Entegre Atık Yönetiminde etkin kuruluşlar arasında yer alan Akademi Çevre, kurulduğu 2005 yılından bu yana farklı atık türleri için geri dönüşüm ve geri kazanım çözümleri üretiyor. Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Işık, bize Akademi Çevre’nin faaliyetlerini, pandemi sürecinin atık yönetimi ve geri dönüşüm üzerindeki etkilerini anlattı.
Bize kendinizi tanıtabilir misiniz?
Lisans eğitimimi Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde tamamladıktan sonra deri ve otomotiv sektörlerinde yönetici olarak çalıştım. Sonrasında kardeşim Ufuk Işık ile kendi işimizi yapmaya karar verdik ve Akademi Çevre’yi satın aldık. Akabinde ‘‘Reduce-Reuse-Recycle’’ ilkesine hizmet eden ABT ve Etitay isimli şirketlerimizi kurduk ve döngüsel ekonomiyi iş modelimiz olarak benimsedik, tüm ticari faaliyetlerimizi bu model üzerine kurguladık. 2019 yılında yönetim kuruluyla birlikte aldığımız kararla, şirketlerimizin çatı kuruluşu olan Akademi Invest Holding’i kurduk.
Bunlar olurken bir taraftan da işletme yüksek lisansımı (MBA) tamamladım. Eğitimin hayat boyu olduğuna inanan biri olarak farklı konu ve alanlarda sürekli okuyup, araştırıp, eğitimler almaya devam ediyorum. Döngüsel ekonomi, sürdürülebilir kalkınma, kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir tarım konuları özel ilgi alanlarım arasında.
Akademi çevre atık yönetimi konusunda ne tür çalışmalar yürütüyor?
Atık sektörüne 2011 yılında elektronik atık işleme faaliyeti ile başlayan Akademi Çevre, her geçen yıl kendisini geliştirmiş farklı atık türleri için çözümler üretmiş ve 2021 yılına geldiğimiz bugünlerde 10 farklı lisans kapsamında kurumsal müşterilerine entegre atık yönetimi hizmeti sunarak; müşterilerinin, “kaynak kullanımını azaltarak, sürdürülebilir yaşamı mümkün kılacak süreçler tasarlamak” vizyonuyla atık yönetimi süreçlerini yönetmektedir. Çevre danışmanlığından çevre laboratuvar hizmetlerine, lisanslı araç filosuyla gerçekleştirilen lojistik operasyonlardan geri dönüşüm ve geri kazanım faaliyetlerine kadar müşterilerinin ihtiyaçları doğrultusunda tamamen müşteriye özel tasarlanmış süreçlerle onlara uçtan uca hizmetler bütünü sunmaktadır.

YEREL YÖNETİMLERİN ÇÖZÜM ORTAĞI OLMAYI ARZULUYORUZ
Yerel yönetimlerle birlikte yürüttüğünüz projelerden bahsedebilir misiniz?
Atık yönetim sektörünün ülkemizde hareketlenmeye 2005 yılında başladı diyebiliriz. O dönemden bugüne atık sektöründe faaliyet gösteren lisanslı işletmeler yerel yönetimlerin atık yönetimi konusunda özellikle de ambalaj atıkları konusunda çözüm ortağı olmuştur. Aslında bizim gibi atık yönetim sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin yerel yönetimlerle yürütmekte olduğu faaliyetlerini yetkilendirilmiş kuruluşların katkısı olmadan ve en önemlisi finans sorunu çözülmeden sürdürülebilir olmasının mümkün olamadığını 2005 yılından beri yürütülen çalışmalar bize göstermiştir. Buna rağmen biz yine de işletmemize yakın olan Pendik ve Tuzla belediyelerimiz ile özellikle atık elektrikli ve elektronik eşyaların son tüketicilerden toplanması konusunda uzun süreli işbirliği içerisinde çalışmalar yaptık. Pandemi öncesi bazı belediyelerimizde ortak çalışmalar yürütmek amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından atık elektrikli ve elektronik eşyalar kapsamında yetkilendirilmiş kuruluşlar ile üçlü protokol çalışmalarımızı son noktaya getirmiştik. Ancak hayatımızın her alanını olumsuz yönde etkileyen pandemi süreci, bizleri bu çalışmalarımızı ertelemek zorunda bıraktı. Bunun yanı sıra GEKAP Yönetmeliğinin yayımlanması ile yetkilendirilmiş kuruluşların bundan sonraki süreçte nasıl bir rol üstleneceği konusunda yaşanan belirsizlikler, ilgili tüm paydaşların çalışmalarını rölantiye almasına ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının mevzuat düzenlemelerini bekler konuma getirdi. Akademi Çevre olarak, başta ambalaj atıkları olmak üzere atık elektrikli ve elektronik eşyalar ve diğer özel atıkların kaynağında ayrı toplanması konusunda yerel yönetimler ile yürütülecek çalışmaların 2021 yılında yapılacak mevzuat düzenlemeleri ile daha etkin olacağına inanıyor ve finansal sorunlara çözüm bulunması halinde sürecin her noktasında yerel yönetimlerimizin çözüm ortağı olmayı arzuladığımızı belirtmek istiyorum.
İstanbul’da çevresel getiriler dışında atık yönetiminden nasıl faydalanılıyor?
Bildiğiniz gibi İstanbul’da bulunan 39 ilçe belediyesinin atıkları İstanbul Büyükşehir Belediyesinin iştiraki olan İSTAÇ A.Ş. tarafından yönetilmekte. Her iki yakada da kompost tesisi uzun yıllar önce kurulmuş vaziyette. Ancak atıkların kaynağında ayrıştırılması konusunda yeterli bilinç ve altyapı halen kurulamadığından aslında büyük oranda organik atık içeriğine sahip atıklar düşük kapasiteli tesislerde işlenmeye çalışılıyor. Son yıllarda belediyelerimizin atıktan enerji üretimine yönelik yatırımlarına İstanbul Büyükşehir Belediyesinin oldukça yüksek kapasiteli enerji üretim tesisi de ilave edilmiş durumda. Özellikle Sıfır Atık Yönetmeliğinin tam olarak hayata geçirilebilmesi bu noktada atıkların doğru yönetimine ve doğru tesislerin kurulabilmesine imkân tanıyacaktır diye düşünüyorum.
MALİYETLER ATIK ÜRETİCİLERİNE YANSITILMALI
Sizce atık yönetimi konusunda en temel sıkıntılarımız ve çözüm önerileriniz nelerdir?
Ülkemiz, ulusal atık yönetimi mevzuatı anlamında oldukça iyi bir noktaya geldi. Bugün 17 yönetmelik ve 9 tebliğ ile çalışmalar yürütülüyor. Çevre Ajansının Kurulmasına Dair Kanun’un mecliste kabul edilmesinin ardından, 2021 yılında da yeni mevzuat çalışmaları ve mevcut mevzuatın revizyonu çalışmalarının hız kazanacağını düşünüyorum. Sanayiden kaynaklanan endüstriyel atıkların yönetimi konusunda ülke olarak güzel aşamalara geldik. Ekonomik değeri olan atıkların, rekabet ortamında ilgili lisanslı işletmeler tarafından mevzuata uygun olarak yönetilebilmesi noktasına da gelindi. Tabii bu noktada denetimlerin de etkin bir şekilde yapılması ve caydırıcı cezaların uygulanması ile kayıt dışı ve illegal atık yönetiminin de önüne geçileceğine inancımız tam. Akademi Çevre olarak bizler bu anlamda teknolojik yatırımlarımızı da her geçen yıl daha da artırmakta ve sektöre bu anlamda öncülük etmekteyiz. Atık yönetimi konusunda en büyük sıkıntılara gelecek olursak özellikle belediye atıklarının kaynağında ayrı toplanmasındaki yetersizlikler, yüksek lojistik ve operasyon maliyetleri dolayısıyla finansman sorunu ilk olarak akla gelen konular. Etkin ve verimli bir atık yönetimi için atıkların atık üreticileri tarafından kaynağında ayrı biriktirilmesi ilk öncelik. Ancak halen bu noktada etkin bir başarı yakalayamamamızın sebeplerinin başında eğitim ve bilinçlendirme eksikliğinin yanı sıra ödül ya da ceza gibi ekonomik enstrümanların hayata geçirilememiş olmasından kaynaklı. Biz yine de 2022 yılında hayata geçecek Depozito İade Sistemi ve Sıfır Atık Yönetim Sisteminin daha etkin uygulanmaya başlaması ile önümüzdeki yıllarda bu konuda ciddi bir yol alınacağına inanıyoruz. Atıkların aslında bir hammadde olduğu, milli kaynak olduğu bilincinin tüketicilere aktarılması ve atıkların toplanması, taşınması, geri kazanımı ya da bertarafı konusundaki gerçek maliyetlerin atık üreticilerine yansıtılması halinde başarılı ve sürdürülebilir bir atık yönetimi modelini kurabileceğimizi düşünüyorum.
Pandemi sürecinde artan tüketime bağlı olarak oluşan ambalaj atıkları atık yönetimini ve geri dönüşümü nasıl etkiledi? Sizce bu süreçte belediyelerin aldığı aksiyonlar yeterli oldu mu?
Pandemi süreci, özellikle plastik üretimi ve tüketiminde önemli değişikliklere neden oldu. Salgının giderek artmasıyla beraber, hijyen şartlarını sağlayabilmek adına ihtiyaç duyulan tek kullanımlık (maske, eldiven, kâğıt havlu vs.) ürünlerin kullanımı atık miktarını da gözle görünür oranda artırdı. Covid-19 süreci öncesi Sıfır Atık yaklaşımıyla birlikte hayatımızdan çıkarmaya başladığımız tek kullanımlık plastik ürünler bu süreçle beraber tüm yaşam alanımıza yayılmış ve oluşan atık miktarını da önemli ölçüde etkilemiş oldu. Bu etkiyi öngörerek Akademi Çevre ve Çöpüne Sahip Çık Vakfı işbirliğinde Türkiye genelinde Covid-19 Salgını Öncesi ve Sonrası Tüketim ve Atık Davranışları isimli bir araştırma yaptık. Sonuçları incelediğimizde gördük ki katılımcıların %66’sı ambalajlı gıdaların hijyen açısından çok daha güvenilir olduğunu düşüyor. COVID-19 öncesine kadar Sıfır Atık ile tüm iletişimimizi tek kullanımlık plastiklerin kullanılmamasına yönelik yürüterek, bir davranış dönüşümü yaratmak için çalıştık. Ancak şimdi katılımcıların %30’unun pandemi öncesine göre daha fazla ambalajlı gıda kullandığını görüyoruz. Alınan önlemler dolayısıyla tam veya kısmi zamanlı olarak evlerde geçirilmesi zorunlu olan sürelerle beraber, insanların büyük bir kısmı online alışverişlere yöneldi. Kargoların ambalajlarındaki artış, marketteki ürünlerin ambalajlanarak satışa sunulması vs. gibi yöntemler de atık miktarındaki artışı etkiledi. Bu sürecin atık miktarına olan olumsuz etkileriyle ilgili daha pek çok örnek verilebilir. Süreçle alakalı; çevre kirliliğinin azaldığı, otellere rağbetin azalmasıyla beraber özellikle sahillerdeki atık miktarındaki azalma, yiyecek-içecek sektörünün paket servis hizmetine geçmesiyle beraber özellikle biyobozunur atık oluşumunun azalması gibi olumlu yönde araştırmalar ve düşünceler de yok değil. Ancak sürecin yeteri kadar doğru yönetildiğini söylemek çok mümkün değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nisan ayında, tek kullanımlık maske, eldiven gibi malzeme atıklarının yönetimi ve bertaraf edilmesine ilişkin bir genelge hazırladı ve 81 ilin valiliğine gönderdi. Bu genelge kapsamında hijyen malzeme atıklarının ayrı olarak biriktirilmesi, ayrı biriktirilen bu malzemelerin 72 saat bekletilmesi ve bu süre tamamlandıktan sonra bertaraf edilmesi gerekiyor. Kurum, kuruluş ve işletmelerin bu süreçte neler yapması gerektiğine dair genel bir çerçevenin çizildiği genelge beraberinde bu atıkların yönetimine dair belli kuralları da içeriyor. Öte yandan ambalaj atıklarının yönetimiyle ilgili sürece bakacak olursak, pandemi süreci öncesi yapılan atık yönetiminden farklı bir strateji uygulandığını söylemek doğru olmaz. Ancak bazı Büyükşehir Belediyelerinin bu sürece yönelik kendi bünyelerinde aldığı güzel tedbirler var. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesinin sokak toplayıcılığını yasaklaması ve ihtiyaçlarını bu sayede karşılayanların ihtiyaçlarının ise belediyenin barınma evinden karşılanması gibi… Fakat yine süreç gösterdi ki bu tarz yaklaşımlar da ne yazık ki çok sürdürülebilir değil. Dolayısıyla spesifik olarak atık yönetimi ve geri dönüşüm sektörünün olumlu ya da olumsuz etkilendiğini söylemek olayın seyrini tanımlama noktasında belirleyici olmayacaktır.
NİTELİKLİ BELGE, SIFIR ATIK PROJESİNİN YAYGINLAŞMASINI SAĞLAR
İvedilikle yapılması gerekenler hakkında neler söylemek istersiniz. Sıfır Atık süreciyle birlikte kaydedilen ilerlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
2017 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde başlatılan Sıfır Atık projesi kısa zamanda oldukça ses getirdi ve ülke genelinde başta kamu kurum kuruluşları olmak üzere özel sektörde de sahiplenilen bir proje oldu. 2019 yılında yayımlanan Sıfır Atık Yönetmeliği kapsamında temel seviye belge alınması sonrası zorunlu olan nitelikli belge (gümüş, altın, platin) alınması aşamasına geçildiğinde uygulamanın çok daha geniş kitleler tarafından hayata geçirileceğini beklemekteyiz.
2019 yılında yayımlanan Yönetmelik ile Sıfır Atık Sistemini belirlenen takvim çerçevesinde kurmak zorunda olan yerlerin birçoğu Pandemi sürecine rağmen temel seviyede belge alabilmek adına çalışmalarını tamamladı. Ancak bugüne kadar yapılan çalışmaların sonuçlarının, bir yıllık temel seviye sonrası yapılacak nitelikli belge başvuruları sonrasında görüleceğini düşünüyoruz. Çünkü atık üreticilerinin bertarafa gönderdiği atık miktarında en az %15’lik bir azalımın sağlanması nitelikli belge alabilmenin ön koşulu olarak gözükmekte. Bu durum bizlere Yönetmelik ile sorumluluk verilmiş atık üreticileri tarafından etkin, verimli ve sürdürülebilir bir atık yönetim sisteminin kurulması gerektiğini göstermekte. Yine bu noktada bizler Akademi Invest Holding iştiraki olan NØW Consulting & Training Danışmanlık firmamız ile Sıfır Atık Yönetmeliği kapsamında Sıfır Atık Sistemini kurmak konusunda sorumluluk verilmiş olan tüm kamu kurum kuruluşlarına/bina ve yerleşkelere Sürdürülebilir Sıfır Atık Yönetim Sistemi konusunda nitelikli belge almak isteyen kurumsal firmalara danışmalık hizmeti veriyoruz.
Marmara Belediyeler Birliği iki yılda bir Marmara Urban Forum (MARUF) adı altında Türkiye’nin en büyük şehircilik forumunu gerçekleştiriyor. Sizce şehirlerimiz için ivedilikle çözülmesi gereken konu nedir ve bu zirvede nasıl masaya yatırılmalı?
İklim krizinin ve su kıtlığının gündeme oturduğu şu günlerde özellikle yağmur suyunun toprakla buluşmasını sağlayacak altyapı yatırımlarının yapılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela Çevre Şehircilik Bakanlığının girişinde demo amaçlı da olsa su geçiren beton zemin yapılmış durumda. Bu konuda yurtdışında yapılmış birçok çalışma olduğunu da ayrıca biliyoruz. Yüksek maliyetli olsa da bu tür çalışmaların belediyelerimiz ve karayolları tarafından hayata geçirilmesi gerekir. Bunun dışında özellikle belediyelerimizin kendi idari binaları ya da şehirlerarası otobüs terminallerinde elektrik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla güneş panelleri kurulumlarını yapmaları, yine özellikle büyükşehirlerimizdeki tüm ilçe belediyelerinin özellikle semt pazar yerlerinde güneş paneli uygulamasına geçmesinin, ayrıca semt pazarlarında oluşan meyve sebze gibi organik atıklardan kompost üretilmesine yönelik projelere yönelmesinin yine sıfır atık yaklaşımı kapsamında önemli çalışmalar olacağını düşünüyorum. Bunun yanı sıra farklı bir proje örneği olarak Ankara Gölbaşı Belediyesinin hayata geçirdiği yeni yapılan binalarda uygulanma şartı getirilen Gri Suların Geri Kazanılması projesi de zirvede ele alınması gereken konular arasında yer alabilir. Bu tip projeler ile küvet, lavabo ve duştan gelen gri suların arıtılarak, sulama, yıkama ve rezervuar suyu olarak kullanılması hem su faturalarında hem de su tüketiminde ciddi tasarruf yapılmasını sağlayacaktır.