiyacın farkında olmakla birlikte, liderlik mevzunda genellikle gözden kaçırıldığını düşündüğümüz iki temel noktaya burada değinmek isteriz.
LİDERLİĞE BAKIŞ FARKLILIKLARI…
Batı düşüncesi ve dolayısıyla liderlik çalışmaları “güç” üzerinden lider-takipçi ilişkilerini anlamlandırırken, İslam medeniyetinde liderlik “Hakkı üstün tutmak” üzere bir araçtan ibarettir. Batıda “hümanist” yaklaşımın temelinde maddeci insan (homo-economicus) için sınırsız özgürlük söz konusudur ve rasyonel seçim yapabilecek donanıma sahip olan insanı artık hiçbir şey sınırlayamaz.
Dolayısıyla, liderliğin sınırsız özgürlüğe sahip bireyler arasında bir “güç” elde etme kavgasına dönüşmesini yadırgamaz batı düşünce tarzı, lider gücünü koru duğu ve güç arayışında olan “ötekileri” etkin kullandığı sürece başarılıdır. İslam medeniyet anlayışında ise “insan, yeryüzünde bir halife olarak yaratılmıştır” düsturu uyarınca, insanlar ancak Allah’ın belirlediği sınırlar içerisinde olabildiğince özgürdür. Aralarında ne güce, ne de akla dayalı bir üstünlük olan insanlardan (kullardan) evrensel doğru ve iyinin karşısındaki her türlü haksızlığa karşı mücadele etmesi istenir. İşte, İslam medeniyetinde merhamet ve şefkat temelli, liyakat ve sebat üzerine temellendirilmiş liderlik esasında bir emanetten ibarettir.
Batı medeniyeti pozitivizmi benimsenmesiyle ancak görünen ya da ispatlanabilen gerçeklikler üzerinden akıl yürütmeyi tercih ederek kavramlara anlamlar yüklemiştir. Her şeyin bu dünyada olup biteceği mantığıyla hareket ederek, ispatlanamayan bilginin mutlak bilgi olamayacağını kabul eder. İspatlanabilen bilgileri veri kabul eden bakış açısı batıda uzun yıllar liderliğe dair bilgileri yalnızca “başarı” ölçütü, başarılı olduğu kabul edilen liderler üzerinden doğrulamaya çalışmıştır. Peki, burada başarının tanımı nedir? Batı için başarılı liderlik gücü ne olursa olsun elinde tutan liderliktir ve bunun için neredeyse her yol mubahtır. İşte bu nedenle, köleleştirme ve sömürgeleştirme önceki yüzyıllarda ne kadar normal idiyse bir Batılı için, bugünkü serbest piyasa ve rekabet şartları üzerinden “ötekini” ezerek “gücü” daima elinde tutma arzusu kaçınılmazdır. İslam medeniyet anlayışına göre insan için gerçek ve doğru bilginin kaynağı “Vahiy” dir. Yani, Allah’ın elçileri yoluyla insanlığa ulaştırdıkları en doğru bilgi olmakla birlikte, insan aklını vahyin rehberliğinde en doğru biçimde kullanabilir.
Dolayısıyla, liderlik konusu da ancak gözle görülen ve ispatlanabilen gerçeklikler ile her zaman için izah edilemez. Allah’ın takdir etmesi ile vuku bulduğuna inandığımız, eğer O takdir etmediyse yedi düvelin bir araya gelse de bir şey değişmeyeceği yönünde bir kabul söz konusudur. Bu nedenle liderlik asıl itibarla, kulların kapasite ve tercihleri bağlamında ortaya koydukları tutum ve davranışlar ölçeğinde imtihanına vesile kılınan Allah’ın bir takdiri olarak görülür. Yani, yaratılmış olan insan cüz’i iradesiyle sahip olduğu sınırlı kapasitesi ile külli iradenin izin verdiği ve takdir ettiği alan içinde liderliğin söz konusu olacağının kabulü vardır.
Batı ve İslam medeniyetlerinin bahsedilen iki temel farklılığı liderlik bakış açılarına yansımış durumdadır. Liderliği güç odaklı bakış açısıyla kabul eden batı anlayışı liderlik temelinde rekabet ve hatta çatışma ortamı üzerine kurulmuştur. İslam medeniyetinde ise hak olanın üstünlüğü ile içi doldurulan liderlik, eşitler arasında bir emanettir ve asıl olan emaneti taşıyabilecek liyakat ve ehliyete sahip olmaktır. Yani, her ne olursa olsun
gücü elde etme hırsı ile lider olmayı değil, kendisinden daha liyakatli ve ehliyetli olanların emaneti hakkıyla taşımalarına katkı sağlayan çok iyi bir takipçi olmaya her zaman hazır olan İslam ahlakına sahip olmaktır.
Dolayısıyla, bizlere kolay olanı seçerek liderlik bahsinde batı düşünce yapısının ürünü olan liderlik perspektiflerini olduğu gibi kabul etmek yerine, zor da olsa bizi biz yapan değerlerimizi bir kenara bırakmadan mevcut liderlik yaklaşımlarını anlamaya ve hatta kendi liderlik yaklaşımlarımızı geliştirme gayreti içinde olmamızı gerektirmektedir.
KÜÇÜK BİR ÖRNEK
“Dönüştürücü liderlik” teorisinde Batılı dünya bakış açısında Weber’e göre “Karizma” denen ve hiç paylaşılmayan bir güce sahip liderin kendi başarısı için izleyenlerinin (takipçilerinin) gelişimine katkı sağladığı sürece etkin bir liderdir. İslami bakış açısına göre “dönüştürücü liderlik” liderliğin bir emanet olduğunu bilen bir kişi için kendisinden sonra bu emaneti üstlenecek olan adayların gelişimini önceleyen bir yaklaşım olarak kabul edilecektir. Yani, aynı liderlik teorisi iki farklı medeniyetin değerleri ve dünya bakış açısına göre farklı anlamlandırılabilecektir.
Yazı: Ali Osman Öztürk
Bu yazı Marmara Life Sayı 88’de yayımlanmıştır.