Ankaralı fotoğraf sanatçısı Aydın Büyüktaş’ın, visual effect, 3D, animasyon ve video alanlarında kendini geliştirerek ortaya koyduğu fotoğraflar, bizlere alışık olduğumuzun dışında bir İstanbul hikâyesi anlatıyor. Büyüktaş’ın “Flatland-Düzülke” adlı fotoğraf serisi, aşina olduğumuz mekânları farklı perspektiflerden görmemizi sağlayarak deneyimleme şansı bulamadığımız bir yalınlıkta şehri adeta yeni baştan zihnimize kazıyor.
Flatland-Düzülke adlı fotoğraf çalışmasını Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından esinlenerek oluşturan Büyüktaş, gerçekliğin sadece algıladıklarımızla sınırlı olmadığının altını çizerek izleyiciyi farklı bakış açıları üzerinden düşünmeye sevk ediyor. Fotoğrafta manipülasyondan kaçarak algıda manipülasyonla var olanı farklı göstermeyi başaran sanatçı, 2008 yılında 3D olarak tasarladığı çalışmaların uluslararası nam kazanmasıyla birlikte freelance işlere ağırlık vermeye başlamış. Teknoloji ve sanatı birleştirdiği çalışmalarıyla uluslararası şöhretini artırmaya devam eden Büyüktaş ile her geçen gün daha sık karşılaştığımız dijital sanat çalışmalarını ve teknolojinin sanatla nasıl etkileşime geçtiğini konuştuk.
Okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1972 yılında Ankara’da doğdum. Çocukluğum Ankara’da geçti ancak ilkokula başlarken Alanya’ya taşındık. Üniversite yıllarımda tekrar Ankara’ya döndüm. Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümünü hayallerimde yer tutmadığı için bıraktım. 2000 yılında çocukluk hayalim olan grafik, sinema, animasyon, gibi güzel sanatlar konusunda çalışmalar yapmak için İstanbul’a taşındım.
Visual effect, 3D, animasyon ve video alanlarında pek çok çalışmanız mevcut. Bu alana olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
Çocukluğum ve gençliğim, Isaac Asimov ve H.G. Wells gibi bilim kurgu yazarlarının bilim kurgu serilerini ve Bilim ve Teknik dergilerini okumakla geçti. Bu kitaplar; solucan delikleri, kara delikler, paralel evrenler, kütle çekimi, uzayın ve zamanın bükülmesi gibi konuları sorgulamamı sağladı. 2006 yılıydı galiba, Michio Kaku’nun “Hyperspace” kitabını okuduğumda Kaku, kitapta dördüncü boyuttan bahsederken Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından örnekler kullanıyordu. 1884’te yazılmış kitabın boyutları birbirine bağlama şekli ve boyutlar arası geçişin algılanmasındaki zorlukları basit örneklerle anlatması beni çok etkiledi. Kitabın boyutlar arası geçiş ve ikinci boyut da üçüncü boyutu anlatma çabasıyla, benim üçüncü boyutu sorgulamam örtüşmüştü. Çocukluğumdan itibaren rüyalarımda gördüğüm ve düşündüğüm gerçeküstü mekânları gerçekleştirebilme fikri üzerine 2000’li yıllarda görsel efekt ve animasyonla ilgilenmeye başladım. 2008 yılında 3D olarak tasarladığım karakterin uluslararası nam kazanmasıyla birlikte freelance işlere ağırlık vermeye başladım.
Çok Boyutluluk Üzerine
Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından ilham aldığınız çalışmalar uluslararası alanda da yoğun ilgi görüyor. İstediğiniz etkiyi yaratmayı başardınız mı?
Düşündüğümden fazlasını başardım. Yaşadığımız, çoğu zaman dikkatimizi dahi çekmeyen, belleğimizi oluşturan mekânları dönüştürerek ve farklı boyutlar kazandırarak sunmaya çalışıyorum.
Şehirlere kuş bakışı bakmamıza olanak sağlıyorsunuz, bu sizde nasıl bir etki uyandırıyor?
Bu bakış açısının gündelik yaşantımızdaki mekânların olduğundan farklı algılatabildiğini ve sorgulatabildiğini düşünüyorum. Bu sayede çoğu zaman dikkatimizi dahi çekmeyen, belleğimizdeki genelgeçer mekân algılarını yerle bir ederek daha romantik bir bakış açısı hedefliyorum. Mekân içinde mekân yaratmaktan ziyade fotoğrafları çekerken amacım biraz Dadaist biraz da Kübist mantıkla var olanı olduğundan farklı göstermek.
İşin romantik kısmı bir yana bir de teknik kısmı var. Drone ile çektiğiniz fotoğrafların normal çekimlerini aynı karede birleştiriyorsunuz. Daha detaylı bahsetmek gerekirse neler söylemek istersiniz?
Fotoğrafların çekim aşamasına geçmeden iki ay kadar planlama aşaması ile uğraştım. 3D’de şehirler oluşturdum. Sanal fotoğraf makinelerini yerleştirerek binlerce kare render aldım. Fotoğrafların çekileceği noktalar, istediğim eğim ve birleştireceğim noktaların hepsi fotoğrafı çekmeden önce en ince detayına kadar planlanmış oldu. Bu sayede çekimde her şey çözülmüş oluyor ve manipülasyon ihtiyacı kalmıyor. Hatta her şeyi o kadar ince hesapladım ki filmle çekim yapıp, karanlık odada bile basabilirim.
Çalışmalarınıza sosyal medya üzerinden de kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Peki, nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Sosyal medyanın demokratik bir ortam oluşturduğunu düşünüyorum. En azından kendinizi sadece bir galeriye gelen insanlara bağımlı kılmıyorsunuz. İşinizi dünya çapında gösterebilme fırsatınız var. Sosyal medyanın, insanların takdirini kazanmanın ötesinde kariyerime çok büyük faydası olduğunu söyleyebilirim.
Farklı Düzlemlerde İstanbul
İstanbul’a farklı bir gözle bakmamızı sağlayan çalışmalarınız içerisinde, sizi en çok etkileyen ve belleğinizde yer eden mekân neresi oldu?
“Kapalıçarşı”, canlı bir organizma gibi eklemlenerek genişleyen mimari yapısı, perspektif duygusu, çatıların rengi ve oluşturduğu kompozisyon, sanatçı olarak beni çok etkilemişti. Eminönü-Yeni Cami, Kadıköy-Salı Pazarı, Kapalıçarşı gibi dünyaca bilinen mekânların drone (Flycam) yardımı ile farklı yüksekliklerden ve açılardan çekilen fotoğrafların birleşimiyle oluşturulan çalışmam, İstanbul’u yeniden düşünmeye davet ediyor. Aslında bu serideki amacım yaşadığım kentle alakalı bir duyarlılıktan öte rüyalarımın geçtiği mekânlarla ve yaratmak istediğim doku ve perspektif algısıyla alakalı.
Önümüzdeki süreçte hayata geçirmeyi planladığınız projelerden havadisler var mı?
Gerçekleştirmeyi planladığım bir sürü proje var. Kafamda o kadar çok seri var ki hangi sıralama ile çıkarmam gerektiği konusunda bir sıkıntı çekiyorum. Öncelikle bu seride 180 derece ve 360 dereceleri bitirmek istiyorum. Fotoğraf, video ve 3D destekli bilim kurgu ile ilgili farklı seriler ile rüyalarıma kaldığım yerden devam edeceğim.
NOT
Edwin Abbott’ın Düzülke’si
İngiliz din adamı, eğitimci ve Shakespeare bilgini Edwin A. Abbott’un Düzülke’si 100 yıldan uzun bir süredir okurları etkilemeyi başarmış bir bilim ve matematik kurgusu, eğlenceli bir yergi… İki boyutlu Düzülke’de yaşayan bir Kare’nin günlük hayatı aracılığıyla iki boyutta yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğreniriz önce. Kadınları, erkekleri, sınıfları ve yöneticileri olan bir dünyadır burası. Sonra onunla birlikte çizgiülke, uzayülke ve noktaülkeyi keşfederiz. Abbott, Düzülke’de hayatın matematiğini kurarken toplumsal sınıflandırmayı geometriyle yapar. Bu yanıyla hem matematiğe yüklediği anlamı gösterir hem de düzendeki rollerin biçimsel olarak da sınıflandırmasını sağlar.
Yazan: Dilara Gülşah Azaplar / Fotoğraf: Aydın Büyüktaş
*Bu yazı Marmara Life 2019/Temmuz-Ağustos sayısında yayımlanmıştır.