İlk 45’liği dönmeye başladığında tarihler 1971’i göstermektedir. Dile kolay yarım yüzyıla yaklaşan profesyonel bir müzik kariyerinden bahsediyoruz. Onun adı Bülent Ortaçgil, Namıdiğer Kent Ozanı…
Literatürde kentlerde yaşayan insanların ya da örgütsel yapıların kente özgü tutum ve davranışlar sergilemeleri, birer kentli birey, aktör, paydaş olduklarının farkında olmaları ve buna uygun davranmaları anlamına gelen kentlilik kültürü, temelde uzlaşı ve empati gibi psikolojik prensiplerle inşa edilir. Kentteki kültür ve sanat potansiyelinin geniş bir estetik yelpazede her türden ve beğeniden muhataba hitap edebilecek çeşitlilikte olmasının nedeni bu biçimsel kanondan ileri gelmektedir. Çünkü kent, aynı zamanda melez bir ekosistemdir. Kaotiktir. Madem mevzumuz müzik, buna uygun bir tabirle pekiştirirsek, kentlilik demek çok seslilik demektir. Ortaçgil’in müziği kentteki bu kaosa inat uzlaşıyı, diğerine saygıyı, bireyden topluma yayılan naif iç sesi, zavallı değil fakat muhterem bir yalnızlığı fısıldar dinleyenin kulağına. Kalabalıktaki kentliye yalnızlığını sevdirir, onun tek başınalık ıstırabını dindirir. Sanatçının ilk 45’liğinde yer alan “Yüzünü Dökme Küçük Kız” isimli şarkısında “Bırak üzülmeyi / Bir tek sen misin bir düşün / Unutan sevilmeyi / Her siyahın bir beyazı / Gecelerin gündüzü de vardır.” diye seslendiği, kalabalıklar arasında yaşayan yalnız, mutsuz, sevip sevilmeyi unutan bir metropol insanından başkası değildir. Ortaçgil’in filozofça iletişim kurduğu dinleyicisi onun bu sözleriyle yalnız olmadığını, daha doğrusu modern hayatta herkesin aynı çaresizliği zaman zaman hissedebileceğini öğrenir. Teskin olur ve teselli bulur. Aynı 45’liğin diğer parçası olan Anlamsız’da ise “Hayat güzeldir sen görürsen / Her yer cıvıl cıvıl işitirsen.” diye melodiye döktüğü aforizmalar ciddi bir rehabilitasyon ve telkin vazifesi görür.
Müzik Kariyerine ilk Adımlar
Dönem Türkiye’sinin siyasal iklimi, toplumsal olaylar bakımından aksiyonun ve kaosun hâkim olduğu, yapısal olarak hızlı bir gecekondulaşmanın arifesi olarak tarif edilebilir. Kentler, taşra nüfusuna gebe ve ciddi bir demografik obezite ile karşı karşıyadır. Zengin-yoksul, kentli-köylü gibi toplumsal ayrışma ve metropollerdeki gettolaşmanın belirmeye başladığı, sınıfsal makas aralığının giderek açıldığı bir sosyal hareketlilik söz konusudur. Ortaçgil müziğe henüz başladığı bu dönemi her şeye rağmen kendi müzikal zaviyesinden bakınca şanslı bir dönem olarak görür. Türkiye’de bu yıllarda sanat müziği ve folklorik geleneğe bağlı olarak kökleşmiş bir müzik türü olan halk müziği hâkimdir. Bu türden evrimleşerek kentteki kırsal kökenli insanları kasıp kavuran arabesk müzik 70’li ve 80’li yıllarda devlet televizyon ve radyolarında yasaklıdır.
Bülent Ortaçgil liseyi yeni bitirmiş, üniversiteye henüz başlamıştır. Nota bilgisi yok denecek kadar azdır ama hudayinabit bir müzik kulağı vardır. Deli gibi müzik dinler. Takıntılı biçimde hayran olduğu müzisyenler vardır. Gözü kulağı Batı’dadır hep. 60’ların sonlarında yüksek bir müzikalite ve beğeni ivmesiyle kurulmaya başlayan Anglosakson müzik gruplarını hayranlıkla takip eder. Led Zeppelin ve Jethro Tull favori grupları; Bob Dylan ve Cat Stevens diğer gözdeleridir. Ama en büyük hayranlığı şarkılarının tamamını hikâyelerine varana kadar bildiği The Beatles’adır. Sanat ve sosyoloji iç dinamikler bakımından birbirini destekleyen, bir diğerinin izaha muhtaç yönlerini anlamada temel prensiplerle çözümler üreten disiplinlerdir. Bu ilkeden hareketle varılabilecek teorik çözümleme ise 60’lı yılların sonunda Batı kaynaklı gelişen rock müzik türünün bir toplumsal dışa vurum özelliği gösterdiğidir. Dönemin sosyokültürel reformcu yapısı “Çağın Ruhuna” fütürizm olarak sızmaya başlar (Zeitgeist-“The Spirit of the Age”). Herder’in Zeitgeist’i bunu teorik temelde çok iyi izah eder. Bu görüş, “Bilgenin itinalı emin eli, doğru zamanlamayla zamanın ruhuna yön verebilir ama ilke olarak ona teslim olmalıdır.” der. 60’ların “Çiçek Çocukları” Herder’den mülhem bu tespitin gücünü fazlasıyla hayata geçirirler. Toplumsal olarak büyük bir yenilenme, tazelenme akımı başlar. Ezberler bozulur.
“Olmalı mı Olmamalı mı?”
Ticari olarak pek iltifat görmeyen bir 45’lik ve 1971 senesinde dönemin Hey Dergisi’nin düzenlediği “En Ümit Veren Erkek Sanatçı” anketinde elde ettiği beşincilik Bülent Ortaçgil’in müzikal kariyerinin güçlü bir ivmeyle başlamadığını ortaya koyar. Onun müziği bu topraklar için zamanın ruhunun bir adım ötesinde hareket etmiş gibidir. Âdeta henüz Ortaçgil için müziğin coğrafyasında yayılabileceği geniş vadiler oluşmamıştır. 70’lerin ilk yarısı biraz daha folklorik temelli müzikal arayışlar ve akademik eğitimi olan kimya mühendisliği uğraşıyla geçer. Bülent Ortaçgil’in müzikal vizyonunu beğenen ve takip eden Ali Kocatepe, 1974 senesinde en kült Ortaçgil şarkılarının yer aldığı “Benimle Oynar mısın?” albümünü plak olarak basar. Türkçe sözlü Batı menşeli aranjmanların usta müzisyenleri Onno Tunç, Ergun Pekakcan gibi isimlerle çalıştığı bu albümde bugün Ortaçgil dendiğinde akla ilk gelen ve melodisi hafızalarımıza adeta kazınmış şahane şarkılar vardır. “Günaydın”, “Olmalı mı Olmamalı mı?”, “Benimle Oynar mısın?”, “Şık Latife”, “Her Şey Sevgiyle Başlar” gibi hitler bu albümün kırk yıldan uzun bir süre eskimeden taptaze kalmasına vesile olmuş ve popüler Türk müzik tarihinin en çok akılda kalan albümleri sıralamalarında hep üstlerde yer almasını sağlamıştır. Sanatçıyla yapılmış çeşitli söyleşilerde bu albümden elde ettiği ticari kazancın mütevazılığıyla ilgili söyledikleri Ortaçgil şarkılarının hâlâ kitlelerle buluşamadığı gerçeğini ortaya koyar. Şarkıcı bu albümden elde ettiği gelirle kendisine ancak Dual marka bir pikap alabilmiştir. Albümün çıkışından otuz sene sonra World Psychedelia şirketi tarafından Amerika’da yayınlanacağını ve kırk sene sonra uzunçalar olarak Türk müzik piyasasında kapış kapış satılacağını henüz kimse tahmin edemiyordur.
“2. Perde”
Müzik terminolojisinin gündelik jargonunda Ortaçgilsever diye bir tabir vardır. Aslında bu tespit nevi şahsına münhasır zihinlerce üretilen sanatın büyük üstatlarının icra tavırlarına yakıştırılan isimleri gibi düşünülebilir. “Shakespeareyen trajedi” diye bir tabir vardır mesela tiyatro literatüründe ya da “Kafkaesk üslup” ile yazılmış bir edebî metin denilir Franz Kafka’dan alınan ilhamlara. İşte bu tanımlamalar gibi kalıplaşan Ortaçgilseverlik esas 2. Perde albümüyle can bulacaktır. Sanatçı, müzik kariyerine yaklaşık on yıllık bir mola vermiştir. Bu ara dönemde kimya mühendisliği işine geri dönmüş hatta bir süre Norveç’te yaşamıştır. Kendisi gibi popüler Türk müziği dünyasına önemli katkılar sunmuş olan büyük besteci ve söz yazarı Fikret Kızılok’la birlikte Çekirdek Sanatevi’ni kurarlar. Bu birliktelikten Türk müziğinde büyük etkiler yaratmış nice besteler ve albümler ortaya çıkacaktır.
Bir Müzikal Felsefe Olarak Ortaçgil’de Anlam Arayışı
Bülent Ortaçgil’in duru ve huzur veren besteci kimliğinin yanı sıra yoğun metaforlar ve alt metinlerle inşa ettiği ve ciddi bir poetik altyapısı olan söz yazarlığı da söz konusudur. Sanatçı şarkılarının düşünmeye sürükleyici bir anlam akışında olduğunu, müziğinin bu derin mecazları örseleyip gizlemeyecek durulukta olması için çaba gösterdiğini belirtir. Şiirsel kapalı anlatımın Ortaçgil’in söz yazarlığının temel tavrı olarak göze çarptığını belirtmek gerekir. Alt metin kurgusunun ve imajinatif doluluğun hat safhada olduğu şarkı sözlerinde dinleyiciler kendi yaşam serüvenlerinden izler bulur ve böylece beste ve şiir ile daha çok bütünleşirler. Çıkarımlar özneldir, dinleyicinin anlam arayışı geniş bir manevra imkânı dahilinde kişiselleşir, büyür ve çoğalır. Müzikseverin Ortaçgil şarkılarını sevmesi, anlaması ve içselleştirmesi gösterdiği çaba ile doğru orantılıdır. Sade bir felsefe, rutinin ve sıradanın ihtişamı Ortaçgil’in poetik yelpazesinde baskın renklerdir. 1998 senesinde yayımladığı ve örtük bir tariz albümü olan “Light” isimli çalışmasında yer alan “Normal” isimli parçada modern insanın normal ile anormal arasındaki sıkışmışlığını hoş, latif, ironik tavrıyla ve bir monolog tiradı formunda tiye alır. Dinledikçe kendini sevdiren, anlamaya çalıştıkça yelkenleri suya indiren tüm Ortaçgil şarkıları kişisel mazimize atılmış birer kesik gibidir; yara izlerine bakınca ince ince sızlatan. Ozanın aynı albümünde yer alan “Şarkılarım Senindir” isimli parçasının sözlerindeki şiirsel mecazları belki sahibinin sesinden dinlemek istersiniz. “Şarkılar bir şiirdir çoğu zaman / Ben bir şairim işte o zaman.”
NOTLAR
Bülent Ortaçgil Kimdir?
Bülent Ortaçgil, 70’li yılların başından itibaren Türk pop ve rock müzik tarihi içinde aktif olarak yer almış, nevi şahsına münhasır müzik üslubu ve kendi yazıp bestelediği şarkılarla zenginleştirdiği diskografisi ile çağdaşlarına ve sonraki nesil müzisyenlere yeni kapılar aralamış öncü bir isimdir.
Kent Ozanından Nağmeler
Kent ozanı olarak anılan sanatçı büyükşehirlerde, kalabalıklar içinde, herkesin farklı bir hayat mücadelesi yaşadığı kaotik çevrelerde yaşamayı, âşık olmayı, hayatın güzel taraflarını ya da hüzünlerini anlatmayı tercih etmiştir. Böyle bakıldığında temiz bir Türkçeyle zengin bir müzikaliteyle seslendirdiği şarkıları henüz tamamlanmamış bir romanın ayrı ve kıymetli birer parçası gibidir.
Naif ve İronik Varsayımlar
Zengin bir felsefe vardır Ortaçgil’in şarkı sözlerinde, “Bu iş zor Yonca çünkü insanlar günler boyunca hiç soru sormadan durur.” der örneğin bir şarkısında; “Kafam eşyasız boş oda gibi duvarlardan sesim dökülür.” der bir diğerinde. Eylül Akşamı isimli şarkısında ise aşkın olasılıkları üstüne oldukça naif ve ironik varsayımlar yürütür. “Belki benim kâğıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir. / Belki aynı posta kutusuna, değişik zamanlarda da olsa birkaç mektup atmışızdır.”
Normal
“Biralar soğuk mu? dedim
Dedi ki normal
Peki ya havalar?
Valla gayet normal
İşler dedim, gidişler dedim?
Hepsi normal
Peki dedim ya sen, ben?
Dedi ki normal
Peki biz, ikimiz?
Valla gayet normal
Halimiz dedim?
Ne dese beğenirsiniz? Normal
Biri anlatsın hemen nedir bu normal?
Canım sıkıldı artık yoksa ben miyim anormal?”
Bülent Ortaçgil’in Albümleri
Benimle Oynar Mısın? (1974), Rüzgâra Söylenen Şarkılar (1984), Biz Şarkılarımızı… (1985), Pencere Önü Çiçeği (1986), 2.Perde (1990), Oyuna Devam (1991), Bu Şarkılar Adam Olmaz (1994), Light (1998), Eski Defterler (1999), Şarkılar Bir Oyundur (2000), Gece Yalanları (2003).
Yer Aldığı Albümler
1991: The Other Side of Turkey (Erkan Oğur ile), 1995: Rüzgâra Şarkılar Söyle (Ayşegül Yeşilnil), 1996: Bir Ömürlük Misafir (Erkan Oğur), 2000: Ortaçgil için Söylenen Ortaçgil Şarkıları (Saygı Albümü), 2001: Kaç Yıl Geçti Aradan, Türk Pop Müzik Tarihi (“Benimle Oynar Mısın?” ile), 2005: Başucu Şarkıları 2 (Zuhal Olcay ile “Sus, Duymasın”), 2005: Love, Peace & Poetry: Turkish Psychedelic Music (“Sen Varsın” ile), 2006: 41 Kere Maşallah (“Hayat Umutla Başlar” ile), 2007: Çeyrek (“Teninle Konuşmak” ile), 2011: Göğe Selam, 2014: Bir Eksiğiz
Yazan: Necati Bulut
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Temmuz-Ağustos sayısında yayımlanmıştır.