Devşirmeydi, sarayda görev aldı, zekasıyla parladı, çamaşırından çıkan bir “bit” onun hayatını değiştirdi. Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın hem sadrazamı hem damadı oldu. Zenginliğini eserlere yansıttı. Onların içinde Rüstem Paşa Külliyesi’nin yeri ayrıydı. Haydi Eminönü’ndeki çini müzesi olarak da nitelendirilen bu külliyeye!
Haliç’e nazır tarihi bir yapıdır Rüstem Paşa Külliyesi, adında Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve aynı zamanda da iki dönem sadrazamı olan Rüstem Paşa vardır. Yapıdaki imza ise eserleri günümüze kadar gelen kalıcı izler bırakan dönemin mimarı Sinan’dır. Hem eleştirilerin hem övgülerin olduğu tarihi mekana yolculuğa çıkalım, “Muhteşem Yüzyıl”da iki dönem sadrazamlık yapan Rüstem Paşa’yı yakından tanıyalım.
1560’lı yıllar, Eminönü Hasırcılar Çarşısı içinde sürekli canlı olan bir ticaret merkezi bulunuyor. Ancak bu ticaret merkezi içinde öyle bir mekan var ki deyim yerindeyse vatandaşlara nefes aldırıyor, altına dükkanlar yapılıp değerlendirilerek. Birçok restorasyona uğrayan ve günümüze kadar orijinal haliyle gelebilen bir cami. Rüstem Paşa Camii yapıldıktan sonra dış görüntüsünün fazla görkemli olmadığı yönünde söylentiler vardır. Mimar Sinan tüm bu eleştiri ve söylentilere cevap verircesine öyle bir iç güzellik yapmıştır ki dillere destan.
Rüstem Paşa Camii aynı zamanda “Çini Müzesi” olarak da görülür. İznik çiniciliğinin en güzel örnekleri olan karanfil, papatya, lale, gül, zambak gibi çiçek motiflerinden oluşmuş kompozisyonlar işlenmiştir. Ve o kadar çini işçiliği ve kullanımı vardır ki caminin yapımı sırasında İznik atölyelerinin yetişmemesi üzerine Kütahya’da çini atölyesi yaptırılmıştır.
PEKİ, YA CAMİNİN GENEL GÖRÜNTÜSÜ VE MİMARİ YAPISI ?
Merkezi kubbeli bir camidir. Kubbe sekiz taşıyıcı eleman ile kaldırılarak, harim bölümü dikdörtgen olarak tasarlanmıştır. Kubbeyi taşıyan ayaklardan dört tanesi beden duvarlarına yapışık, dört tanesi ise bağımsızdır. Minaresi kesme taş malzemeden yapılmıştır. Çokgen gövdeli, tek şerefeli ve kurşun külahlı olan Camii doğal afetler nedeni ile çok zarar görmüş ve onarımlardan geçmiştir. Çifte hamamı ise halk arasında Paşa Hamamı olarak bilinir. Erkekler kısmı kare planlı üzeri kubbeli soyunmalık, aynalı tonoz örtülü ılıklık, kare planlı ve kubbeyle örtülü sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir.
Kadınlar kısmı ise çatı örtülü bir giriş revakı ile kareye yakın dikdörtgen planlı kubbeli soyunmalık, aynalı tonoz örtülü ılıklık ile kare planlı tek kubbeli ve yan yana iki halvet hücresinden oluşan sıcaklık bölümüyle enine düzenlenmiştir. Maalesef gerek doğal afetler, gerekse yeterince ilgi gösterilmemesinden dolayı günümüzde bunlar kalmamıştır ve (ne acıdır ki) bir süre hamam ‘depo’ olarak kullanılmıştır.
Zekasıyla entrikalara karşı duran ve saray içinde, dışında pek sevilmeyen, zenginliğini adeta yaptırdığı eserlerle sergileyen Rüstem Paşa’nın son yapılarında kitabenin olmaması ise ilginçtir. Sebebi de dönemin sanatçılarıyla arasının bozuk olmasına bağlanır. Camideki iç huzurun ve görsel çini işlemeciliği doyumunun ardından Külliyeye
adını veren Rüstem Paşa’nın hikayesine bir bakalım.
KİM BU RÜSTEM PAŞA?
Her ne kadar Hırvat ve Boşnak asıllı olduğu iddiaları olsa da Rüstem Paşa’nın 1500’de Arnavutluk’ta doğduğu belirtilir. Enderun’da yetişmiş, saraya getirildikten sonra Müslüman olmuş bir devlet adamıdır. Mohaç Meydan Muharebesi’nde padişahın silahtarıdır. Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın kızları Mihriman Sultan için
aradığı zeki ve geleceği parlak devlet adamı profiline uygundur. Kanuni’nin kısa sürede güvenini kazanan Rüstem Paşa, Diyarbakır Valisi olarak görev yapmıştır. Mihrimah Sultan’la evlenen Rüstem Paşa, Kanuni döneminde iki defa sadrazam olmuştur.
RÜSTEM PAŞA’NIN BİT HİKAYESİ
Tüm bunlar olurken Rüstem Paşa adına bu yükseliş o kadar da kolay değildir. Devşirme Rüstem Paşa’nın Mihrimah Sultan’a uygun bulunması kimi çevrelerin hoşuna gitmez ve dedikodular alır başını yürür. Rüstem Paşa’nın cüzzam hastalığı olduğu iddiaları vardır. Bu Kanuni’nin kulağına da gider. Kanuni Sultan Süleyman, başhekimi Mehmet Halife Efendiyi Diyarbakır’a gidip Rüstem Paşa ile ilgili cüzzam iddialarını araştırmasını ister. Cüzzamlı kimsede bit barınamayacağını söyleyen başhekim, Rüstem Paşa’nın kıyafetlerinin birinde “bit” bulur ve o bit Rüstem Paşa için büyük bir talih kuşu olarak görülür. Dönemin bir şairi şanslı kişilerin üzerindeki bitin bile işine yaradığını belirten iki satır kaleme alır.
NOTLAR
Serveti hayır işlerine…
Ölümü sonrasında servetinin yaklaşık 12 milyon altın olduğu belirtilir. 1700 köle, 2900 savaş atı, 780 bin hasene altın, nakit olarak 1000 yük para, Anadolu ve Rumeli’de 815 çiftlik, 76 su değirmeni ve 5000 ciltten fazla kitabın yanı sıra birçok değerli eşyasının olduğu yazılır. Yaptırdığı yüzlerce hayır eseri ve bağışladığı gelirlerle Hırvatistan, Macaristan, Balkanlar, Rumeli, İstanbul, Anadolu, Mısır, Medine ve Kudüs’te vakıflar kurulmuştur. İstanbul’un yanı sıra Tekirdağ’da da yine Mimar Sinan tarafından yapılan Rüstem Paşa Külliyesi vardır.
*Rüstem Paşa Camii aynı zamanda “Çini Müzesi” olarak da görülür. Caminin yerli turistten çok yabancı turist akınına uğramasının sebebi çini motifleridir.
*Külliye biçiminde olan yapı, yanlardan basamaklarla çıkılan bir cami ve 16 dükkânın yanı sıra üç katlı hanlar, çifte hamam, kervansaray, mahkeme binaları ile bodrumdan oluşmaktadır.
Rüşveti getiren kişi o mu?
Yaklaşık 61 yıllık yaşamında pek sevilmeyen ve neredeyse yüzünün hiç gülmediği belirtilen Rüstem Paşa’nın, rüşveti Osmanlı devletine sokan kişi olduğu iddia edilir. Rüstem Paşa’nın naaşı Şehzade Cami’nin türbesinde gömülüdür.
Yazı: Burçak Öksüz Doğan
*Bu yazı Marmara Life’ın Ocak- Şubat 2018 sayısında yayımlanmıştır.