Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin’i 1960 cuntacıları fişledi “Zararlı Profesör” ilan etti, o çok sevdiği ülkesini terk etek zorunda kaldı. Yabancı kimse maktup yazdıysa herkes kucak açtı. O Almanya’yı tercih etti. Bilim Tarihi konusunda onu dünya tanıdı.
Öyle bir tarihe sahibiz ki, yüzyılları yıllara ve sayfalara sığdırmamız mümkün değil. Koca bir imparatorluğun devamı olarak ne kadar övünsek azdır. Ancak şu gerçeği de kabul etmemiz gerek ki yakın tarihimizde dövünebileceğimiz olaylarımız da vardır. Mesela yaşı 20’lerde hatta 30’larda olan sokakta gördüğümüz vatandaşlara veya bu yazıyı okuduktan sonra yakın arkadaşlarınıza “Fuat Sezgin kimdir, tanıyor musun?” diye sormanızı öneriyoruz. Eğer akademisyen değillerse ve tanıyorlarsa hüzünlü hikayemizde sevinç duymalıyız o kadar da enseyi karartmamalıyız demektir. İnsan hayatının belli dönüm noktaları vardır. Bu Fuat Sezgin’in dönüm noktası da sanırız 1960’a dayanıyor. Önce kısa bir tanıtım yapalım. 1924’te Bitlis’te doğan Sezgin, 1943-51 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü’nde İslami Bilimler ve Oryantalizm alanında öncü olan Alman oryantalist Hellmut Ritter’in yanında öğrenim görür.
1951’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yapar. 1954’te “Buhari’nin Kaynakları” adlı doktora tezini tamamlayarak doçent olur. Ve tezinde Buhari’nin bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil yazılı kaynaklara dayandığını ortaya atar. Bu tez çok ses getirir ve Avrupa merkezli oryantalist çevrelerde tartışılır.
‘TEKLİFİ GÜLEREK REDDEDER’
Ve gelelim hayatında ülke değişikliğine kadar neden olan olaya. Fuat Sezgin, 1960 cuntacılarınca “Zararlı Profesör” diye üniversiteden atılır. Yıl 1961’dir ve Sezgin 36 yaşında çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılır. O dönemi kendini şöyle anlatır:
“Hükümet darbesi oldu. Askerler devletin idaresini ele geçirdiler. Milli Eğitim Komitesi
diye bir komite kurdular. Bunlar, ‘hangi profesörler zararlıdır?’ diye 147 kişilik liste çıkarmışlar. Ben de varım. Bir gün üniversiteden atılacağımı beklemiyordum. Hatta Türkiye’yi kendiliğimden terk etmeyi de düşünmüyordum. Bu hadiseden bir yıl evvel, Almanya’da misafir doçent olarak bulunuyordum. Bana orada, doçentlik yapmamı teklif ettiler. Bu teklifi gülerek reddettim. ‘Ben İstanbul’u, Türkiye’yi nasıl terk ederim?’ dedim. Gazetedeki ‘zararlı profesörler’ listesini ve ismimin bu listede olduğunu görünce, ülkeden gitmemin, artık benim iradem dışında olduğunu anladım.
Gazeteyi çantama koydum, üç tanıdığım dostuma mektup yazdım. İki Amerikalı, bir de Frankfurt Üniversitesi’nin eski rektörü olan dostlarıma; ‘Bana bir yer bulun, geleceğim’ diye yazdım. Üçü de beni, memnuniyetle kabul ediyorlardı.Ancak ben Frankfurt’u tercih ettim.”
İşte bizim dışladığımız Almanya’nın ise kapılarını sonuna kadar açtığı Fuat Sezgin, iki bavul dolusu fiş ve belge ile gider. Frankfurt Üniversitesi’nde ilkin “misafir doçent” olarak dersler verir. 1966’da profesör olur. 1961’de fişlerle başladığı çalışmaları, sesini duyurur ve 1978 yılında, Kral Faysal mükafatını kazanır. Bu vesileyle Arap dünyasının
devlet adamlarıyla tanışır ve büyük projesini onlara aktarır. Destek görür. 1982’de J.W.Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü ve 1983’de de buranın müzesini kurar. Enstitü’ye bağlı olarak kurduğu müzede, Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin, yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı numunelerini sergiler.
O, dünyanın neresinde olursa olsun, “İslam Bilim Tarihi” adına; fizik, kimya, biyoloji, hayvancılık, veterinerlik, ziraat, tıp, astronomi, coğrafya gibi bütün bilim dallarına ait bir eser veya orijinal bir aletin varlığını duyunca; bir dedektif gibi, o eserin peşine düşer. Gerekirse özel uçakla oraya gider. O kitabın değeri ne olursa olsun alır ve bulduğu eseri hemen incelemeye başlar.
EN ÖNEMLİ BULUŞ
Enstitü’de yapılan çalışmaları; Geschichte des Arabischen Schrifttums (Arap-İslam İlimleri Mecmuası’nda) yayınlanır. Böylece bu dergi-ansiklopedi, kısa sürede, dünya çapında bir kaynak haline gelir. Bilim tarihçilerinin temel müracaat kaynağı olur ve en son 15. cildi çıkar. Bir bibliyografya olarak da görülen bu eser; mevcut en sahih kaynaklarla yazılmış bir “İslam Bilim Tarihi”dir. Ne acı ve aynı zamanda vefa örneğidir ki İstanbul Gülhane Parkı içindeki Has Ahırlar Binası’nda, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından açılan “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi”yle, Türk insanı onu yeniden kucaklama fırsatı bulur. Ve Müslüman bilim adamlarının buluşları burada sergilenir. Müzede astronomi, coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tıp, kimya, maden, fizik ve mekanik, savaş teknolojisi ve mimarlık dallarında eserler ve aletler vardır. Fuat Sezgin Hoca, Memun’un haritasını en önemli buluş olarak görür ve “Bundan 23-24 sene evveldi. 9.yüzyılın başında, Halife Me’mun’un yaptırdığı bir harita vardı. Onu,Topkapı Sarayı’nda bulunan bir ansiklopedide keşfettim. Bu haritaya dayanarak, kitabımın coğrafya cildini yazmaya başladım. Coğrafya cildini yazarken, elimizdeki bütün haritaların, Avrupalılar’ın yaptığını zannediyordum. Tamamıyle bir karanlık içerisindeydim. Fakat İslam coğrafya tarihi üzerinde çalışmam, 10. yüzyıla uzanınca, benim dünyam değişmeye başladı. Yavaş, yavaş baktım ki, Müslümanlar, ‘matematik coğrafya’yı kurmuşlar. “Matematik coğrafya” nedir? Dünya haritasının,
matematik esaslara; enlem ve boylam derecelerine dayanarak haritalandırılmasıdır” der. Fuat Sezgin şu anda Dünya’nın önde gelen bilim tarihçilerinden. Gururumuz, onurumuz.
NOTLAR
‘GÜNDE KAÇ SAAT ÇALIŞIYORSUN?’
Bu belkide öğrencilerin belki de en çok karşılaştıkları soru. Fuat Sezgin de öğrenciliği döneminde hayatında önemli bir yeri olan hocası Alman oryantalist Hellmut Ritter ile nasıl bir anısı olmuş. Hocası bir gün Fuat Sezgin’e “Günde kaç saat çalışıyorsun?” diye sorar. Sezgin “Günde 13-14 saat çalışıyorum” der. Hocası “Ne! Bu tempoyla bir bilim adamı olamazsınız. Eğer bilim adamı olmak istiyorsanız bunu çok daha artırmalısınız” dedi. Çünkü o 24 saat çalışırmış. Ve bu konuşma sonrası Sezgin günlük çalışma saatini 17 saate çıkarır. Bu 70 yaşına kadar da devam eder. Sonrasında ise tekrar 13-14 saate düşürür.
VEDA VE GÖZYAŞI
“Türkiye’yi, İstanbul’u terkedeceğim akşam, Galata Köprüsü’nün Karaköy tarafına gittim. Oradan 15-20 dakika kadar Üsküdar’a baktım. Güzel bir geceydi, artık vakit de gecikiyordu. Döndüğümde, gözlerimin yaşını silmek zorunda kaldım. İşte son hislerim
buydu. Kızmadım da, o zaman tabi üzülmüştüm. Bugün bir kızgınlık duymuyorum. Memleketime, yine ne vermek mümkünse onu vermeye çalışıyorum.”
ÖDÜLLERİ
» Kral Faysal Ödülü (1978)
» Frankfurt am Main Goethe Plaketi (1980)
» Almanya 1. Derece Federal Hizmet
Madalyası (1982)
» Almanya Üstün Hizmet Madalyası (2001)
» İran İslami Bilimler Kitap Ödülü (2004)
» Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük
Ödülü (2013)
5 CİLTLİK MÜTHİŞ ÖZET
Enstitü’de bulunan bütün eserleri, kataloglar halinde yayımlar. “Wissenchaft und Technik im Islam” (İslam’da Bilim ve Teknoloji) isimli 5 ciltlik eseri, mükemmel bir özettir. 2003’ te Almanca ve 2004’te de Fransızca neşredilen bu eserin; 1. cildinde, çok
muhtevalı bir giriş ve genel bilim tarihi anlatıldıktan sonra; 2. ciltte astronomi, 3. ciltte coğrafya, denizcilik, saatler, optik ve geometri, 4. ciltte tıp, kimya ve mineraloji, 5. ciltte ise fizik, mekanik, mimari ve harp aletlerinden bahsedilmektedir. Almanca yazılan bu eser, Türkçe’ye de çevrilmiştir.
Yazı: İsmail Doğan
Bu yazı Marmara Life Sayı 87’de yayımlanmıştır.