Binlerce yıl önceden gelen söylencelerde gizlidir belki bakırın hikâyesi… Bir parça da olsa doğruluk payı vardır elbette o söylencelerin… Kimi bir seyyahın yaktığı ateşte arar geçmişini bakırın, kimi eski bir demircinin ocağında. Çok çok eskilere gittiği aşikârdır insanoğlunun bakır ile tanışıklığının. İsmi bir çağa verilecek önemde insanın hayatına dâhil olmuştur yeryüzünün mavi yeşil madeni…
Kulak kabartırsanız eski söylencelere, belki ilk kullanılması Anadolu’da, belki biraz daha ötede Antik Mısır’ın gizemli sokaklarından birisine götürür sizi. Belki de madenci genç bir delikanlının demir döverek görkemli savaş aletleri yaptığı ateşin başına. Söylence o ya, bir gün kor halindeki ateşe tesadüfen bir malahit parçası atmış ve bakırın pırıltılı damlalar halinde akmasına âşık olmuştur demirci. Kim bilir, belki de bir gezginin bakır cevheri ile kaplı bir yerde kamp ateşi yakmasıdır tanışıklığı bakır ile insanoğlunun. Belki de daha eskide bir yanardağın kızgınlığından geride kalanlardır, yine demir misali bakırın da ilk gizemli hikâyesi…
CU’NUN HİKÂYESİ
Bakırın bilinen insanlık tarihinde, yaklaşık 7 bin yıldır kullanıldığı düşünülmektedir. En eski bakır yataklarının Kıbrıs olduğu, isminin de Kıbrıs’ın Latince ismi olan AesCyprium’dan aldığı ve elementler cetveline CU şeklinde geçtiği görülür. Çok kolay şekillendirilebilen bir metal olması dolayısı ile insanoğlunun günlük yaşamına girmesi ve kullandığı araç, gereç ve aletlerine yansıması, Tunç Devri’ne geçişte modern insan yaşamının oluşması açısından bakırın keşfine dayandırılır. Gerek insanoğlunun ilk kullandığı kolay işlenir madenlerden biri olması, gerek soğukken bile dövülerek biçim verilebilmesi, insanların bıçak çekiç gibi bakırdan ilk el aletlerini yapmaya yönlendirmiş. İnsanoğlu, ateşi bakırla etkileşime sokmuş zamanla. Bakırın kolayca biçimini değiştirebilme yetisi, yaptığı ilk el aletleri ile ilkel insanın kendisini ve yaşadığı çevreyi de değiştirebilme imkânı sağlamış. Altın, gümüş ve meteor demirinden önce insanlığı Taş Devri’nden kurtarmış. Bilinen en eski kalıntılara Konya’nın Çatalhöyük yöresinde rastlanır. Günümüzden yaklaşık 7 bin yıl öncesine ait olduğu söylenir. Diyarbakır-Çayönü’nde ilk arıtma işleminin yapılması ve o bölgede bakırdan iğne, kanca gibi aletler ve süs eşyalarına rastlanması hiç de şaşırtıcı değildir. Gaziantep, Adıyaman ve Kilis’te milattan önce 5.500-3.000 yılları arasında yerleşim görmüş birçok höyüğün bulunması, bölgede bakır işlemeciliğinin oldukça eskiye dayandığına kanıt gösterilir. Anadolu’dan sonra Mezopotamya, Mısır, Hindistan, İspanya ve Çin’in bakırı erken dönemlerde tanıdığı görülür. Günümüzde ise dünyanın hemen her bölgesinde bulunabilen bakırın yüzde 90’ını Amerika, Şili, Rusya ve Kongo’da üretilir. Bakırın insan ile üretkenliğe dönüştüğü ilk toprakların sahibi Anadolu olmasına karşın ülkemizde bilimsel anlamda bakır arama ve işletme 1935 yılında Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) ve Etibank’ın kurulması ile başlar. Anadolu’nun daha çok Ergani yöresinde rezervleri bulunan bakır madeni, nice medeniyetlerin içinde şekil bulmuştur. Hititler’den, Asurlara, Roma’dan Osmanlı İmparatorluğu’na ve nihayetinde bugüne değeri azalmaksızın işlene gelmiştir bakır. Yeni dünya ve Amerika kıtasında ise bakır oldukça geç keşfedilecektir.
İLK EL ALETLERİNDEN AYDINLATMAYA
Bakır, geçmişin basit el aletlerinden, asırlar sonra günümüzün vazgeçilmez ihtiyacı ve her yerde kullandığımız kablolara dönüşerek dünyayı aydınlatan elektriğin baş aktörü olarak da karşımıza çıkacaktır. Tarih boyunca, yapılan arkeolojik kazılar ile dövülmüş bakırdan eski alet ve ev eşyalarına rastlanır. Yüzük, bilezik ve çeşitli süs eşyalarından Roma su yollarına ve depolarına, bakır borulara ve tesisatlardan kentleri birbirine bağlayan bakır elektrik ve telefon tellerine… Taş ve tunca yazılmış bilinen ilk yazılı metinler olarak kabul edilen Sümer Yazıları ve Gılgamış Destanı’nın betimlendiği kitabelere göre Sümerler, binlerce yıl önce malahit ve azurit gibi doğal bakır cevherlerinden nasıl bakır elde edildiğinin sırlarını biliyorlardı. Zaman, insanı zorlayacak, körüğe, fırınlara maşalara, döküm işi gerektiren alet ve gereçlere olan ihtiyaç insanoğlunu üretmeye itecekti. Önce sığ bir çukurda yakılan ateşe boru şeklindeki kamışlar ile hava üflenecek, kor haline dönüşmüş ateşin üzerinde kuru odunla karıştırılmış cevherin ergimesi beklenecekti. Minik çukura eriyerek çöken bakır soğuyarak katılaşacaktı. Soğuyan kısmın üzerinde oluşan camsı katman kırılıp çıkarılacaktı. Bakırı işlemek kolay olsa bile çıkarması ve dönüştürmesi insanoğlu için zaman demekti. Bir süre sonra döküm yapmanın kolaylığı keşfedilecek ve şimdi de kalıplara ihtiyaç duyulacaktı. İnsanoğlu gelişmek değişmek ve üretmek zorunda kalacaktı. Arkeolojik bulgular, medeniyetin gelişmesi ile bakır üretiminin gelişmesi arasında doğrudan yakınlık olduğunu kanıtlar gibi. Bakırın kullanım alanları değişip gelişse de insan hayatındaki dönüştürücü rolü ve etkisi değişmiyor. Çok iyi bir elektrik iletkeni olması nedeni ile bu gün dünyada üretilen bakırın yarıdan fazlası elektrik elektronik sanayisinde kullanılıyor.
BİRBİRİNE BAKIR TELLER İLE BAĞLI KENTLER, ÜLKELER…
En iyi ısı ileticileri arasında gümüşün hemen ardından bakır gelir. Bu özelliği nedeniyle buhar kazanlarının, radyatörlerin, tencere ve tava gibi mutfak gereçlerinin yapımında kullanılır. Dinamo, motor ve manyetolardaki elektromıknatıs bobinlerinde de çok miktarda bakır kullanılır. Bakır alaşımlarının da kullanımı oldukça geniştir. Çok eski çağlardan beri çanak çömlekleri boyamak için mavi ya da yeşil renkli bakır tuzları kullanılmıştır. Ama çağlar öncesinden günümüze tüm diğer kullanımları bir yana dünya insanının iletişim ile birbirlerine bağlanması bakır teller sayesinde olmuştur. Dinamo, motor ve manyetolardaki elektromıknatıs bobinlerinde de çok miktarda bakır kullanılır. Telefon ve elektrik tellerinin, yer altı ve deniz altı kablolarının temeli bakırın iletkenliğine dayanır. Bakır, eğilip büküldüğünde kolay kolay kopmaz. Sündürülebilinir bir metal olduğu için istenen incelikte tel halinde çekilebilir. Elektrik kabloları genellikle çok ince bakır tellerin bir araya getirilip iplik gibi bükülmesiyle elde edilir. Dünya’da ülkeler ve kentler birbirine bakır teller ile bağlanmış gibidir. Elektrik telleri ile bağlanan kentlerden el işi ile yoğrulan kültürel değerlere bakırın önemi binlerce yıldır sürüyor. Fizyolojik ve teknolojik varlığı bir yana, etnografik değerinin yanı sıra bakır işlemeciliği tarih boyunca sanata dönüşüp günümüze ulaşıyor.
BAKIR VE SANAT
Bakır işlemeciliği binlerce yıldır bulunduğu yere özgü kültürel dokuları ile bıkmadan yapılan ve oldukça emek isteyen bir sanat olarak kabul ediliyor. Çekiçlerle ve çeşitli aletlerle dövülerek şekillendirilmiş; kazan, bakraç, tas, kâse ve birçok ev aleti günümüzün aslında birer sanat eseri olarak karşımıza çıkıyor. Bugün, Erzincan’da başlayıp Ankara Samanpazarı’na binlerce yıl öteden ağır adımlar ile gelen bakır el işlemeciliği, günümüzde bakır eşya üzerine, “zımba” adı verilen parmak büyüklüğündeki çeliklerle yapılıyor. Bakırın üzerine yapılacak şekil ve düzen, sanatçı tarafından el mahareti ile işleniyor. Klasik hat ve süsleme örnekleri bakır üzerine karbon kâğıt ile kopyalanıp, ince zımbalar ile hatlar işleniyor. Kalın zımbalar ile desenlerin içleri dolduruluyor ve polisaj tekniği ile parlatılıyor. Kimi desenlerde bazı ölümler parladıktan hemen sonra verniklenip nikalaj banyosuna sokuluyor. Vernik sürülmeyen bölümler, beyaz bir görünüme kavuşturulup vernikli bölümler ise kırmızı bırakılıyor. Hava ile temas edilerek bozulmaması için eser bittikten sonra komple vernikleniyor. Bakır el sanatlarının başlangıcı çok çok eskilere dayanıyor. Dövme bakırcılık çok eski bir meslek olmasına rağmen, bakır işlemeciliğinin başlangıcı 1955-1960 yılları arasına tarihlendirilir. Küçük atölyelerde işleme bakırcılığın başlaması ile Erzincan ve Ankara el sanatlarında cazibe merkezi olur ve 1970’li yıllarda bakırcılık sanatı altın çağını yaşar. Günümüzde ise bakır işlemecileri Ankara kale çevresi ve Samanpazarı’nda bakır işleme sanatını yaşatmaya devam ediyor. Bir madenin insana dokunan kısa bir öyküsüdür bakır. Bu kısa öykü içinde koca bir medeniyet barındırır. İnsanı insan yapan üretme ihtiyacının da minik bir tasviridir bu. Üretim için kullanılmak üzere yapılan ilk el aletinden, yemek için kullanacağı mutfak gerecine, iletişim kurmak için oluşturduğu devasa kablo ağlarından, işlenirken yaratılan sanatla, insan bakırla bir yolculuğa çıkmıştır zamanda. Bu yolculuk öyle kolay biteceğe benzemez yakın zamanda da. Medeniyete giden yolda, bir küçük insanlık tarihi içinde, zaman zaman bakır insana dokunur, pek çok zaman insan da bakıra.
NOTLAR
Dünya’da Bakır Madenleri
Dünya bakır cevheri işlenmesinde Amerika Kıtası’nın payı oldukça büyüktür. ABD, Şili ve Kanada 1992’de batı-bloku dünya cevher üretiminin % 58’ini, 2002’de ise %57,3‘ünü gerçekleştirmiştir. Cevher üretiminde son on yıllık dönem içinde Kanada, Zambia, G.Afrika Filipinler, Peru, Endonezya ve Avustralya’da ise önemli ölçüde artış olduğu görülür. Bu ülkelerin tüm dünya üretimindeki payları, toplam üretimin dörtte üçüne ulaşır. Kazakistan, Özbekistan, İran, Hindistan, Polonya gibi bakır üreten diğer ülkeler de dünya bakır üretimine dâhil olurlarken, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi sanayileşmiş ülkelerin diğer ülkelere göre bakır ham maddesine sahip olmamalarına rağmen önemli düzeyde bakır metali kullanıcıları olduğu bilgisi tesadüf değildir.
*Bakırın eritilebilmesi için belli bir miktar ısıya ulaşılabilmesi gerekir. Bunun için ateşe hava akımı sağlayarak sıcaklığın da yükseltilebilmesi gerekmektedir.
*Dövülmüş bakır ile ortaya çıkarılan en eski eşyaların varlığı ise milattan önce 4500 yıllarına dayanmaktadır. Bu yıllarda kullanılan eşyalar İran sınırları içerisinde gerçekleştirilen arkeolojik bir kazıda bulunmuştur. Bir diğer arkeolojik kazı ise Mısır’da Nil Nehri kıyısında yapılmıştır. Bu kazılarda ise bakır yüzükler ve bilezikler bulunmuştur. Bakır borunun keşfi ise milattan önce 2750 yıllarına dayanmaktadır. Bu dönemde Mısırlılar bakır boruyu, su taşıma işlemi için kullanmıştır.
*Bakır kalayla alaşımlandığında tunç (bronz), çinkoyla pirinç, alüminyumla da ‘alüminyum tuncu’ denen alaşımları verir. Birçok ülkede metal paralar genellikle bakır alaşımlarından yapılır.
*İstanbul’a bakıldığında Beyazıt semtindeki Bakırcılar Çarşısı’nın tarihi Osmanlı İmparatorluğuna kadar dayanmaktadır. Günümüzde hala turistlerin ilgisini çeken bu çarşıda, bakır eşyalar, nargile muhafazakârlıkları, biblolar, mangallar, semaverler, vazolar, çerçeveler, mum fenerleri ilgi çekici birçok bakır ürünü bulunmaktadır. Türk halkı tarafından da büyük ilgi gösterilen bakır, turistler tarafından da dikkat çekici bulunmaktadır
*Dünyanın son yüzyıldaki bakır üretimi yılda ortalama % 4 oranında artmıştır. Bu artış sanayileşen ülkelerde nüfus artışı ile orantılıdır
Yazı: Dilara Gülşah Azaplar
*Bu yazı Marmara Life’ın Ocak-Şubat 2018 sayısında yayımlanmıştır.