60 YILDIR, DEDEDEN KALMA ÖLÇÜ BİRİMİ OLAN AYAK VE KARIŞI BİLMİŞ AMA HİÇ ŞAŞMAMIŞ MOTİFLERİ, HEPSİ BİRBİRİNİN AYNI OLMUŞ. ÜSTELİK UNESCO ÖDÜLLÜ BİR USTA O.
“Dededen Toruna Keçe Ustalığı”
İlkokulda başlamış keçe işlemeye. Avantajı babasının çırağı olmak… İki kız kardeşin okuması için onun çalışması gerekmiş. Gecesi, gündüzü keçe olmuş Usta Ahmet Yaşar Kocataş’ın. Hâlâ Afyon’da tarihi Taşhan’daki dükkânında keçe işlemeye devam ediyor. 60 yıldır baba, dede ölçüsü ayak ve karışı bilmiş. Ama hiç şaşmamış motifleri, hepsi birbirinin aynı olmuş. Üstelik UNESCO ödüllü bir usta o.
İnsanoğlunun bilinen en eski tekstili keçe… Yün, sabun, su, kalıp ve usta gerekiyor işlenmesi için. Geçmişten bugüne kullanımından vazgeçilmeyen, hatta gün geçtikçe kullanım alanı çeşitlenen bir tekstil ürünü. Kilim gibi kullanılmış ihtiyaç olduğunda, çobanın kepeneği keçeden yapılmış. Tarlaya giden kadının çocuğuna battaniye olmuş. Şimdilerde turistik ya da hediyelik eşya için de bir alternatif oluşturuyor keçe. Ustasının elinde özenle işlenmiş battaniyeler, motifli çantalar, yelekler, ceketler, kolyeler ve daha niceleri…
Bir usta ki Afyon’da 60 yıldır keçe işliyor. İlkokulda başlıyor babasının çırağı olarak bu işe. Onun gönlünde okumak olsa da üç kız kardeşine bu ayrıcalığı veriyor babası. “Ömrüm keçeci dükkânında geçti.” diye başlıyor söze keçe ustası Ahmet Yaşar Kocataş. İlkokulda mesaisi başlıyor baba dükkânında, ondan sonra okul… Babasının yalnız çalışmasından dolayı böyle bir mecburiyeti olduğunu ifade ediyor. Dede mesleği olan keçecilikten şöyle söz ediyor Kocataş:
“Babam, babamın dedesi bile keçeci, aile mesleğimiz. İlkokulu bitirdiğimde artık dükkâna tamamen adapte olmuştum. Hiçbir yere kaçacak gibi de değildi. Babam çok usta bir adamdı ve işini severek yapıyordu. Ben de aynı şekilde hep severek yaptım işimi. Her gün ekmek yediğimiz işimizdi. Başka hiçbir yerde bir gün bile çalışmadım. Kendimizi sürekli geliştirdik. Usta çocuklarının bir şansı vardır, ustalar çocuklarından hiçbir şey sakınmazlar. Ele öğretmediklerini de çocukları ile paylaşırlar. Ben de usta çocuğu olmanın avantajını kullandım. Babamla 45 yaşıma kadar beraber çalıştık, aynı evde yaşadık. Gecemiz, gündüzümüz, bir yatak hariç birlikte ve bu işleri düşünerek, konuşarak geçti. Akşam evde çay içerken hâlâ keçe konuşurduk. Hangi modeli kullanalım, ne yapalım, kaç kilodan olur? Bu da işimizde gelişmemizi sağladı, daha iyi nasıl yapabiliriz sorusunun yanıtını birlikte bulmamıza neden oldu. Üretimden, satışa her şeyin müzakeresini yapıyorduk. Akşam konuşup, gündüz tatbik ediyorduk. Böyle bir hayat geçti. Birbirimize de hürmetimiz sonsuzdu. Babam çok sağlamcı usta bir adamdı. Arpacıoğlu Mustafa efendibabamı yetiştirmiş. Hem de dayısı olur babamın. Burada gördüğünüz işlerin hiçbiri on sene evvel yoktu. Şimdi çok daha güzel yerlere gelindi. Dediğim gibi o ustalıkları kullanarak buralara geldik.”
Babasının çok aydın olduğunu söylemeden geçmiyor Yaşar Usta, “Ben tek erkek çocuktum. Kızlar okudu, keçe ustalığını ben öğrendim. Babam kız kardeşlerimi okuttu, beni okutmadı. Beni okutsaydı onlar okuyamazdı. Babamın ideali şuydu; kız çocukları para kazansın ayağı yere sağlam bassın. Benim de iki kızım bir oğlum var, ben kızlarımı da oğlumu da okuttum.” diye anlatıyor.
Yünden Ürüne Doğru…
Yaşar Usta, ıslak keçe yaptıkları için kışın çalışmadıklarını ve bu noktada babası ile keşfettikleri önemli bir detayı paylaşırken, “Keçe donduğu zaman birbirinden ayrılır ve ömrü yarı yarıya gider.” diye belirtiyor. Ve keçenin yün halinden ürüne dönüş sürecini ise şöyle sıralıyor:
“Öncelikle yünü gerek köylüden gerekse tüccardan satın alıyoruz. İkinci aşama yünün içerisindeki yaramaz maddeleri ayıklamak, yani hallaçlama işlemi. Eskiden bu işlemi yay ile yapardık, şimdi makineyle yapıyoruz. Hallaçlama yani tarama işleminden sonra, yünü büyük hasır kalıpların içerisine yerleştiririz. Hasıra koyduğumuz yünün miktarı yapacağımız ürüne göre değişir. Bu aşamadaki ölçümleri ayak ile tespit ederiz. Ardından desenini koyarız. Desenin üzerine tekrar yün atarız, desen onun altında kalır. Desen için kullanılan keçenin işlemi farklıdır. Pişmemiş yünden ince keçe döker, sonra da boyarız. Boyadıktan sonra da keçeyi ince ince keser ve istediğimiz şekilde desenler çıkartırız. Hasıra dökülen yün makara eşliğinde dövülür. Dövme işlemi eskiden ayakla yapılırdı, şimdi makara ile yapıyoruz. Daha sonra hasırı dürme işlemi gerçekleştirilir. Ardından bir kez daha dövülür keçe ve ıslak prese verilir. Sonra da sıcak su ve sabun ile pişirme aşamasına geçilir. Dövdükçe küçülür, küçüldükçe sağlamlaşır keçe.”
Yaşar Usta, ölçü olarak hâlâ ayak ve karışı kullandıklarını belirtirek ekliyor: “Dededen ne gördüysek öyle. Hiçbir şekilde şaşma olmaz. Mesela ben 60 senedir keçe nakışı yapıyorum, 10 tane de işlemişsem motiflerin hepsini birbirine benzetirim. Bizim işimizde kimse kimseyi taklit etmez, edemez. Herkesin kendine göre modelleri, motifleri vardır.”
Bezli Keçe Devri…
Yıllarca yere yaygı olarak kullanılan kilim keçeler, çobanların giydiği kepenekleri, çocuk keçesi döktüğünü anlatıyor Yaşar Usta. Ancak ucuz halıların, battaniyelerin çıkışı ile işin tadının kaçtığını söylerken, “Bu durum bize en büyük darbeyi vurdu.” diyor. 2003’te üniversite hocası Selçuk Gürışık ile bezli keçe üretimini öğrendiğini dile getiren Yaşar Usta sonraki süreçten şöyle söz ediyor:
“Bezli keçede başarılı olmamıza rağmen bir üniversite hocasının çalışması diye üretimini sürdürmedim. Oysa ilk bezli keçe benim dükkânımda yapıldı. Çok sonrasında başkaları üretip satmaya başlayınca ben de üretmeye başladım. İstanbul’da Kapalıçarşı’dan sipariş alıyordum ama benden alıp beş misli fiyat yazdılar. Ben de kendim satmaya başladım artık onlara vermiyorum sadece burada satıyorum. Benim 100 liraya verdiğime onlar 400 lira fiyat koyuyor. Müşteri bizi buluyor. Ertuğrul dizisinin şapkaları, fesleri, Yunus Emre dizisinin şapkaları benim çalışmalarım. Keçeden seccade yapıyorum ayrıca kabartma keçeyi de benden başka yapan yok.”
UNESCO’dan Ödül
2016 yılında UNESCO’dan ödül aldıktan sonra uluslararası bir reklam kampanyası içerisine alındığını ifade eden Yaşar Usta, “Mesela Afyon’a gittiğinizde Keçe Ustası Ahmet Yaşar Kocataş’ı görmeden dönmeyin!” diyor reklamda. Gelen oluyor satıyoruz, para da kazanıyoruz.” diyor.
NOT:
Sergileri önemsiyorum. 2003’ten bu yana da sergilere katılıyorum. Beyoğlu Belediyesi sanata, kültüre çok değer veriyor ve bizleri de çok destekleyen bir belediye. Afyon’dan da aynı ilgiyi bekliyoruz. İdarecilerimiz sanata sanatçıya ilgi göstermediği sürece hepsi yok olacaktır. Altındağ’da Altınköy çok iyi bir örnek bu söylediklerim için.
Kendimi çok mutlu hissediyorum. Allah’ın verdiğine rıza gösteriyorum. İşimi yaparken parayı düşünmem nasıl olsa bir alıcısı olacaktır. Ben sanatı düşünürüm öncelikle. Hiçbir yaptığım da elimde kalmadı bugüne kadar. Desen kitabım falan yok, tamamen doğaçlama motiflerim. Eğer moralim iyi ise motiflerime öyle yansır, değilse karamsar motifler çıkar.”
“İnsanlar para kazansa da kazanmasa da kazanmadım diyor. Nazar değer, vergi gelir ya da dükkân sahibi duyar diye. Çocuklarım çıraklarım, iki kızım ve bir oğlum keçeciliği öğrendiler. Çocuklarım öğretmen… Okullar tatil olduğunda bir ay bana yardım ediyorlar. Burayı bir düzene koyup gidiyorlar. UNESCO’dan sonra çırak olmak için gelenler oluyor ama yarım saat yanımda durduktan sonra gidip başka yerlerde ‘Ben Yaşar Usta’nın çırağıyım’ diye hava atıyorlar. Maalesef güvenim kalmadı, onun için de çırak almıyorum.”
Yazan: S.Bahar Alban / Fotoğraf: Fatma Kocataş
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Mart-Nisan sayısında yayımlanmıştır.