2000’li yılların başında milyonların ilgi ile izlediği “Ekmek Teknesi” burada çekilmiş…Sonrasında cafe olarak işletilmiş…Şimdilerde hem sanat galerisi, hem de cafe olarak kullanılıyor Zahir Art Cafe…
Kuzguncuk sokakları nice yaşanmışlıklara tanıklık etmiş. Geçmişe dönük hayallerin izini sürebiliyor insan burada. Doğumlar, ölümler, hüzünler, sevinçler… Sokakların, Arnavut kaldırımlarının, duvarların tanık olduğu daha nicelerini düşünüyorsunuz… Gitmek gerek Kuzguncuk’a…
Kuzguncuk’ta İcadiye Sokak’ta bir Rum evi… 1890’lı yıllarda yapılmış tarihi bir yapı. Birçok yaşanmışlığa tanıklık etmiş… Hala da sıcaklığını koruyan bir mekan. Hemen yanı başında Marko Paşa’nın mezarı, İlya’nın Bostanı… Ve tarihi bir kilise. 2000’li yılların başında milyonların ilgi ile izlediği “Ekmek Teknesi” burada çekilmiş… Sonrasında cafe olarak işletilmiş… Şimdilerde hem sanat galerisi, hem de cafe olarak kullanılıyor Zahir Art Cafe. Sanat cafe olması öncelikli farkındalığı. Ama onu daha da ilginç kılan, sunduğu lezzetler… İddiası ise serpme kahvaltı ve marine edilerek zeytinyağında kızartılmış dana ciğeri… Adının Zahir olmasının anlamını da hak ediyor bu anlamda. İşletmecisi Rahmi Bey, Ekmek Teknesi dizisinden dolayı hâlâ insanların gelip ziyaret ettiğini söylüyor bu tarihi mekanı. “Yaklaşık 15-16 yıl geçmesine rağmen, hala yurtdışından gelerek buraya uğrayan insanlar var…” diye anlatıyor. Yapının ikinci dereceden tarihi bir eser olduğunu söylüyor Rahmi Bey. Ve geçmişi ile ilgili şu bilgileri aktarıyor: “Bir aile yaşamış geçmişte burada… Aile fertlerinin vefatı sonrasında ise başka bir şahıs satın almış. Dolayısıyla Vakıflar’a ait bir bina değil. Binayı özel ve uzun zamandır uğrak yeri haline getiren en önemli etken ise “Ekmek Teknesi” dizisi. Elbette insanların ilgisinde tarihi dokunun etkisi de var. İnsanlar gelip bu tarihi dokunun içerisinde kahvaltı yapmaktan keyif alıyor ve kendi evinde gibi bütün gün çok iyi vakit geçiriyor. Bir sonrasında başkalarını da alıp mekana getirenler veya tavsiye edenler olduğunu görüyoruz çoğu zaman…
Rahmi Bey, mekanın sanat kafeye dönüşümünde ise Suriyeli bir sanatseverin etkisinin olduğundan söz ediyor… “Aslında başlangıçta sanat kafe olarak düşünülmemiş mekan. Normal kafe konseptinde açılmış. Sonrasında böyle bir fikir gelişmiş. Dolayısıyla ben sanat kafe olmuş halini devraldım.” diye anlatıyor Rahmi Bey. Suriyeli bir sanatseverin önerisi olduğunu dile getiriyor sanat kafe dönüşümünün. Ve şöyle devam ediyor süreç ile ilgili gelişmelerden: “Adnan Bey, Eset rejiminde evi bombalanmış bir ressam. Evindeki tarihi eserlerin toplayabildiği kadarını alıp, çok da zor şartlarda İstanbul’a geliyor. Burada bir dükkan kiralıyor ve sonrasında ailesini getiriyor. Türkiye ile Suriye arasında bir köprü oluyor adeta sanat adına o gün bugündür. Adnan Bey ilk tanıştığımızda Zahir Art Cafe’yi bir müze gibi değerlendirmemizi önermişti. Bir müze olmasa da sürekli olarak farklı ressamların eserlerini burada sergiliyoruz. Aynı zamanda satış da gerçekleştiriyoruz. Çok ünlü ziyaretçilerimiz oluyor yerli ve yabancı.”
Marine Edilmiş Ciğer Kızartması
Zahir Art Cafe olarak sanat mekanı olmakla beraber iddialı oldukları lezzetleri ise şöyle paylaşıyor Rahmi Bey: “Spesiyal olarak ciğerimiz var. Tavuk yemeklerimiz var ama ağırlığımız ciğer. Serpme kahvaltı veriyoruz. Burası altı yıldır kahvaltı hizmeti veren bir mekan ve bu anlamda belirli müşterisi oturmuş. Kuzguncuk’ta bizim gibi serpme kahvaltı veren bu tarz bir yer yok. Sakatat biraz sıkıntılıdır, kırmızı et gibi değildir. Çok özel bir kasap ile çalışıyoruz ve süt danası kullanıyoruz. İyi bir ciğer elde etmek için önce kuzu mu dana mı? Ona bakacaksınız. Kuzu biraz ağır olur, kokusu olur her insan tercih etmeyebilir. Biz Balıkesir yöresinden süt danası ciğeri kullanıyoruz. Sütten kesildikten sonra kesilen dananın ciğeri bambaşka oluyor. Zaten en fazla üç günlük stoğumuz oluyor. Bir hafta gibi bir bekletme söz konusu değil. Gelen ciğer özel bir sosla marine edilir ve 24 saat bu sosla dinlendirilir. Dinlendirme sonrası pastırma gibi ince ince ciğeri keseriz. Bu işlem makine ile değil el ile yapılıyor. Çünkü makine kesiminde et yanıyor. Çok hafif unlayıp zeytinyağı ile tavada kızartıyoruz. Bambaşka, yumuşacık, döner gibi bir lezzet oluyor, sakatat demezsiniz. Elbette kendimize özel formüllerle baharat da kullanıyoruz. Serpme kahvaltımızda dört çeşit peynirimiz var, yanında yumurta seçenekleri sunuyoruz. Bal, kaymak, tereyağı. Özellikle kaymak ve tereyağını fabrikasyon kullanmıyoruz. Ama organik de demiyoruz, çünkü organik ürün bulmak çok zor.
İlya’nın Bostanı
Kuzguncuk’ta birçok havra ve kilise olduğunu söylüyor Rahmi Bey. Ancak Zahir Art Cafe’yi farklı kılan bir başka özelliğinin de çevresindeki özellikleri olduğuna vurgu yaparak, İlya’nın Bostanı’ndan, Yanık Mektep’ten ve diğerlerinden şöyle söz ediyor: “İlya çok eskiden Kuzguncuk’ta yaşamış bir Rum kadını. Gördüğünüz arkadaki bostan alanı İlya’nın Bostanı olarak da bilinir. İlya’nın torunları olduğu ama Türkiye’de yaşamadığı söylenir. İlya’nın Bostanı’nın anlamı, içeriği şöyle; bu bostan ile ilgilenmeniz için Kuzguncuk’ta ev ya da işyeriniz olması gerekiyor. Her altı ayda bir muhtarımızın yaptığı bir kura çekilişi söz konusu. Kura sonucu size bir yer tahsis ediliyor ve siz bu alanı ekiyorsunuz, biçiyorsunuz… Yaklaşık 50 kişi aynı dönemde bostan alanından yararlanabiliyor. Belediye, alt yapı, sulama, çevre düzenlemesi gibi hizmetleri veriyor. Bu bostanın üst tarafında bir Ermeni Mezarlığı var. Bu mezarlıkta da Marko Paşa yatar. Onun dışında Kuzguncuk’ta birçok ünlü de yaşamış. Mesela bizim yanımızda dünyaca ünlü bir ressam vardı. Yusuf Katipoğlu… Birkaç ay önce kaybettik. Ünlü şairlerimiz var. Karşı tarafta Yanık Mektep var. Eskiden okul olan bina, daha sonra yanmış ama yandıktan sonra hiçbir restorasyon yapılmamış. Öylece adı da Yanık Mektep olarak kalmış.”
Yazar: S. Bahar Alban / Fotograf : Okan Sivri
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Ocak-Şubat sayısında yayımlanmıştır.