Türkiye’yi çok sevdim. Türk geleneklerine, hatıralarına, tarihi eserlerine ve candan insanlarına gerçekten çok saygı duyuyorum ve seviyorum.
Uzun zamandan beri Türkiye’ye gidip gelirim. Mesleğim olan halkbilim uzmanlığı nedeniyle, Türk ve Macar halk kültürünün ortak noktaları, özellikle gelenek ve görenekleri ilgimi çekmektedir. Yaptığım bu seyahatlerde zengin Türk örf ve âdetlerine hayran kaldım. Bu konuda çeşitli makaleler ve kitaplar yazdım, bunlar da diğer çalışmalarıma ilham verdi.
Pek çok Türk arkadaşım var, bunların birçoğu Ankara Üniversitesi’nde, Hacettepe Üniversitesi’nde ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde görev yapan meslektaşlarım. Ayrıca Edirne’den İzmit’e, İzmit’ten Gaziantep’e tüm arkadaşlarım ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa daima yardımıma koşarlar. Tüm bunlar Türkiye’ye gittiğimde bana sanki kendi memleketimdeymişim hissini veriyor. 2016-17 yılında UNESCO Türk Milli Komitesi’nin destekleriyle gerçekleştirdiğimiz Türk-Macar ortak projesiyle Türk ve Macar halk mutfağının ortak noktalarını araştırdık. Bu harika proje Türk dünyasına beni daha da yakınlaştırdı. Ayrıca Türkiye’deki Macar tarihine ait hatıraların korunmasına gösterdikleri önem için Türklere çok minnettarım. Macaristan’ın bağımsızlığı için savaşmış ve yenilgiye uğramış olan Macar kahramanlarının ve maiyetinin Türkiye’de himaye edilmiş olmasını Macar ulusu olarak asla unutmuyoruz. 17. yüzyılda Imre Thököly ve Ilona Zrínyi, 18. yüzyılda II. Ferenc Rákóczi, ve 19. yüzyılda Lajos Kossuth ve beraberindeki mülteciler Osmanlı Devleti tarafından ülkeye davet edilmiş ve himaye edilmişti. İlk olarak, Munkáç Kalesi’ni bizzat kendisi korumuş olan Avrupa’nın en cesur hanımı Ilona Zrínyi, bu mücadelenin sonrasında İzmit’e sığınmıştı. O dönem yaşadığı ev, bugün onların adını taşıyan Macar-Türk Dostluk Derneği tarafından pek çok ziyaretçi çeken güzel bir anıt ev haline getirildi.
İkinci büyük göç, Rákóczi’nin Macar Kurtuluş Savaşı’nın başarısızlığa uğramasından sonra imzalanan Szatmár Barışı’ndan sonra gerçekleşti ve Prens Rákóczi tüm maiyetiyle beraber Rodostó’ya (Tekirdağ) sığındı. Onların hatırası bugün Tekirdağ’da bulunan Rákóczi Müzesi, Magyarok (Macarlar) Caddesi ve Prens’in kâtibi Mikes Kelemen’in kasabamda yaşayan ünlü heykeltıraş Sándor Györfi tarafından yapılan heykeli ile kendi adını taşıyan parkta yaşatılmaktadır. Yine Tekirdağ’da hatırası yaşatılan başka bir Macar da İbrahim Müteferrika’dır. Kolojvarlı bir öğrenci olan Müteferrika, ilk Türk matbaasını kurduğu için “Türk Guttenberg” ismi verilerek Türkler tarafından onurlandırılmıştır. İçlerinde sözlükler, coğrafi ve astronomik eserler, haritaların yer aldığı 17 eser yayınlayan Müteferrika, çağının en eğitimli, en kültürlü adamlarından biriydi. Macar vatandaşlarının Türkiye’de bu kadar onurlandırıldığını görmek benim için büyük bir mutluluktur. Lajos Kossuth ve maiyeti Kütahya’da bir süre yaşadı, onların hatıraları da onlar için açılan müzede muhafaza edilmektedir. Tabii ki, buraları birkaç kez ziyaret ettim, bir Macar olarak Türkiye’deki Macarlara ait eserleri ziyaret etmek benim için adeta kutsal bir hac görevi gibidir.
Türkiye’ye yaptığım seyahatler içerisinde beni en çok etkileyen yaklaşık 3000 km uzaklıktaki Doğu Anadolu seyahati idi. Pek çok güzel şehri, çok enteresan yerleri görme imkanım oldu. Örneğin bir zamanlar Hristiyan kilisesi olan Aya Sofya’nın bulunduğu Trabzon’u, Amasya’yı, Çorum’daki zengin müzede Hattuşaş’ın arkeolojik eserlerini ziyaret ettim. Sümela Manastırı’na gittim, surlarına hayran kaldım, ayazmasında uzun ömür yaşama dileğinde bulundum. 9. yüzyılda inşa edilmiş, dua yeri hala ayakta olan, cami olarak hizmet veren kocaman bir Gürcü manastırını görmek üzere Barhal’a gittim. Sonra bir Orta Çağ üniversitesi olan Sivas kentini gezdim, Divriği Ulu Camii beni adeta büyüledi. Fırat nehrinin tatlı kokusunu soludum … Ve Türkiye’ye sevdalandım. Ebediyen.
Yazar: Dr. Julia Bartha
* Debrecen Üniversitesi, Etnografya ve Müzecilik / Macaristan
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Ocak-Şubat sayısında yayımlanmıştır.