Osmanlı’da hukuki işlemlerin zaruriyeti sonucu doğan dilekçeciler günümüze dek nefes almaya devam etti fakat bu mesleğin emanetçileri artık bir bir eksiliyor. Onlardan birisi de mesleği yıllarca icra etmiş olan emektar Hayrettin Amca. Nam-ı değer Hükümet Amca…
Osmanlı’nın son yıllarına dayandırabileceğimiz, tarihimizdeki soğuk devletleşmenin başlangıcından bu yana halkın resmi olaylara karşı korumasız kaldığı gerçeği birtakım sonuçlara yol açtı. Ne demek istediğimi anlarsınız… Devlet dairelerinin o mermerden, hareketsiz, savunmasız hissetmemizi sağlayan havasını ciğerlerine doldurup da keyifle varoluş dansına kalkanımız olduğunu pek zannetmiyorum.
Hükümet Amca’yla konuştuktan sonra dilekçeciliğin, bu donuk yapılarından bir tanesinde, adaletle ahali arasında güvenilir bir köprü kuran bir meslek olduğu kanaatini taşımaya başladım. Hükümet Amca babasından devraldığı mesleğini anlatırken, insanların bu kaygan zeminde güvenilir bir kesime (arzuhalcilere) ihtiyaç duyduğunu söylüyordu ister istemez. Güvenilir ve ucuz…
ÇEKİRDEKTEN YETİŞMEK
Hükümet Amca doğma büyüme İstanbullu. Aksaray Horhor Mahallesi’nde çocukluğunu geçirmiş. Arzuhalciliğin geçmişten bu yana hikâyesini bilmekle birlikte şehrin tarihine de tanıklık etmiş. Yani kendisi, daktilosuyla nev-i şahsına münhasır benzerlerinin hayattaki son örneklerinden. Hükümet Amca mesleği artık bırakmış ve babasından öğrendiği gibi kendi çocuklarını bu mesleğe hazırlayamamış. Bu işin kolay olmadığını, çok küçük yaşlarda eğitim görülmesi gerektiğini söylüyor ve “Benim babam Sirkeci’deki büyük postanenin yanına kurulan ilk adliyenin karşısında arzuhalcilik yapıyordu,” diye başlıyor öyküsüne. “Ben çocuktum, sık sık babamın yanına giderdim. Tatil günleri, okul kapandığı zaman, hep orada oynardım. Epey küçüktüm, yaşımı hatırlayamıyorum şu an. Oradaki adliye kapanınca Sultanahmet Adliyesi inşa edildi ve tek adliye olarak orada işe başladık. Sonraki yıllarda burası dar geliyor diye, buranın yükü hafiflesin diye Beyoğlu, Eyüp gibi adliyeler kuruldu. İstanbul adliyesi o yükü taşıyamaz hale gelmişti. Ben de orada parkın içinde dilekçecilik yapmayı pratik olarak babamdan öğrendim. Babamın çekirdekten yetişme hukuk bilgisi vardı. O yazarken baka baka, babam yokken daktiloyla elimi alıştıra alıştıra öğrendim.”
İCRADAN BOŞANMAYA BİR ÖMÜR
Hükümet Amca’nın yaşadıklarından, meslek hikâyesinden ülkenin sosyolojik sorunlarının nasıl evrildiğine de tanıklık edebiliriz. “Eskiden icra çoktu. Bu kredi kartları bilmem neler. Ondan evvel bizim en çok yazdığımız (sen küçüksün hatırlamazsın) bankerler vardı. O ara baya yoğun bir yazı yazdık. Bankerler bitti gazetelerin verdiği promosyonlar başladı. Televizyon, telefon, bilmem ne! Gazeteler de vadettiklerini vermeyince millet dava açmaya akın etti. Sıraya girerlerdi Sultanahmet’te. O zamanki gazetelerden biri televizyonla tabak vaat etti. Hiçbirini vermedi. Son yıllarda ise en çok boşanma davaları için dilekçe yazdırır oldu insanlar. Mesleği bırakmadan evvel canım acıyarak yazıyordum.”
İKİYE BÖLECEK HALİNİZ YOK YA ÇOCUĞU!
Arzuhalcilerin pek çok hikâyeye vakıf olduklarını tahmin etmek pek zor değil. Fakat Hükümet Amca’nın anlattığı bir olay, arzuhalcilerin aynı zamanda ilişki uzmanlığı yaptığı düşüncesini de akla getirmiyor değil. Başınıza gelen en ilginç anı ne oldu der demez, “Neler gördük neler duyduk anlatsak roman olur der gibi bakıyor yüzüme”. Ve soluklanıp anlatmaya başlıyor; “Boşanmak üzere olan bir karı kocaya boşanma dilekçesi yazdım. Daktilonun başına oturdum, çocuğun velayet konusu taraflar arasında çıkmaza girdi. İkisi de birbirine kızıyor, suçluyor. Baş başa, saç saça kavgaya tutuştular desem yeridir. Zar zor araya girdim. Araya girdikten sonra ikisini de oturttum, çay içirdim, sakinleştirdim.
Tabiri caizse ilişki koçluğu yaptım. Bildiğim ne varsa anlattım, dil döktüm. Mevzu bahis sizin çocuğunuz, kavgayla gürültüyle olacak iş değil bu. Güzel güzel anlaşın, ya anada kalacak bu çocuk ya da babada. Ayrılıyorsunuz sonuçta! İkiye bölecek haliniz yok ya çocuğu!”
ARZUHALCİLİK ÖLÜY OR MU?
Bu sorunun cevabı aslında az çok belli. Arzuhalcilik arz talep meselesi doğrultusunda hayatta kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Hükümet Amca’yla olan sohbetimiz bittiğinde de fark ediyorum ki arzuhalcilik mesleği uzun yılların birikiminden süzülen tecrübeyle ayakta duruyor; hala ihtiyaçlarımıza derman oluyor. Adalet Sarayları’nda çaresiz kalanların, senelerdir sığındığı bu güvenli limanlar kaybolmaktan ziyade farklı bir şekilde değişim geçirerek varlıklarını sürdürmeye devam edecek; devlet organizmasıyla ahali arasındaki sular ısınana dek…
NOTLAR
*Osmanlı’da Arzuhalciler Kethüdalığı oluşturulmuş, arzuhalciler bir defterde kayıt altına alınmıştır. Resmi evrakların incelenmesinde usule aykırı dilekçe yazan, dilekçe yazanı kandıran, edep sınırlarını aşan bir lisanla yazılarını yazan arzuhalciler çok ağır cezalara çarptırılmış ve kalebent olarak Magosa ve Midilli Kalelerine sürgüne gönderilmişlerdir. Daha basit hatalara yol açanlar kalebent edilmemiş ancak ellerinden arzuhalcilik ruhsatı alınarak başka şehirlere sürgün edilmişlerdir.
*Hükümet Amca 30’lu yaşlarında, Sultanahmet Adliyesi önünde kar altında arzuhalcilik yapmaya devam ediyor…
Yazı: Faruk Kanber / Foto: Yağız Karahan
*Bu yazı Marmara Life Sayı 104’de yayımlanmıştır.